Şengül Hablemitoğlu

Şengül Hablemitoğlu

Pandemi Yorgunluğu ve Ahlaki Kopma

Pandemi yorgunluğu “Covid-19 neden bitmiyor?’’ sendromu olarak da tanımlanıyor. Artık ‘’böyle yaşamaktan yoruldum” diyoruz. Ve, bu “yeni normal”den sıkılmak nankörlük olmadığı gibi, böyle bir hayata devam etmek sürdürülebilir de değil. Çünkü hem psikolojik hem de fiziksel etkileri kaçınılmaz. En kötüsü yaşadığımız stresi içselleştiriyoruz. Dünya çapında Covid-19’u yenmek belki mümkün olacak, ancak nihai tehdit; yorgunluk.

DSÖ ülkelerin kendi popülasyonlarında pandemik yorgunluk belirtileri bildirdiklerini söylüyor. Uzun süreli, ciddi ve bu ölçekte bir halk sağlığı krizi karşısında yaşanan pandemik yorgunluk, beklenen ve doğal bir tepki. Virüsten koruyan davranışları/tedbirleri takip etmede isteksizlik olarak tarif edilen pandemik yorgunluk, zaman içinde kademeli olarak ortaya çıkıyor ve bir dizi duygu, deneyim ve algıdan etkilenerek artıyor.  Çünkü salgının uzun süreli doğası ve yaşamı sürdürmek için yapılan düzenlemeler, hem rahatsız edici hem de zor. Sürekli bir tetikte olma durumunu ve bir dizi koruyucu uygulamayı sürdürme zorunluluğunun yarattığı baskı nedeniyle kısıtlamalara uymakta ciddi bir motivasyon eksikliği eksikliği var. Anlaşılır bir şekilde, insanlar virüsten kaçınmanın yarattığı günlük rahatsızlıklardan bıktı (işe gidememek, ekonomik sorunların artışı, bundan etkilenenlere tanıklık etmek, sosyalleşememek, sürekli hijyen için el temizliği yapmak, elini yüzüne sürmemek, maskeyi unutmamak gibi) ve herkes hayatının normale dönmesini istiyor. Bununla birlikte, biliyoruz ki, kayıtsız kalırsak ve halk sağlığı için önerilen uygulamaları görmezden gelirsek, hem sorumluluk almamış oluyoruz hem de kendimizi ve başkalarını riske atıyoruz. Sonuçta, tedbirleri sürdürmekte ahlaki bir kayıtsızlık ortaya çıkıyor. Pandemi yorgunluğu, uymamız gereken halk sağlığı önlemleri ile ahlaki bağlantının kesilmesine/kopmasına neden oluyor. Oysa böyle bir krizle mücadelede ahlaki güvenlik halk sağlığı tedbirleri kadar önemli.
Ahlaki bağlantının kesilmesi sınıfsal. Eşitsizlikten ortaya çıkan çok katmanlı birbirinden farklı görünümleri var. Örneğin; insanların toplu etkinlikler yapması, parti liderlerinden vatandaşa kadar pek çok kesimden insanın sosyalleşme kurallarını ihlal etmesi, maske takmayı reddetmek ya da çalışmak zorunda olan insanlara uygun koşulların sağlanmaması ve bu önlemleri uygulayabilecek yapabilirlik kapasitesi dediğimiz su, dezenfektan gibi en basit hijyen kaynaklarına erişme gücü olmayan insanlara ulaşmak yerine önlemleri ihlal ettikleri için insanları suçlamak gibi. Bütün bunlar birbirinden farklılaşan ahlaki kopmalar. O zaman bunu da tanımlayalım; ahlaki kopma, bir kişinin kendisini etik standartların belirli bir durum ya da bağlamda geçerli olmadığına ikna ettiği süreçtir ve dört kategoriye ayrılır:

