Yapay Zekâ Emek Piyasalarını Nasıl Etkileyecek?

Yapay Zekâ Emek Piyasalarını Nasıl Etkileyecek?
Yapay dil işleme modellerinin kısa sürede büyük atılımlar yapması, özellikle gündelik hayattaki pek çok unsurun yapay zekâlarla gerçekleştirilmesine yönelik beklentiyi de kuvvetlendirdi. Bu hususta mesleklerin geleceği çok önemli bir yer tutuyor.

*MUSTAFA RUNYUN

Son birkaç yıldır dünya gündemini hem meşgul eden hem de heyecanlandıran yapay zekâ gelişmelerinin bir yenisi geçtiğimiz günlerde Çin’den geldi. DeepSeek isimli yapay zekâ şirketinin DeepSeek-R1 ismini verdiği yapay zekâ modeli yaklaşık iki yıl gibi bir sürede ve 6 milyon dolar gibi bir bütçe ile Amerikalı muadili ChatGPT-o1’i performans testlerinde yakaladı. Amerikalı OpenAI tarafından geliştirilen ChatGPT yapay zekâ programı yaklaşık 10 yıllık bir birikim ve 100 milyon dolara mal olmuştu. Bu da Amerikalı şirketin piyasa üstünlüğüne gölge düşürmüş oldu. Çip ambargosu sebebiyle Çinli şirketin iddialarının doğru olmadığı, Elon Musk ve Scale AI’ın CEO’su Alexandr Wang gibiler tarafından iddia edilse de DeepSeek, model eğitimi için kullanılan çiplerin daha düşük performanslı ama ambargoya dahil olmayan NVDIA markalı çipler olduğunu açıkladı. Bu da DeepSeek-R1 yapay dil işleme modelinin sadece finansal olarak düşük maliyetli değil aynı zamanda -şirketin iddiaları doğruysa- muadillerine göre onda bir işleme gücüyle eğitilebildiğini gösterdi.

Küresel Yapay Zekâ Rekabeti ve Teknoloji Yarışları

Son yaşanan uluslararası rekabet örneğinin diğerlerinden daha çarpıcı olan tarafı, özellikle Amerika’daki teknoloji şirketlerinin yapay zekâ çalışmalarında yetişilemeyecek kadar teknik bilgi makasını açtığı iddia edildiği bir dönemde gelmesi oldu. Trump’ın ‘Amerika’yı yapay zekâ ve kripto başkenti’ yapacağını söylediği ve Amerika’daki dev bütçeli Stargate ortak projesine federal destek sağlayacağını açıkladığı bir dönemde bu hamlenin gelmesi, piyasa tahmin ve beklentilerini de altüst etti. Beklentilerin tepetaklak oluşunu son dönemde çok hızlı şekilde hisse fiyatı artan Amerikalı çip üretici NVDIA şirketinin hisse fiyatının birden düşmesi ile de görmek mümkün. Özellikle kısa dönemde büyük yapay zekâ ve dil işleme modellerinin daha düşük işlem gücü gerektiğinin görülmesi kısa vadede -belki de orta vadede- yüksek performanslı çiplere olan talebin düşeceği beklentilerini yarattı.

Peki, bu yapay zekâ yarışını etik kaygıların ve fütüristik spekülasyonların ötesinde nasıl anlamak gerekiyor? Yapay zekâ, hiç şüphe yok ki teknolojik gelişme ve otomasyon ayağının son ve en önemli gelişmesi oldu. Yapay dil işleme modellerinin kısa sürede büyük atılımlar yapması, özellikle gündelik hayattaki pek çok unsurun yapay zekâlarla gerçekleştirilmesine yönelik beklentiyi de kuvvetlendirdi. Bu hususta mesleklerin ve emek piyasaların geleceği çok önemli bir yer tutuyor. En kısa ve de klişe haliyle, -Sanayi Devrimi’nin başında Luditlerin korkuyla tekstil makineleri için dile getirdiği gibi-: Yapay zekâ devrimi işlerimizi elimizden alacak mı?

Yapay Zekâ Devrimi: İşlerimizi Elimizden mi Alacak?

Son dönemde sosyal bilimler alanında ‘otomasyon ve işlerin geleceği’ üzerine geniş bir literatür oluşmaya başladı. Özellikle 80’lerden beri her ne kadar teknolojik gelişmeler işleri otomatize hale getirse de – Sanayi Devrimi’nden beri demek genel geçer manada mümkündür- istihdam ve meslekler bir şekilde bu değişim ve dönüşümden yara almadan devamlılığını sürdürmüştü. Bu anlamda otomasyonun rutin işleri (veri girişi, sekreterlik ve kayıt işlemleri vs.) emek piyasasından izale ettiği görülse de, bu gelişmelerin yeni iş alanları ve meslekler yarattığı da herkesin malumu. En bilinen ATM örneğinde olduğu gibi: Bankacılık ve finans sektöründe bir devrim yaratan ATM teknolojisinin veznedarlığı yok edeceği, fiziki banka şubesi sayısını azaltacağı ve sektörde büyük bir istihdam açığı yaratacağı düşünülüyordu. Her ne kadar veznedarlığa dair öngörüler büyük ölçüde tutsa da banka şube sayısında ve bu sektördeki istihdamda beklenildiği gibi bir azaltma yaratmadı. Bilakis sektör içinde yeni meslekler ve işler ortaya çıktı.

