“Paranoyak olman izlenmediğin anlamına gelmez!”

“Paranoyak olman izlenmediğin anlamına gelmez!”
Başlıktaki bu söz neden komplo teorisi üreticileri için sık sık kullanılıyor? Çünkü söyledikleri şeyler gerçek olabilir, ancak bu durum her söylediklerinin bir gerçekliğe denk geldiği anlamına gelmiyor. Vardıkları sonuçlar,...

Başlıktaki bu söz neden komplo teorisi üreticileri için sık sık kullanılıyor? Çünkü söyledikleri şeyler gerçek olabilir, ancak bu durum her söylediklerinin bir gerçekliğe denk geldiği anlamına gelmiyor. Vardıkları sonuçlar, daha doğrusu ortada var olan sonuçlara atfettikleri nedenler doğru ve gerçek olsa bile gidiş yollarında, bir başka deyişle düşünme yöntemlerinde problemler var. Ben işte bugün o gidiş yoluna itirazlarımı sıralamak istiyorum.

Pek çoğunuzun yazının başlığından anladığı üzere bugün biraz komplo teorilerinden bahsetmek istiyorum. Komplo teorileri üretenler ve bunlara inananlardan bahseden yazıların ya da videoların çoğunda “paranoyak olman izlenmediğin anlamına gelmez” sözü kullanılıyor. Ben de bu geleneği bozmayayım, hatta bunu yazının başlığı haline getireyim istedim.

Peki başlıktaki bu söz neden komplo teorisi üreticileri için sık sık kullanılıyor? Çünkü söyledikleri şeyler gerçek olabilir, ancak bu durum her söylediklerinin bir gerçekliğe denk geldiği anlamına gelmiyor. Vardıkları sonuçlar, daha doğrusu ortada var olan sonuçlara atfettikleri nedenler doğru ve gerçek olsa bile gidiş yollarında, bir başka deyişle düşünme yöntemlerinde problemler var. Ben işte bugün o gidiş yoluna itirazlarımı sıralamak istiyorum.

Dünya’yı uzaylılar yönettiği, zaten Joe Biden da bir reptilian olduğu ya da dünyanın düz olduğu seviyesindeki komplo teorilerinden bahsetmeyeceğim. Onlar zaten sağlıklı işleyen zihinlerin ciddiye almayacağı, safsata kategorisine bile koyamayacağımız akıl dışı iddialar. Benim esas itirazım akıl dışı olmayan, hatta tam tersine rasyonel ve mantık kuralları çerçevesinde yanlışlanamaz komplo teorileri.

Gidiş yolu yanlış

Şimdi size bir örnek vereceğim. Ben bu örneği zaman zaman felsefenin ne olduğunu ve ne işe yaradığını açıklamak için de veririm. Lise ya da ortaokul yıllarınızı hatırlayın. Test usulü olmayan bir matematik sınavında problem çözüyorsunuz. Diyelim ki sorunun cevabı 241… Ama siz bir işlem hatası yapıp sonucu 251 olarak buldunuz. Eğer matematik hocanız adil bir insansa 10 puanlık bu sorudan size 5 puan verirdi. Çünkü problemi çözmek için izlediğiniz yol matematiksel olarak doğruydu ama siz işlem hatası yaptınız. Bu yüzden 5 puanınızı kırar ve hakkınız olan 5 puanı size verirdi. İşte felsefe o 5 puanı alma meselesidir diye açıklarım. Çünkü matematikte bir sorunun evrensel bir tek cevabı olur ama felsefede aynı soruya bir tek doğru cevap yoktur. Farklı bakış açıları aynı soruya farklı cevaplar üretir ve bu farklar onların felsefî değerlerini azaltmaz. Önemli olan düşünme yönteminizde hata olmaması, mantık kurallarını ihlâl etmemiş olmanızdır. Öyle ya… Platon ve Aristoteles aynı soruya aynı cevapları mı verdiler? Ya da René Descartes ve John Locke ‘bilgi nedir?’ sorusuna verdikleri cevap aynı mıydı?

Komplo teorisyenleri ise bu matematik sınavında tam tersi durumdaki öğrencilere denk geliyor. Onlar doğru bazen 241 olan doğru cevabı buluyorlar. Ama hiçbir matematik kuralı uygulamadan, rastgele bazı işlemlerle ya da yine bir işlem hatasıyla doğru sonuca ulaşıyorlar. Hoca da onlar doğru cevabı vermiş olsalar bile izledikleri yol yanlış olduğu, bir başka deyişle hatalı bir akıl yürütme yaptıkları için o sorudan hiç puan vermiyor. Sanki doğru cevabı zaten biliyorlar da o cevaba ulaşmak için bir yol uyduruyorlar gibi… Bir de üstüne “ama ben doğru cevabı verdim” diye hocaya itiraz ediyorlar.