Ahlaki Kopma

Ahlaki Gerekçe Bulmak– Önlemleri ihlal etme davranışını daha büyük iyiliğe hizmet etmek için yaptığını iddia etmek, genellikle kamu otoritesi tarafından yapılanlar. Toplu açılışlar vs.
Sorumluluğu Dağıtmak - Sorumluluğu otorite figürlerine atfederek saptırma, burada vatandaşların sorumluluklarını reddetmeleri örneğin, baştakiler de böyle davranıyor demek gibi.
Zarar Verici Sonuçları En Aza İndirmek - Kişinin davranışının sonuçlarını saptırması örneğin, avmde uzun süre kalmadığını ya da mesafeyi koruyarak toplu açılışa katıldığını söylemesi gibi.
Mağduru Sorumlu Tutmak – Ayrımcılık ve dışlayıcı bir yaklaşımla uygun koşulları olmadığı için önlemlere uymakta zorlanan mağdurları suçlamak gibi.
Bu yaklaşımlarla insanlar, uygun olmayan davranışlarını ve kararlarını rasyonelleştirmek için ahlaki kopukluğu kullanırlar. Ayrıca, biz kısıtlamalara ilişkin kuralları sıkı bir biçimde takip ederken başkalarının ihlal ettiğini görmek; pandemik yorgunluk üzerinde stres kadar etkilidir. Çünkü “hepimiz bu işte birlikteyiz” inancını ortadan kaldırmaktadır. Ahlaki kopma arttıkça pandemi yorgunluğu artmakta, pandemi yorgunluğu arttıkça da ahlaki kopma artmaktadır. Ahlaki kopmaya neden olan bu yorgunluk yıkıcıdır. Oysa elimizden gelenin fazlasını yapma sorumluluğumuz var. Gerçekten hiç kolay değil, ancak tek yapabileceğimiz bu farkındalıkla başkalarının davranışlarını değil, ancak kendi davranışlarımızı kontrol etmektir. Bizi rahatsız eden durumlara dair öfkelenmek ve düşünmek gereksiz bir enerji kaybına neden olmaktadır. Ve bu üzerimizdeki baskıyı artırmaktadır. Aşı umutlarımızı yeniden canlandırsa da, aşıda öncelik isteyenler gibi aynı ahlaki kopma durumuna tanıklık etmek daha fazla strese neden olmaktadır. Bu tabii ki, pandemi yorgunluğunu önlemek için bireysel bir perspektif. Ancak toplumsal-kamusal ve kurumsal sorumluluklar var. Ki, bu sorumluluklar bireysel başa çıkmayı destekleyecek sorumluluklardır.

SORUMLULUKLAR

  1. Yerel ihtiyaçları sivil inisiyatifle takip etmek, kamu kurum ve kuruluşları ile yerel yönetimlerin işbirliği içinde olması,
  2. Farklı nüfus grupları ile irtibat kurmak, iletişim halinde olmak yaşlı, çocuk, genç, öğrenci gibi farklı kesimlerin ihtiyaçlarının saptanması,
  3. Yaşamı durudurmak yerine riski azaltarak insanların yaşamlarını sürdürmelerinin sağlanması,
  4. Huzurevleri, çocuk yuvaları, rehabilitasyon merkezleri, sığınma evleri gibi toplu yaşam alanlarındaki ihtiyaçların karşılanması,
  5. Genişletilmiş uzun süren izolasyonun istihdam kaybına ve gelir kaybına neden olması insanlara kendilerini değersiz hissettirir. Bu nedenle dengeli ve adil düzenlemeler yapılması önemlidir.
  6. İnternet ve elektrik gibi hizmetleri ucuzlatmak, ücretsiz erişimi yaygınlaştırmak etkili bir destektir.
  7. İnsanları tedbirleri takip etmedikleri için suçlamak ve utandırmak yerine tedbirlere uymalarına uygun düzenlemeler yapılmalıdır. Başta bu düzenlemelere kamu otoritesi figürlerinin uymaları gerekir. Yazılı ve görsel medyada, örneğin dizilerde salgının olmadığı bir dünya ile insanların gerçeklik algısını bozmaktan kaçınılmalıdır. Prepandemik iletişim - yani pandemik önlem savunuculuğu - en etkili şekilde yönetilmelidir.
  8. Şeffaflık, sosyal adalet, tutarlılık her koşulda ve kamusal her alanda güven yaratmak için önemlidir. İstatistikler ayrıntılı ve açık bir biçimde paylaşılmalıdır.
  9. Toplumun çözümün bir parçası olduğu unutulmamalıdır.
  10. En önemlisi çatışmacı ve ayrıştırıcı dille bu salgınla mücadele edilemez, kapsayıcı ve toplumsallaşmış bir devlet anlayışının benimsenmesi gerekmektedir. Bütün bunlar için geç değildir , ancak bunları bilip de yapmamak başka bir şeydir…

Önceki ve Sonraki Yazılar
Şengül Hablemitoğlu Arşivi