Memetcan Demiray

Memetcan Demiray

Pul ile şahlanıyoruz!

Bir yanda buğday ve un krizi, diğer yanda Nusret'in "altın kaplama" bifteği... Çanakkale Köprüsü'nden geçiş sadece (!) 200 lira, akıl-fikir bedava!.. Kimileri "2060 yılına kadar Miami sular altında kalabilir" diyor, kimileri bunda bile "emlak fırsatı" görüyor! Şu sıralar yalnız Türkiye değil tüm dünya çılgın zamanlardan geçiyor.


Onlar bu vatanın bekası, ülkenin "bölünmez bütünlüğü" olan amcalarımız, dayılarımız... Onlar "Anadolu irfanı"yla yoğrulmuş, geleceğimizin teminatı teyzelerimiz, bacılarımız... Gitmesek de görmesek de onlar Sultanbeyli'den Çankırı meydanlarına her yerde "milli irade"yi oluşturan mümtaz kahramanlar!..
Son günlerde "halk röportajları" sayesinde yakından tanıma imkânı bulduğumuz "cumhur"un güzide temsilcileri, bu hafta yine çok formdaydılar! 1915 Çanakkale Köprüsü'nün açılışında "200 lira pahalı mı?" sorusuna hep bir ağızdan "Hayııır!" derken yaşadığımız bolluk günlerine şükürlerini sundular. Ardından da Ankara'daki bir dükkânın açılışında izdiham oluşturup Türk'ün çevikliğini tüm dünyaya kanıtladılar! İri oldular, diri oldular, hep birlikte mağazaya daldılar! Ve ucuzluktan faydalanmak için birbirleriyle itişirken "Survivor"dan öğrendikleri bütün hünerleri ortaya koydular! Çünkü neydi? "Hayatta en hakiki mürşit indirimdi" ve "İstikbâl AVM'lerde"ydi. Böyle bir imana kim diz çöktürebilirdi?!

MERCEDES Mİ, ALTIN KAPLAMA BİFTEK Mİ?

Bir yanda savaş ve kıtlık tehlikesi, diğer yanda neşe içinde kampanya kovalayan, alışveriş peşinde insanlık... Peki dünyada bir tek biz mi aklımızı kaçırmıştık?
The New York Times Style Magazine'den Ligaya Mishan, yeni yazısında gıda adaletsizliğine değiniyor ve "lüks beslenme"yi felsefe açısından sorguluyordu. Sahi, gezegenin üçte biri sefalet çekerken birilerinin Dom Pérignon'lu patates kızartmasına 200 dolar ödemesi ne kadar "ahlaki"ydi?
Vietnam Kamu Güvenliği Bakanı Tô Lâm örneğin... Nusret Gökçe'nin restoranında meşhur "altın kaplamalı" bifteği bizzat şefin ellerinden (!) tadıyordu! Bilindiği üzere "golden tomahawk" adlı bu yemeğin porsiyonu 850 ila 1,450 paunttu. İyi de resmî maaşı ayda 675 dolar olan Tô Lâm'ın hesabını kim ödemişti?! Londra sosyetesinde bir komünist parti yetkilisi... Karl Marx "mezarında ters dönse" yeriydi!
Mishan, 1975'ten ilginç bir olayı da hatırlatıyordu. Çekiliş sonucu "sınırsız bedava yemek" kazanan The New York Times Gastronomi Editörü Craig Claiborne, bir Fransız restoranına gidiyor ve ıstakoz, kaz ciğeri gibi 31 çeşit ürüne 4000 dolar ödeyince kamuoyunda infial uyandırıyordu. "Görgüsüzlük" mü, "iğrenç bir israf" mı? "Aynı paraya Mercedes alsam yine kızacak mıydınız?".. Claiborne'un yanıtı anlamlıydı.

UKRAYNA YOKSA AFRİKA VAR!

Evet, otomobile ulaşma konusunda da herkes eşit değildi ama gıda öyle mi? Yemezsen ölürsün! Fakat işte kimileri üç havyarlı pizza peşindeyken kimileri temiz su bile bulmaktan acizdi. Hayvanları "nesneleştirip" şarküteri reyonunda "ürün" haline getiren insan, "yamyamlığı" yasaklayarak güya kendi türünü koruma altına almıştı. Lakin bu büyük gıda rekabetinde insan da insanı yiyen bir tür kurt gibiydi! Elbette onun sonu ölüp gömülmek ve solucanlara yem olmaktı! Şu durumda hem "ölçülü" tüketip hayattan keyif almak, hem de küresel açlığa karşı mücadele etmek şarttı.
Nitekim The Atlantic'ten David Frum, Rusya'nın Ukrayna'yı işgaliyle başlayan "tahıl krizi"nin özellikle Afrika için bir "fırsat"a dönüşebileceğini söylüyordu. Yükselen gıda fiyatları herkes için "kötü" bir şey değildi. Tam tersine, çiftçilere üretimi daha cazip hale getirmekteydi. Şu halde Vietnam ve Hindistan'ın tarım devrimini örnek alırlarsa sahra altı ülkelerinin ihya olmaları işten bile değildi!
Her şerden bir hayır mı doğar? Frum'a göre yaşanan bir "kriz" değil, alt tarafı "geçici bir stres"ti.