Neden-sonuç ilişkileri sağlıklı değil

Yanlış yoldan doğru sonuca ulaşsalar bile neden yollarının da doğru olduğunu düşünüyorlar? İsterseniz bunu da bir örnekle açıklayalım…

“Sabah uyanamadım, bu yüzden işe geç kaldım” cümlesinde uyanamadığınız için işe geç kaldığınızı söylemenizde bir sorun yok. İşe geç kalma nedeniniz sabah uyanamamış olmanız. Hatta bu cümleyi şöyle de kurabilirsiniz. “Gece saat 03.00’e kadar film seyrettim, bu yüzden işe geç kaldım.” Kurduğunuz cümlede “sabah uyanamadım” önermesi eksik olsa da sonuç doğrudur. Çünkü sabah uyanamama nedeniniz gece geç yatmış olmanızdır. Bunun nihai sonucu olarak da işe geç kalmışsınızdır. Aradaki önermeyi çıkartsanız da sizi dinleyen kişi gece geç yattığınız için sabah uyanamadığınız, sabah uyanamadığınız için de işe geç kaldığınız bağlantısını kolayca kurar. İlk iki durum ve sonuç arasında bir nedensellik ilişkisi vardır. Bu durumda suçu ilk nedene atabilirsiniz. Yani işe geç kalmış olmanızın esas nedeni gece geç saate kadar film seyretmiş olmanızdır.

Peki şöyle bir durumda nedenselliği nasıl kuracağız? Gece geç saate kadar film seyrettiniz ve sabah uyanamadınız. İşe gitmek için otomobilinize bindiniz ama yolda giderken yoğun trafikte dikkatsiz bir sürücü otomobilinize çarptı. Bu durumda şunu söyleyebilir misiniz? Gece geç saatlere kadar film seyretmeseydim sabah geç uyanmayacaktım. Zamanında yola çıkmış olacağım için de bu kaza başıma gelmeyecekti. Bu da muhtemelen doğru. Ama nedensellik açısından problemli bir çıkarım. Sabah geç uyanmanızın nedeni gece geç yatmış olmanız ama başınıza gelen kazanın nedeni geç yatmış olmanız da geç uyanmış olmanız da değil. Onun nedeni dikkatsiz bir sürücüye denk gelmiş olmanız. Yani tamamen rastlantı. Tıpkı yukarıda yaptığımız gibi ortadaki önermeyi çıkartalım. Cümle ne hâle geliyor? “Gece geç yattım, bu yüzden de dikkatsiz bir sürücü gelip arabama çarptı.” E oldu mu şimdi? Cümleniz mantıklı mı? Evet, şu bir gerçek ve kabul etmemiz lazım ki… Gece erken yatsaydınız muhtemelen zamanında yola çıkmış olacaktınız, muhtemelen o sürücüye denk gelmeyecektiniz ve yine muhtemelen kazasız belasız iş yerine ulaşacaktınız. Ama işte bu gerçek, yargımızı etkiliyor ve birbiriyle bağlantısız iki, üç ya da daha fazla olayı bir neden-sonuç ilişkisi içerisinde algılamamıza neden oluyor. Suçu yine gece geç saate kadar film seyretmemize atabiliyoruz. Olaylar arasında hiçbir korelasyon (bağıntı) olmamasına rağmen bir olayın arkasından diğeri gerçekleştiği için zihnimiz bu bağıntıyı kurabiliyor. Tıpkı “su içtim, sonra da yatıp uyudum” cümlesinde su içmenizle uyumanız arasında nedensel bir bağıntı olmadığı gibi. Siz susadığınız için su içtiniz, uykunuz geldiği için de uyudunuz. Önce su içmiş olmanız uyumanızın nedeni değil. İşte komplo teorisi üreten ve/veya komplo teorilerine inananların zihni, nedensellik yargısı verirken bu hataya düşüyor.

İnsan zihninin kolayca yapabildiği bu hatalar çoğaldıkça yargı yeteneği de zarar görüyor. Bu yanlış akıl yürütme bir süre sonra artık ampirik (görgül, deneyimsel; gündelik dile çevirecek olursak gözle görülür, elle tutulur) kanıtlara da ihtiyaç duymadan tamamen spekülatif (sadece düşünce ürünü, kurgusal) nedenler üretmeye başlıyor. Bu zihinler nedenden sonuca gitmek yerine sonuçtan nedene giden bir akıl yürütme yapıyorlar. Deyim yerindeyse, eldeki sonuca ‘neden’ uyduruyorlar. Bunu yaparken de ampirik kanıtlar yerine spekülatif argümanlar kullanıyorlar.