Bu alanda öncü çalışmalar yapan MIT’li David Autor’un belirttiği önemli bir nokta var: İş ve meslek ayrımı.ᵃ Meslekler, içindeki işlerden mürekkep kompleks bir organizasyondur. Bu açıdan, teknolojik gelişmeler genellikle mesleklerin içindeki işleri otomatize eder¹ ve mesleğin kendisini tamamen insan unsurundan ayırmaz. Bu sebeple, teknolojik gelişmelerin o mesleği icra edenler için üretkenlik artırıcı etkisi de yadsınamaz ve gözle görülebilir bir olgudur. Burada önemli olan husus otomasyonun emek talebini yok etmekten ziyade onu yeniden şekillendirdiğinin farkında olunmasıdır.

Emek Piyasalarında Kutuplaşma ve Ücret Dağılımındaki Dengesizlik

Burada altı çizilmesi gereken önemli bir nokta daha var: Her ne kadar gelişen teknolojilerin hâlihazırdaki emek sahiplerinin üretkenliğini artırabilme imkânı olsa da durum her meslek grubu ve sektör için bu kadar optimist değil. Özellikle rutin işlerin yoğunlukta olduğu sektörlerde ve iş kollarında (üretim bantları, büro işleri vs.) istihdam anlamında önemli daralmaları yaşandığı da bir gerçek. Bu sektörlerde istihdam daralması yaşanırken emek talebi önemli ölçüde yüksek teknik beceri ve yüksek fiziksel emek gerektiren meslek gruplarına kayıyor. Bu durum da geçtiğimiz 20 yılda gelişen ve gelişmekte olan ülkelerde yakından müşahede edilen orta seviye işlerin hatta orta sınıfın erimesi fenomeniyle de yakından alakalı.ᵇ Yani teknolojik gelişmeler bizatihi istihdam miktarını değiştirmese bile işlerin bölüşümü ve ücret dağılımı hususunda kutuplaşmaya sebep olan bir dönüşümü de beraberinde getiriyor.

Bu dönüşüme bağlı olarak, bazı iş gruplarındaki aşırı maaş artışları ve bazılarındaki durağanlık ya da minimal artışlar, ülkelerdeki refah devleti söylemlerini, eğitim ve beşerî sermayeye ulaşım imkânlarını ve demografik dengeyi de bozacak gibi görünüyor. Özellikle kısa ve orta vadede olmasa da uzun vadede yapay zekâ bir bütün olarak önceden otomatize hale getirilmesi düşünülmeyen manuel ve rutin iş oranı düşük meslekleri de (şoförlük, boyacılık vs.) otomatize edecek gibi. Bu açıdan, belki de korkulması ya da düşünülmesi gereken nokta (en azından sadece) işlerin yok olması değil, emek piyasalarındaki ücret dağılımının giderek adaletsizleşmesi ve sosyal yapıyı bozma ihtimali olmalı.

Burada tek mesele maddi dağılımın ne olduğu da değil elbette. Derek Thompson’ınᶜ ‘A World without Work (Çalışmasız Bir Dünya)’ yazısında ABD’deki sanayi üretiminde uzmanlaşan Youngstown kasabasının dönüşümü üzerinden ortaya koyduğu şekliyle, otomasyon ve yapay zekâ sadece bir dağılım problemi yaratmayacak. Aynı şekilde, ‘amaçsız kitleler’ de üretecek. Zira çalışmak hatta ‘işe yarar’ mesleklerde çalışmak kişilerin kimliklerinin önemli bir parçası. Bu durum Türkiye’ye de yabancı değil. Özellikle çalışmanın ve mesleğin aile kurmaktan toplumda kale alınmaya kadar sosyal hayata dair pek çok süreçte dikkate alındığı düşünülürse, Türkiye’deki bu dönüşüm sadece ikincil değil birincil seviyede de toplumsal bazı kırılmalara sebep olabilir. Bu anlamda sürekli konformizme bağlanan ‘iş beğenmeme’ çıkarımı bir yönüyle Türkiye toplumunda kıymet görmenin paha biçilemez fiyatının devamlı surette göz ardı edildiğini gösteriyor.

