Güzellik yarışmalarının tarihi

Güzellik kavramının göreceli olarak karşılaştırılması, insanlık tarihiyle yaşıt olsa da “güzellik yarışması” olgusunun çok eskilere gitmediği düşünülüyor. 

Günümüze dek ulaşmış efsanelere göre, Dünyanın ilk güzellik yarışması “çekişme” yüzünden yaşanmış. Thetis ve Peleus’ un düğününe bütün tanrılar-tanrıçalar çağrılmış ama kargaşa çıkmaması adına kıskançlık ve fesatlık Tanrısı “Eris” davet edilmemiş. Bu duruma çok sinirlenen Eris, bütün tanrıçalar bir masanın etrafında toplanmışken üstünde “en güzele” yazısı olan altın elmayı masaya atmış ve ilahi güçler arasında büyük bir yarışı başlatmış.

“En güzele” sözü ile birleşen altın elmanın dayanılmaz çekiciliği tüm tanrıçalara hak edenin kendisi olduğunu hissettirmiş ama elemeler sonucunda ilk üçe Athena, Hera ve Aphrodite kalmış. Bu üç tanrıça, Tanrı Zeus’a giderek aralarından en güzeli seçmesini söylemişler. Eşi Hera, kızı Athena ve güzelliğiyle efsaneleşmiş Aphrodite arasında kalıp seçilmeyen diğer iki tanrıçanın gazabından korkan Zeus, bu işi İda Dağı’nda, yani bizim bir süredir çevre felaketleri ile hatırladığımız Kaz Dağları’nda yaşayan çoban Paris'e havale etmeyi uygun görmüş.

Üç tanrıça alelacele Kaz Dağı’na çıkmışlar ve Paris’in önüne dikilmişler; neye uğradığını şaşıran Paris'e durumu anlatarak aralarından en güzeli seçmesini istemişler. Her biri seçilirse alacağı altın elma karşılığında çoban Paris’e değerli bir şeyler vaat etmiş, onun ayaklarını yerden kesecek zenginlikte tekliflerde bulunmuş. Athena, Troya’nın Akha’lara karşı zaferini; Hera, Asya ve Avrupa’nın hükümdarlığını, Aphrodite ise dünyanın en güzel kadınını eş olarak vereceğini vaat etmiş.

Aşka susamış çoban Paris, elmayı hiç düşünmeden Aphrodite’e vermiş. Ve Tanrıça Aphrodite, böylece tarihin seçilen ilk güzeli olmuş.  Aphrodite, verdiği sözü tutmuş, Sparta Kralı Menelaos’un güzel karısı Helena’nın aşkını ona vermiş ve hiç görmediği halde Çoban Paris'e deli gibi âşık olmasını sağlamış. Paris hemen bir gemiye binerek Peloponnes’a gitmiş ve bu adada hüküm süren Kral Menelaos’un sarayında ağırlanmış. Orada kendisini misafir eden kral Menelaos’un ani bir şekilde Girit’e gitmesini fırsat olarak değerlendirerek güzel karısı Helena’yı yanına katıp Troya’ya kaçırmış.

Bundan sonra olanlar olmuş, Kral Menelaos, Yunanistan’daki tüm diğer Akha kentlerinin krallarını ve ordularını yanına alarak, Mykenai kralı Agamemmon önderliğinde, Troya’ya bir sefer düzenlemesini istemiş. Yani denilen o ki, mitolojik öykülerde yazılanlara göre, Dünyanın ilk güzellik yarışması aynı zamanda Troya savaşının da sebebi olmuş.

Genç kızların kortej halinde yürümeleri güzellik yarışmalarına ilham mı oldu?  

Modern anlamda güzellik yarışmalarının ilk olarak ne zaman yapıldığı konusunda farklı tarihlerle karşılaştım. 1789 Yılında, George Washington’un Başkanlığı devralmak için New York’a gittiğinde, beyazlar giymiş genç kadınların arabasının geçeceği güzergâha palmiye dalları yerleştirerek geçit töreni düzenlemesiyle başlatanlar da var, 1826 yılında, General Lafayette'in tüm ülkeyi kapsayan zafer turunda genç kadın heyetleri tarafından geçit töreni ile karşılanması olarak görenler de. Ya da 1854 Yılında, Amerikalı sahne sanatçısı, P. T. Barnum tarafından düzenlenen, sahnede güzel görünmenin yanında sağlıklı bir ruh halinin de arandığı organizasyonu da dikkate alanlar var.

Çok kişinin üzerinde mutabık olduğu başlangıç, “evren güzeli” seçmeye yönelik ilk uluslararası güzellik yarışmasının 1920 yılında, Amerika’nın Texas Eyaletindeki Galveston kentinde yapılmış olması. 1931 yılına kadar Amerika’da devam eden bu etkinlik, 2. Dünya savaşı öncesinde 1935 yılında Belçika’nın Brüksel şehrine taşınmış ve bambaşka bir havaya bürünen organizasyon yapısıyla öncekilerden ciddi anlamda ayrılmış.