TRUMP'A HER YER MIAMI!..

İnsanlığın büyük çelişkisi Yeni Zürih Gazetesi'ne (NZZ) ise farklı bir boyutuyla yansıyordu. David Signer imzalı röportajda okyanus seviyesi yükseldiği için Miami'nin 2060 yılında sular altında kalacağı, yaklaşık 600 bin kişinin evlerinden olacağı anlatılıyordu. Fakat bu gerçeğe rağmen Florida sahillerinde yapılaşma hızla devam etmekteydi! Dahası... Sahildeki "zengin evleri"nin değeri düşerken yükseklerde kalan "fakir mahallesi" Küçük Haiti trend haline geliyor, fiyatlar zıplıyordu! Cahillik mi para hırsı mı? Nasıl oluyordu bu?!
Tarihçi Paul George'a göre Miami'nin geçim kaynağı emlak, finans ve turizmdi. Tüm bunların ticari dayanağı da "iyimserlik"ti. Bundan dolayı eyalette "iklim değişikliği"nden söz etmek bile neredeyse yasaktı! Zaten kentte yaşayan "yeni zengin"ler kök salmak istemiyor, "On yıl sonra nasılsa gideriz" diye bakıyorlardı. Çok yakından tanıdığımız, "Benden sonra tufan" mantığı!..
Ferrari'lerin, Lamborghini'lerin cirit attığı Miami'de "parti"nin bitmesine yaklaşık 40 yıl kalmıştı. Ve en ilginci... Suyun altında kalma riski taşıyan Mar-a-Lago da dahil birçok lüks bina ve tesis, "küresel ısınma"yla dalga geçen, hatta sel riskini "yeni emlak fırsatı" olarak gören eski ABD Başkanı Donald Trump'ındı!

HAYDİ, DOĞRU KÖPRÜYE!..


Tam iki yıl oluyor "Covid-19" terimini duyalı ve o günden beri hiçbir şey eskisi gibi olmadı. Salgın bitti derken başlayan savaşla kafalarımız daha da karıştı. Şimdilerde Avrupa basını "atom bombasından nasıl korunulur" temalı haberler yayımlıyor, artan enerji fiyatları nedeniyle "bireysel ulaşım"ın krallığı ABD'de demir yolunun önemi keşfediliyor. Ülkenin yüzde 60'ı kuraklık tehditi altındayken sahiller Venedik'e dönüyor! Ve Almanya Tarım Bakanı Cem Özdemir'in dediği gibi, kimileri enflasyon derdinde; kimileri bombalar altında, sabaha çıkıp çıkamayacağını düşünüyor! Ekonomistler "Bunlar iyi günlerimiz" diyor, "Bu fiyatlara ne bulursanız alın!" diye tavsiyelerde bulunuyor. Mars'a yerleşmeyi planlayan insanlık harıl harıl tuvalet kâğıdı ve ayçiçeği yağı stokluyor!
Böyle bakınca Ankara Yenimahalle'deki teyzeleri, halaları ve yengeleri anlamak da kolay aslında... Dünya koca bir "AVM" olmuş, herkes "Ne koparsam kâr" diye bakıyor! Bizdeki "alaturka" bir versiyon sadece... 2022 yılında hâlâ "yurt dışına çıkış pulu" var ve 150, evet tam 150 liraya satılabiliyor! 1478 lira pasaport harcı, 225 lira defter bedeli de cabası... Normal bir ülkeye girişin zor olması gerekirken Türkiye'den çıkmak yürek istiyor!
Eh, bu saatten sonra İspanya'ya gidip şöyle güzel bir paella ile Garnacha şarabı ya da Viyana'da şnitzel ile lager bira "eşleyecek" halimiz yok ya!.. İşte 1915 Çanakkale Köprüsü orada... Neyimize yetmiyor?

Önceki ve Sonraki Yazılar
Memetcan Demiray Arşivi