Türkiye Yapay Zekâ Yarışında Nerede Duruyor?

Türkiye’nin emek piyasaları ve sanayisi, yapay zekâ devriminin getirdiği dönüşüme nasıl uyum sağlayacak? Son dönem Türkiye modernleşmesi endüstriyel dönüşüm aşamasında gerek içsel gerekse dışsal sebeplerden dolayı hep bir-iki adım geride kaldı. Bugün tarihin ironik bir tesadüfüyle yapay zekâ yarışında geride kalan tek ülke de Türkiye değil. Avrupa ülkeleri içsel birtakım gelişmelerin getirdiği atalet ile bu yarışta beklenen performansı gösteremedi. Hatta büyük oranda gelişmelerin hukuki anlamda kısıtlanması ve düzenlenmesine dair bir miktar gülünç sayılabilecek tartışmalarda boğuldu. Hindistan çok göz önünde olmasa da yapay zekâ yarışında Avrupa’dan oldukça ileride gözüküyor. Özellikle uzun süredir ön planda olan servis sektörüne dayalı büyüme projesi, ‘yapay zekâ atılımı’ döneminde beklenen performansı gösterebilir.

Her ne kadar Türkiye’de ara sıra medyada ve çalıştaylarda yapay zekânın önemi vurgulansa da atılan adımlar maalesef yeterli durmuyor. Veri güvenliği yarışının hüküm sürdüğü ve veriye sahip olanın aslında her şeye sahip olduğu bir düzende yapay zekâ çalışmaları bu anlamıyla sadece ekonomik değil aynı zamanda siyasi anlamda da önemli bir yerde duruyor. Türkiye’deki emek piyasaları açısından, yapay zekânın sebep olacağı bu dönüşümün hazmedilmeden birden tecrübe edilmesi, geçmişte tarımdan sanayiye ve sanayiden de hizmet sektörüne geçişte ortaya çıkan düzensizliklerin bir benzerinin yaşanmasına sebep olabilir. Bu açıdan politika yapıcılara daha çok sorumluluk düştüğü kanaatindeyim. Siyasiler emek gücünü bu dönüşüme adapte etmek için genel eğitim ve meslek-içi eğitim politikalarına daha önce olmadığı kadar eğilmeli. Bu açıdan ‘hayat boyu eğitim’ politikalarının, işçi ve meslek sahiplerinin bu teknolojik dönüşümden faydalanması en azından yara almadan çıkması için enine boyuna tartışılması gerekiyor.

Hatırlamak gerekiyor ki şu an Türkiye’de bir kurum olarak üniversitenin bile bu konuda ne kadar hazırlıklı olduğu bir soru işareti barındırıyor. Yükseköğretim ve meslek edinme arasındaki bağın ne olduğu sadece ülkemizde değil dünyada da bir tartışma konusu. Fakat Türkiye’de sanki bu bağın herhangi bir ölçüde var olduğunu iddia etmek, bazen bir ayıpmış gibi telakki ediliyor. Bu açıdan üniversitenin ya da yükseköğretim kurumlarının yetenek, beceri ve işgücünü gelişen ve değişen şartlara hazırlamak gibi bir misyonunun da öyle veya böyle olması gerektiğini düşünüyorum. Ve bu tarihi sorumluluğu hem devlet hem de şahıslar hep birlikte yüklenmeli.

Ne Yapmalı?

Yapay zekâdaki gelişmelerin günün sonunda sebep olacağı bütün dönüşümleri önceden kestirmek mümkün değil. Aynı şekilde mesele ne kadar önemli olsa da Türkiye gibi bir ülkenin bütün kaynaklarını bu yarışa hasretmesinin de gerçekçi olmadığı malum. Yazının başında bahsettiğim DeepSeek şirketinin gözden kaçırılmaması gereken bir diğer noktası da şirketin Çin’deki High-Flyer isimli büyük bir serbest yatırım fonuna ait olduğu. Bu açıdan yapay zekâ yarışını sadece küçük yatırımlarla yakalayabileceğini beklemek de biraz naif bir beklenti olacak. O yüzden bu yarışa ‘neresinden başlasak kârdır’ anlayışı ile ve elini taşın altına koymaktan çekinmeden yaklaşılması günün sonunda Türkiye’nin lehine olacak. Özellikle DeepSeek’in bu başarıyı açık kaynak kodlu yazılımları kullanarak gerçekleştirmiş olması imkânların daha da gerçekçi olduğunu düşündürüyor. Türkiye’nin adım adım başlayıp özellikle amaca mukabil ve özelleşmiş yapay zekâ modelleri konusunda atılımlar yapması oldukça önemli.