Aslında güzellik ve estetik yargısı toplumu her çağda farklı çevreler içine hapsetmiş olmalı. Kimi zaman şişmanın, kimi zaman orta boyun makbul olduğu değer yargılarında, güzel olma hali, saçlarını hiç kesmeyen kadınlarda da aranmış, çocuk yaştan itibaren giydirilen demir ayakkabılarla parmakları ayak tabanına kaynatılarak küçültülmüş garip ayak tabanlarında da. Boynuna demir halkalar takarak uzatan Tayland’ın kuzeyindeki Karen kabilesi kadınları da güzel sayılmış, tereyağlı ve hayvan dışkısı sürülü saçlarıyla salına salına yürüyen Afrika kadınları da!..

Türkiye'deki ilk güzellik yarışması aylarca süren tanıtım sonrasında, 2 Eylül 1929 tarihinde yapılmış. Balıkhane Nazırı Mehmet Tevfik Bey’in torunu Feriha Tevfik Hanım’ın kazandığı yarışmanın şartnamesinde, sadece Türkiye tebaasına sahip hiç evlenmemiş adayların katılabileceği ve dekolte kıyafet giymek zorunda oldukları yazılmış.

Sanat Dünyamızın ünlü isimleri güzellik yarışması jürisinde 

Yarışmanın jürisinde, dönemin sanat -edebiyat dünyasının ünlü isimleri var; Abdülhak Hamit Tarhan, Halit Ziya Uşaklıgil, Cenap Şahabettin, Hüseyin Rahmi Gürpınar, Peyami Safa, İbrahim Çallı, Mesut Cemil, Vasfi Rıza Zobu ve Bedia Muvahhit seçici jüride yer alanlardan. Yarışma sonrasında söylenenler de ilginç, Hüseyin Rahmi, “Birer birer alınırsa hepsi güzel ama hepsi birden içeri girdiğinde seçmek müşkül oluyor” demiş. Halit Ziya “Bayıldım” derken Abdülhak Hamit, kendini cennete girmiş olarak görmüş.

3 Eylül günkü gazetelerde farklı ülkelerdeki yerel basında kullanılmak üzere yarışmaya katılan güzellerimizin fotoğraflarının istendiği, yurdun her yerinden güzellere telgraflar yağdığı ve 5 Eylül günü de bu yarışmanın bundan sonra her yıl tekrarlanmasının kararlaştırıldığı yazıyor. 7 Eylül 1929 tarihli Cumhuriyet gazetesinde, yarışmanın sonuçları dolayısıyla son derece moral bulan basınımızda, güzellerimizin Avrupa’da seçilenlerle karşılaştırılıp, “Onlar mı güzel, bizimkiler mi?” başlığıyla çıktığını görünce –nedense- hiç şaşırmadım.  

İlk Dünya Güzeli’mize “ECE” soyadı 

Bizim topraklarımızda çok ses getiren güzellik yarışması, 3 Temmuz 1932 tarihinde İstanbul’da yapılan organizasyonda birinci seçilen Keriman Halis Hanım’ın aynı yılın 31 Temmuz’unda 28 ülkenin güzeli arasından “Dünya Güzeli” seçilmesiyle yaşanmış. Günlerce süren kutlamalar sonucunda, yurda dönüşünde Sirkeci Garı’nda törenle karşılanan Keriman Hanım’a Atatürk, kraliçe anlamındaki “Ece” soyadını vermiş.

Güzellik yarışmaları aynı zamanda çok önemli bir koleksiyonculuk teması! Basılmış kartpostallardan fotoğraflara, güzellerin giydiklerinden taşıdıklarına, gazete-dergi haberlerinden madalyalara ve ilk gün zarflarına kadar şu an için buraya yazmayı aklıma bile getiremeyeceğim kadar çok alandaki yaşanmışlıkların objeler üzerindeki izlerini koleksiyoncular topluyorlar. Güzellerin saç şekilleri, vücut ölçüleri ve ellerinde taşıdıkları aksesuarlar bir yandan ilgili bireyler için heyecan verici şekilde taklit edilmeyi beraberinde getiriyor, diğer yandan da güzeller arasındaki çekişmeler ve yarışma sırasında yaşananlar, milli bir hesaplaşmaymışçasına yüz binlerin aklında yer ediyor. Bu konuda haftaya da anlatacaklarım, sizler için derlediğim örnekler var.

Güzellikleri biriktirmenizi dilerim!..

Önceki ve Sonraki Yazılar
İrfan Yalın Arşivi