Teleolojik düşünce

Bu bozuk nedensellik kurgusu bir süre sonra muhtemelen zorunlu olarak teleolojik (ereksellik) seviyesine ulaşıyor. Teleolojik tam olarak nedir derseniz, her şeyin bir amacının olduğuna inanmak diye özetleyebiliriz. Rastlantısallığı tamamen reddeden, nedenselliği bir kenara atan, yaşamı da Evren’i de başımıza gelen her türlü iyi ya da kötü olayı da ereklerle (amaçlarla) açıklayan bir düşünce ya da inanç. Böyle çalışan bir zihin, az önce verdiğimiz örnekteki durumu şu noktaya kadar vardırabilir: “Gece geç yatmamın Evren’in işleyişi ya da Tanrı’nın isteği doğrultusunda bir amacı varmış. O da dikkatsiz bir sürücüye denk gelip kaza yapmam.” Bu örnek size biraz abartılı gelebilir ama çevrenizde oldukça dindar ve kaderci insanlar yok mu? Onlar böylesi bir olayı tam da bu cümlelerle açıklamaz mı? Zaten bu komplo teorilerinin dinî bakış açılarıyla temelde bir ortaklıları var. Ama konuyu uzatmamak adına bunu ayrı bir başlık altında inceleyeceğimiz başka bir yazıya bırakıyorum.

Güneş fırtınası erken geliyor

İşte bu teleolojik bakışın en güncel örneğini de ‘Güneş Fırtınası’ olayıyla ilgili yaşıyoruz. Bilim dünyasının 2025’te gerçekleşmesini öngördüğü ama elde edilen yeni veriler sayesinde daha önce gerçekleşme ihtimalinin olabileceği söylenen ‘Güneş Fırtınası’ndan bahsediyorum. Bu konudaki bilimsel ayrıntılara girmeyeceğim. Ama merak edenler için bilimsel makaleleri okumalarını, onları anlamakta güçlük çekeceklerin de güvenilir popüler bilim kaynaklarından yararlanmalarını tavsiye ederim. Örneğin Evrim Ağacı YouTube kanalında yayınlanan ‘2025 Güneş Cehennemi Beklenenden Erken Geliyor’ adlı video kesinlikle izlenmeli.

Söylediğim gibi, benim bu konuda bilimsel veriler vermek gibi bir niyetim yok, haddim de değil. Ben bu konunun, komplo teorisyenleri tarafından ele alınış biçimiyle ilgili şeyler söylemek istiyorum. Gündemi takip ediyorsanız çeşitli günlük gazetelerde ya da internet sitelerinde bu doğa olayının Dünya’da kurduğumuz medeniyeti tehdit edecek ölçüde etkisi olacağına dair çok ama çok abartılı yorumlara rastlamışsınızdır. Oysa bilimsel görüşler, öyle büyük bir felaketin olmayacağını kanıtlayan verilerle dolu. Ancak bu ampirik verilere gözünü, kulağını tıkamış bazı komplo teorisyenleri felaket tellallığı yapmaya başladılar.

Komplo teorisyenlerinin bir kısmı ise farklı hatta felaket tellallığı yapanları suçlayıcı bir yoldan ilerliyor. Onlar da “işte yine bir cevher bulduk” diye gözleri parlaya parlaya açıklamalar yapıyor. Bu tayfaya göre 2025’te olması beklenen ‘Güneş Fırtınası’nın gerçekleşme tarihinin bilim insanları tarafından öne çekilmesi aslında yine küresel güçlerin bir oyunu. Bakın yine eldeki ampirik verileri yok sayan, bilimin yanılma payını hesaba katmayan (çünkü bilim okur yazarlıkları yok ya da bunu çarpık okuma eğilimindeler) tamamen spekülatif, teleolojik bir çıkarımla karşı karşıyayız. Kısaca diyorlar ki ‘Güneş Fırtınası’nın etkilerinin abartılı anlatılması da tarih tahmininin öne çekilmesi de aslında bir amaca hizmet ediyor. Küresel güçler kendi amaçları doğrultusunda elektrik şebekeleri ve elektronik sistemleri insan eliyle bozacaklar ve ortaya çıkacak krizin esas nedeni olarak da yıkıcı etkilere sahip ‘Güneş Fırtınası’ gösterecekler. Haydiiii! Buyurun buradan yakın. Yahu bu fırtınanın beklenenden erken olacağına dair açıklama yapan bilim insanlarının elinde binlerce veri var ve o verilere bakarak bir tahminde bulunuyorlar. Peki bu durumun küresel güçlerin bir oyunu olduğuna dair senin elinde hangi veriler var? “Veri falan yok bende. Öyle düşünüyorum...” Fesuphanallah.

Sonuç olarak…

Bilim insanlarının söyledikleriyle komplo teoricilerinin söyledikleri arasındaki farkı görebildiniz değil mi? Bilim insanları veriden bilgiye, yani nedenden sonuca giderken komplo teoricileri sonuçtan nedene gidiyor. Bunu da küresel güçlerin amaçlarına bağlıyor. Buyurun size teleolojik bakış, üstelik o da çarpıtılmış. Komplo teoricilerinin (hem üretenler hem de inananlar için söylüyorum) sabit, değişmeyen bir nedenleri var. O da küresel güçlerin kirli emelleri… Yaptıkları tek şey ise her türlü sonucu bu sabit nedene bağlayacak spekülatif argümanları üretmek. Veri yok, kanıt yok… Peki ne var? “Öyle düşünüyorum.” Git evinde düşün.

Öne Çıkanlar