Fakat belirttiğim gibi mesele sadece bilişim sektörü ve inovasyonla da sınırlı değil. Emek piyasalarındaki büyük değişimleri hesaba katmadan ve bu hususta işgücünü korumanın ötesinde, işçileri bu dönüşüme adapte edebilecek iktisadi, sosyal politikalar ve eğitim politikalarına eğilmek oldukça önemli. Türkiye’deki emek piyasalarının -her ülkenin olabileceği gibi- kendine özgü pek çok şartı var. Özellikle geçmişten bugüne teknolojik gelişmelerin ve otomasyonun emek piyasalarını ve yetenek dağılımlarını nasıl etkilediğinin pratik ve akademik çalışmalarla ortaya konulması, politika yapıcılar için bu dağdağalı ve öngörülemez süreçte önemli bir kılavuz işlevi görebilir.

Bununla birlikte, Türkiye’de akademi-özel sektör-devlet sektörü üçgeni, üretkenlik ve genel performans tartışmalarının ötesinde birbirinden çok kopuk vaziyette. Genel olarak problem ihtiva eden bu durum, yapay zekâ yarışında daha kritik sonuçlar doğurabilir. Bürokrasi için devamlı iddia edilen direnç meselesi, maalesef, üniversiteler için de geçerli. Üniversiteler, gelişen teknolojilerin dönüştüreceği emek ve beceri talebine bir direnç gösteriyor. Bu elbette sadece Türkiye’ye has bir sorun değil. Fakat en azından diğer ülkelerde bu durumu hafifletecek ara ve enformel mekanizmaların bir şekilde sisteme sokulabildiğini görebiliyoruz. Yükseköğretim tartışmalarına bu açıdan da yaklaşmak gerekiyor. Mesele sadece bilginin daha iyi verilmesi, daha iyi yabancı dilde eğitim ya da uluslararası metriklerde yükselerek sevinme meselesi değil. Üniversitenin ve devletin bu dönüşüm dalgasını kabullenerek, araştırma ve politika yapımı süreçleriyle ülkeyi hazırlaması gerekiyor.

Son olarak, politika yapım süreçlerinde de Avrupa ülkelerinin içine düştüğü işçileri ‘dönüşüme direnç göstererek koruma’ hatasına düşmemek gerekiyor. Suni bir şekilde makine kullanımını fabrika ve üretimde sınırlandırmak sorunu sadece erteler. Bunun yerine hâlihazırda eğitim gören ve çalışan işgücünü dönüşüm dalgasına hayat boyu adapte edebilecek yatırım ve hamlelerin yapılması gerekiyor.

Sonsöz

DeepSeek’in ortaya konduğu gelişme bu açıdan -gerçek tablo ilerleyen günlerde belli olacak olsa da- yapay zekâ yarışında kimse için henüz o kadar da geç olmadığına dair bir ümit oluşturdu. Fakat buradaki ‘henüz’ kelimesi önemli: Bu imkânın uzun süreceğini zannetmek naiflik olacaktır. Aynı şekilde teknolojik gelişme bir seviyede, özellikle kısa vadede bazı iş ve meslekleri yok edecek olsa da bütün meslekleri tam kapasitede otomatize edemeyecek gibi duruyor. Zira insan etkileşiminin merkezindeki sosyal ilişkiler ve duygusal etmenler makinelerin bir süre taklit edemeyeceği şeyler. Zira hâlâ uçağımızı uçuran pilotun ve çocuğumuza öğretmenlik yapacak olanın da insan olmasını umursuyoruz.

Son kertede odaklanılması gereken husus, bu yapay zekâ devriminin önemli sosyal, ekonomik ve politik birtakım dönüşümleri beraberinde getireceği hatta dayatacağı. Mesele sadece bu yarışta söz sahibi olmak ya da pastadan pay kapmak değil, dönüşüme hazırlıklı olmak. Bireysel inisiyatiflerin bu yeni teknolojik gelişmelerin getirdiği refah artışını adilane dağıtamayacağı göz önündeyken, Türkiye’nin refah ve huzuru bu anlamda iyi dizayn edilmiş ve amaca mukabil politikalar üretebilmesi ile yakından alakalı.

Referanslar

  1. Autor, D. H. (2015). Why are there still so many jobs? The history and future of workplace automation. Journal of economic perspectives, 29(3), 3-30.
  2. Autor, David H. and Dorn, David. (2013). “The Growth of Low-Skill Service Jobs and the Polarization of the US Labor Market.” The American Economic Review 103(5): 1553-1597.
  3. Thompson, Derek. (2015). “A World Without Work,” The Atlantic, July/August 2015.

¹Yazı boyunca otomatize etme kalıbını normalde insanların gerçekleştirdikleri iş ve görevleri makinelerin gerçekleştirmesini tanımlamak için kullanacağım.

* Bu yazı perspektif.online sitesinden alınmıştır.

Kaynak:Alıntı

Öne Çıkanlar
Perspektif