Cila Döküldü

Cila Döküldü
Geçen hafta gelen işaretler AK Parti’nin İBB seçimleri kampanyasının başta tayin edilen sınırlar içerisinde kalmayacağını, “sadece İstanbul”, “önce hizmet” demekle yetinilmeyeceğini gösteriyor. Aksine, son günlerde...
Geçen hafta gelen işaretler AK Parti’nin İBB seçimleri kampanyasının başta tayin edilen sınırlar içerisinde kalmayacağını, “sadece İstanbul”, “önce hizmet” demekle yetinilmeyeceğini gösteriyor. Aksine, son günlerde verilen mesajlar Kurum kampanyasının Erdoğan’ın 2015’ten beridir kullandığı motiflerden bir seçkiyle devam edeceğini gösteriyor.

Osman Kabaktepe, Tevfik Göksu hatta Süleyman Soylu gibi siyasi figürler dururken Murat Kurum gibi bir bürokrat İBB adayı olarak tercih edilince hemen herkes hemfikir olmuştu: Erdoğan ve AK Parti İstanbul seçimlerinin odağına beka ya da Gazze gibi büyük siyasi ya da Ayasofya, LGBTİ karşıtlığı gibi her zaman ‘iş yapmış’ kültürel meseleleri değil, belediye meselelerini, hizmet işlerini koyacak, pozitif bir kampanya yapacaktı. Nitekim, Kurum aday ilan edildikten sonra başlayan kampanyaya “sadece İstanbul” ve “gerçek belediyecilik” gibi motifler hâkim olmuş, iktidar yanlısı medya erbabı da bu pozitif kampanyaya canı gönülden destek vermişti. Belli ki “sayaçları DHKPC’liler okuyacak”, “Binali mi Sisi mi” diyerek girilen 2019 seçimlerinde alınan tatsız sonuç AK Parti kurmaylığını ve entelijansiyasını ‘stil değiştirmek’ gerektiğine ikna etmişti. Kaldı ki, 2023 seçimlerinden sonra muhalefet ittifakı dağılmış, 2019 seçimlerinde İmamoğlu’na belediye başkanlığını getiren ortak aday işi bu kez gerçekleşmemiş, muhalefet partilerinin her biri seçimlere kendi adayıyla girmeye karar vermişti. Kendiliğinden elverişli hale gelmiş bu vaziyette muhalefeti yeniden ortaklaşmaya teşvik edebilecek siyasi cepheleşmelerden uzak durup hizmete, belediyeciliğe odaklanmak gerçekten de makul görünüyordu. Nitekim, iktidara yakın medya erbabı da AK Parti kurmaylığının yeni stilindeki cevheri görmüş, “işte bu” demişti.

 

Heyhat! Geçen hafta gelen işaretler AK Parti’nin İBB seçimleri kampanyasının başta tayin edilen sınırlar içerisinde kalmayacağını, “sadece İstanbul”, “önce hizmet” demekle yetinilmeyeceğini gösteriyor. Aksine, son günlerde verilen mesajlar Kurum kampanyasının Erdoğan’ın 2015’ten beridir kullandığı motiflerden bir seçkiyle devam edeceğini gösteriyor.

 

Tornistan

 

AK Parti’nin İBB seçimleri kampanyası baştan beri bel altı vuruşlara da yer vermiş, lakin kurgulanmış metrobüs ve yürüyen merdiven arızaları gibi cinlikler genellikle hizmet belediyeciliği, “sadece İstanbul” motifleriyle ‘uyumlu’ olmuştu. Murat Kurum’un geçen hafta verdiği “seçimleri AK Parti kazanırsa Gazze de kazanır” mesajı ise AK Parti kampanyasının “sadece İstanbul” fikrine sıkışıp kalmayacağını gösteriyor. Türkiye’den İsrail’e yapılan mal sevkiyatının Gazze’de aylardır süren katliama rağmen artarak devam ettiğini gösteren veriler etrafa saçılırken gelen ve 2019 seçimlerinde yapılan “Esenyurt düşerse Mekke düşer, Kudüs düşer” türünden feci çıkışları çağrıştıran bu son mesaj, “Binali mi diyeceksiniz, Sisi mi?” türünden bir kutuplaşmanın 2024 İBB seçimlerine de arka plan yapılacağını gösteriyor. İmamoğlu’nun Rabia işareti yapılmasına dair çıkışını “tek bayrak, tek devlet, tek millet, tek vatan” fikrinden rahatsızlığının emaresi olarak yorumlaması, Kurum’un “sadece İstanbul” kampanyasını yeni bir arka planla desteklemeye koyulduğunu gösteriyor.

