Hukuk Devleti ve Adaletin İnşası

Hukuk Devleti ve Adaletin İnşası
Modern hukuk devletinin en önemli özelliklerinden biri, sınırlı bir yönetimin oluşturulması ile vatandaşların hak ve özgürlüklerini garanti altına alarak, özgürlükçü bir toplumun tesisini ve devamını sağlamaktır. Hukuk...

Modern hukuk devletinin en önemli özelliklerinden biri, sınırlı bir yönetimin oluşturulması ile vatandaşların hak ve özgürlüklerini garanti altına alarak, özgürlükçü bir toplumun tesisini ve devamını sağlamaktır. Hukuk devleti ilkesine göre egemenlik; yasama, yürütme ve yargı erkleri arasında paylaşılmaktadır ve bu tip bir işleyiş demokratik yönetimin olmazsa olmazlarındandır. Hukuk devletinde devlet yönetimini elinde bulunduranlar, tüm vatandaşlara eşit mesafededir ve devlet aygıtının temel görevleri arasında yönetimin yargı tarafından denetlenmesinin tesisi ve idarenin eylem ve işlemlerine karşı vatandaşı koruma altına alması yer almaktadır. Türkiye özelinde değerlendirildiğinde hukuk devleti işleyişinin zayıf temellere oturduğu ve etkin bir şekilde yürütülmediği söylenebilir.

Hukuk Devletinin Ortaya Çıkışı

Geçmişten günümüze bakıldığında, devletin gücünün sınırlandırılmasının kolay olmadığı görülür. Devlet idaresini elinde tutanların gücünü frenleme ve denetim altına alma sürecinde şiddetli çatışmalar yaşandığı bilinmektedir. Modern devletin başlangıcı olarak kabul edilen 1648 tarihli Westphalia Barışı’ndan önce, Avrupa’da Rönesans ile başlayan uyanış, dinde reform düzenlemeleri ve giderek güçlenen burjuva sınıfının oluşumunu kapsayan dönemde, İngiltere’de Magna Carta örneğinde görüldüğü gibi çatışmalar meydana gelmiş ve sonuç olarak kralın mutlak otoritesine sınır koyan yasal düzenlemelerin oluşturulması gerçekleşmiştir. Magna Carta ile başlayan bu süreçte, kral karşısında, halkın doğuştan sahip olduğu kabul edilen temel hak ve hürriyetlerinin korunmasının hedeflendiği bilinmektedir.

Hukuk devletinin ortaya çıkışı, mülk devleti ve polis devleti tecrübelerinden sonra yaşanmıştır ve 17 ve 18’inci yüzyıllarda hüküm süren ‘polis devleti’ kavramının karşıtı olan bir sistemi öngörmektedir. Kavramın ilk defa Almanya’da 1946 tarihli Bavyera Anayasası’nda kullanıldığı bilinmektedir. Hukuk devleti ilkesinin benimsenmesi idarenin yasalar çerçevesinde sınırlandırılmasını gerekli kılar.

Türkiye’de Hukuk Devletinin Gelişimi ve Açmazları

Batı’da yaşanan sürecin aksine Osmanlı-Türk modernleşme sürecinde, devlet gücüne karşı bireysel hak ve özgürlüklerin korunması farklı bir yörüngede gelişmiştir. Tarihsel olarak, hukuk devletinin temellerinin, padişahın yetkilerini sınırlandıran Sened-i İttifak (1808) ile atıldığı söylenebilir. 1839 tarihli Tanzimat Fermanı ile hukuk devleti ilkesinin en önemli özelliklerinden olan temel hak ve özgürlüklerin korunması ilkesi kapsamında yaşam hakkı, mülk edinme hakkı gibi haklar korunmaya çalışılmıştır. Kanun-i Esasi ve 1921 Anayasası ile devam eden süreç ile birlikte hukuk devleti ilkesi yönünde ilerlemeci adımların atıldığı bilinmektedir.

Türkiye, 1961 Anayasası ile hukuk devleti ilkesini benimsemiş ve bu noktada çeşitli düzenlemeler yapılmıştır. 1961 Anayasası hak ve özgürlükleri detaylı bir şekilde düzenlemiştir. Bu Anayasa “Türkiye Cumhuriyeti, insan haklarına ve başlangıçta belirtilen temel ilkelere dayanan, milli, demokratik, laik ve sosyal bir hukuk devletidir” hükmüne yer vererek, hukuk devletinin kavram olarak kullanıldığı ilk anayasa olarak bilinir.

Hukuk devletinin önemli gereklerinden olan yargısal denetimin Türk hukukunda hem yasama olarak hem de idare katında karşılık bulduğu bilinmektedir. İdarenin denetimi 1982 Anayasası’nın 125’inci maddesi ile tanımlanmış ve idarenin her türlü eylem ve işlemlerine karşı yargı yolunun açık olduğu ifade edilmiştir; ancak bazı durumlarda idari anlamda yargı denetimi mevcut değildir. Örneğin sıkıyönetim halinde, sıkıyönetim idarecilerinin eylemlerine karşı iptal davası açılamayacağı ifade edilmiştir.

Ülkemizde her ne kadar yasal olarak (kâğıt üstünde) hukuk devletinin biçimsel gerekleri tesis edilmiş olsa da uygulamada hukuk devletinin dayandığı birçok temel ilkenin göz önüne alınmadığı gözlemlenmektedir. Kuvvetler ayrılığı, yargı bağımsızlığı, hâkimlerin tarafsızlığı, idarenin eylemlerine karşı vatandaşlar için bağımsız mahkemelerde dava açma hakkının olması, idari şeffaflık ve idari belgelere ulaşma hakkının sağlanması, kanun önünde eşitlik ve adil yargılanma hakkı gibi temel evrensel ilkeler bağlamında hukuk devleti prensibinin işleyişinde ciddi sorunlar olduğu bilinmektedir.

Türkiye’de hukuk devleti ilkesinin tam olarak var olmadığı gerçeğini birçok vaka ile ele almak mümkün. Örneğin, yaşanan birçok hukuksuz uygulamanın sebeplerinden biri olarak kanun önünde eşitlik ilkesinin uygulanmaması görülebilir. Eşini darp eden, öldürmekle tehdit eden veya hekimlere hunharca saldıranlar çoğu zaman ifadesi alınıp serbest bırakılırken, terörist” veya “hain” gibi yaftalamalar ile birçok kişi suçları ispat edilmeden, yargısal süreçler de tam anlamıyla tamamlanmadığı halde sosyal medya paylaşımları gibi sebeplerden ötürüdemir parmaklıklar ardına mahkûm edilebiliyor.

Kanun önünde eşitlik ilkesi mahkemelerin sonuçlanma süreleri açısından da hayli zayıf vaziyette. Adliyeye sunduğu basit bir dilekçenin bile sonuçlanması için aylarca bekleyen sade vatandaşın mağduriyeti yanında, yaptığı evliliklerin sosyal medyada konuşulmasına engel olmak için mahkemeye başvuran iktidar yanlısı gazeteci için 1-2 gün içinde çıkarılan “jet” yayın yasağı kararı, topal hukuk devleti düzenini açıkça gösteriyor.

Ülkemizde var olan “hukuk devleti” işleyişi aslında hak ihlallerine gebe bir düzensizlik atmosferinden başka bir şey değil maalesef. Bir yanda ağır hasta ve yaşlıların hapis cezaları yeni düzenlemelere tabi tutulmazken ve bu şekilde birçok tutuklu adeta ölüme mahkûm edilirken veya yaptıkları haber sebebiyle hapse gönderilen gazeteciler varken, diğer yanda eşini öldürüp serbest bırakılan kişilerin tekrar can aldıkları bir dünya var. Geçtiğimiz yıl eşini öldüren Ümit E., iyi hal indirimi ile serbest bırakılmasının ardından iki kişiyi daha öldürmüştü. 

Daha Güçlü bir Hukuk Devleti Adalet ile Mümkün

Hukuk devletinin temel amaçlarından biri şüphesiz hakiki manada adil bir düzenin tesisi olarak tanımlanabilir. Yargı bağımsızlığı hukuk devletinin temel şartlarından biridir. Hâkimlik ve savcılık sınavlarının ve atamalarının şeffaf olmaması, göreve atamada parti ve cemaat üyeliğinin çoğu zaman kıstas olarak kabul edilmesi, günümüzde hukuk devleti ilkesinin uygulanmadığını gösteren açık örnekler.


Kanun önünde eşitlik prensibinin retorik düzeyinde değil gerçek anlamda uygulandığı, bağımsız ve tarafsız bir yargı mekanizmasının var olduğu daha güçlü bir hukuk devleti olmadan adil bir düzende yaşamak mümkün değil. Adaletin tesisi için muhalefetin acizliğinden sıyrılması, iktidarın da çoğu zaman sadece kendi çevresinin çıkarlarına yönelik attığı adımlardan vazgeçip toplumun tüm katmanlarının çıkarlarını gözeten kararlar alması şart.

En son çıkan yazılardan anında haberdar olmak için bizi @PerspektifOn twitter hesabımızdan takip edebilirsiniz.