 

Tornistanın sebebi açık. İBB seçimlerinin manası büyük ve lakin kamuoyu yoklamaları Kurum’un seçimleri kaybetme ihtimalinin kazanma ihtimalinden daha yüksek olduğunu gösteriyor. Üstelik, İBB seçimlerinde Kurum AK Parti ve MHP’nin ortak adayı, İmamoğlu ise sadece CHP’nin adayı olarak yarışırken. Üstelik, 2019 seçimlerinde İmamoğlu’nu desteklemiş DEM Parti ve İYİ Parti ve bilumum muhalefet partileri kendi adaylarıyla seçime girmişken. AK Parti’nin kendi yaptırdıkları da dahil kamuoyu yoklamaları Kurum’un İmamoğlu karşısında kaybetmesinin daha muhtemel olduğunu gösterdiğinden, Kurum da AK Parti de “sadece İstanbul” ipinden başka iplere sarılmaları gerektiğine hükmetmiş görünüyor. Nitekim hükümlerinde yalnız değiller. İktidara yakın medya erbabı da sarılacak başka ipler gösteriyor. Kimi “aman yetiş” deyip Erdoğan’ı İstanbul’a çağırıyor, kimi de CHP içi muhaliflerden medet umuyor.

 

Kampanyanın Ötesinde

 

31 Mart’a daha üç hafta var. 31 Mart’a kadar “sadece İstanbul”dan nereye varılır, daha hangi motifler Kurum kampanyasına dahil olur bilmek zor. Ancak yeni motiflerin, yeni ithamların yolda olduğunu tahmin etmek zor değil. Peki, bu kampanya güncellemesi bir sonuç verir mi? Kurum, hizmette yarışmak yerine İmamoğlu’nu şerrin odağı olarak gösterirse, bugün alıyor göründüğü yüzde 40-42 oyu seçimi kazanabilmek için gerekli olacak görünen yüzde 46-47 civarına zıplatabilir mi? Erdoğan sahaya iner de “Seçim Kurum’la İmamoğlu arasında değil, benimle DEM’le demlenen İmamoğlu arasında” demeye başlarsa AK Parti İBB seçimlerini bu kez önde tamamlar mı?

 

Zor. Zor, çünkü İstanbul seçimlerinde, aslında sadece İstanbul’da değil başka pek çok büyükşehirde tek başına Cumhur İttifakı adaylarına karşı yarışan CHP adaylarının önde olma hali bir kampanyayla ‘giderilecek’, kampanya güncelleyerek değiştirilebilecek bir işe benzemiyor. 2019’da AK Parti’nin elindeki pek çok büyük şehirde CHP adaylarının seçimleri önde tamamlaması ve İmamoğlu’nun Binali Yıldırım’ı iki kez mağlup etmesi, Erdoğan’ın yaptığı şekilde “nasıl olduysa bir yanlışlık oldu” diyerek açıklanabilecek işlerden olmadığı gibi bugün CHP adaylarının pek çok büyükşehirde önde olması da kampanya değiştirerek değiştirilebilecek işlerden değil.

 

Aksine, sayılarla sabit: Türkiye’nin büyükşehirleri 2017 referandumundan beridir cumhurbaşkanlığı sistemiyle memlekete giydirilen gömleğe girmek istemiyor, bugünkünden daha iyi yönetilmek istiyor. 2017’den bugüne yapılan her seçim Türkiye’nin büyükşehirlerinin Cumhur İttifakı vizyonuna onay vermediğini gösteriyor. Nitekim, 2023 seçimlerinden sonra her bir muhalefet partisi kendi müstakil yoluna düşmüşken pek çok büyükşehirde CHP adayları halen seçilebilir durumda ve bu halin ardında sözünü ettiğim türden bir makro dinamik var. Diğer bir deyişle, ortada büyükçe bir seçmen kitlesinin partilerinin almış olduğu kararla uyumsuz tercihler yapmasına yol veren, kolaylıkla izah edilemez bir hal var. “Nasıl olduysa oldu” deyip geçilemeyecek bir hal diğer deyişle. Böyle olduğu için de ortada kampanya güncellemesiyle değiştirilebilecek bir durum var gibi görünmüyor.

Güncel manzara, ortada bir ittifak olmamasına rağmen 2019 seçimlerinde ortaya çıkan tablonun 31 Mart akşamında tekrar edeceğini gösteriyor. Bu tekrarın ardında birazıyla CHP’ye rağmen, çokça da kendiliğinden oluşmuş bir durum var. Başta AK Parti kurmaylığı olmak üzere herkesin hesaba katması gereken bir durum.