Mehmet Şandır

Mehmet Şandır

SABRETMEYE MAHKUM MUYUZ?

Sabır çilesi, işkenceye dönüştü.

Cumhurbaşkanı Erdoğan, son zamanlarda her konuşmasında topluma sabır tavsiye ediyor; “Milletimden hayata geçirdiğimiz programlara daha güçlü destek ve biraz daha sabır talep ediyorum”, “İnşallah önümüzdeki şubat-mart aylarıyla birlikte enflasyonu da kontrol altına almış olarak yolumuza devam edeceğiz.”

Neye sabredeceğiz?

Hayat pahalılığına. Yani enflasyonun artış hızı altında ezilmeye 9 ay daha sabredeceğiz.

TÜİK’e göre haziran ayı enflasyonu, TÜFE’de yüzde 78,62; yurt içi üretici fiyat endeksi (Yİ-ÜFE) yıllık yüzde 138,31, olmuş. Orta Vadeli Programa göre 2022 yılı için yüzde 9.8 olması öngörülmüştü. Dolar 17.50 TL’ye ulaştı.

Neye sabredeceğiz?

Ülkemizin “sığınmacılar” tarafından adım adım işgal edilmesine sabredeceğiz. Ensar olmak avuntusunda/övüncünde muhacirlerin(!) kendi kültürlerini, yaşam biçimlerini dayatarak şehirlerimizin meydanlarını, sokakalarını işgal etmelerine sabredeceğiz. Minarelerimizde Arap ağzı ile okunan ezanlara, camilerimizin minberlerinde Arapça okunan hutbelere sabredeceğiz.

‘Cübbeli Ahmet’ diye bilinen Ahmet Mahmut Ünlü Hoca, Kuveytli Vehhabi ‘şeyh’i Osman El Hamis ve Mahmûd el-Hasenât gibi adamların camilerde vaaz verdiğini, Akit gazetesinin Vehhâbîlerin en büyük kitabı Kitabu’t-Tevhîd’i dağıttığını, Diyanet’in bu konuda kontrolü kaybettiğini söylüyor ve Türklere “kafir” diyen bu adamların tahrikleri ile içsavaş tehlikesine dikkat çekiyor. Ayrıca eski TBMM Başkanı Cemil Çiçek de “Diyanet’e çok görev düşüyor” diye uyarıda bulundu.

Bu gelişmelere mi sabredeceğiz?

Kurucusu olduğumuz Avrupa Konseyi’nden ihraç edilmek üzereyiz, AB üyeliği hayal oldu, NATO’da yine aldatıldık, dünyanın en büyük 10 ekonomisi olmak iddiasından vazgeçtik G20’den düşüyoruz.

Bu sonuçlara mı sabredeceğiz?

Cumhurbaşkanı Erdoğan, sekiz ay önce, 8 Aralık 2021 tarihinde, “Biz ne yaptığımızı biliyoruz. Nasıl yapacağımızı, nereye gideceğimizi biliyoruz, ne elde edeceğimizi de biliyoruz. Milletimizden bize güvenmesini ve sabırlı olmasını istiyorum. Gelişmiş ülkeler arasındaki hakkımız olan yeri aldığımızda, bugünleri büyük bir başarı hikayesinin önemli sayfalarından biri olarak hep birlikte hatırlayacağız” demişti.

Hatırlayacağımızı sanmıyorum; kurbağa gibi pişiriliyoruz, farkına vardığımızda itiraz edecek gücümüz kalmayacak. Bu gün yaşadığımız sonuç; şuursuz muhtemelen de sonuçsuz bir tepki olarak toplumsal şiddet ateşine dönüşüyor.

“Sokak köpeklerini besledikleri gerekçesiyle çıkan tartışmada 3 kişi komşuları tarafından vahşice katledildi, bir kişi, ‘tapu’ meselesi yüzünden tartıştığı ağabeyi, yengesi ve yeğenini silahla vurarak öldürdü. Yüreğiniz yetiyorsa televizyonların sabah haberlerini dinleyin; şiddetin ulaştığı boyutu göreceksiniz.

Yarınlardan umudunu kaybeden ve hızla belirsizlik girdabına sürüklenen bir toplum olduk. Yaşanan yaygın şiddet olayları toplumsal cinnet boyutuna ulaşmak üzere; endişe, kaygı ve korku hayatımızı kuşattı.

Sosyolog Doç. Dr.Aysel GÜNİNDİ ERSÖZ’ün tanım ve tespiti çok önemli bir gerçeği ifade ediyor;
“Genel olarak sertlik, sert ve katı davranış, kaba kuvvet kullanma olarak tanımlanan şiddet; sosyal, kültürel, psikolojik, hukuki, biyolojik ve çevresel faktörlerle şekillenen karmaşık bir sosyolojik olgudur. Kadınlara, çocuklara, sağlık çalışanlarına, sivil halka, (hayvanlara-M.Ş) hatta bireylerin kendilerine yönelik şiddet olayları gündelik yaşamın olağan bir parçası haline gelmiştir.”

Bu sonucun sebebi ne?

Yaşanan hayal kırıklıkları… Umudu tükettik; yarın ne olacak, nasıl olacağız belirsizliği psikolojimizi bozdu. 20 yılını dolduran bir “tek başına iktidar” ile yönetiliyoruz. Sürekli nutuk dinliyoruz, azar işitiyoruz, “istikrar bozulur” korkutması ile tehdit ediliyoruz, “bana sabretmeye mecbursunuz, ‘Güruh’ gelirse, PKK, FETO gelir” korkutmaları, dış güçler bahaneleri, daha da olmazsa “beni affedin aldatıldım” mazeretleri, artık bardağı taşırdı; sabır taşı çatlamak üzere…

AKP İktidarı, bir hayal kırıklığı, aldatılmışlık, yanılmışlık ve pişmanlık “yüküne” dönüştü. Önce AB trenine bindiler sonra ABD’nin stratejik ortağı oldular, sonra APO ile çözüm süreci başlattılar nihayet FETÖ ile ortaklık yaptılar; “az kalsın Devlet yıkılıyordu.”

Şimdi nutuk atıyorlar; 15 Temmuz, zafermiş! 252 şehidin hesabını kim verecek?

“Beklediğim yarınlar dünde kaldı kızım, artık hiç gelmediler.” Lübnanlı yazar Amin Maalouf’un Doğu’nun Limanları romanında bir babanın yaşadığı hayal kırıklıklarını kızına anlatırken kurduğu cümledir.

Yarınlar, geleceği, umudu, yaşama sevincini ifade eder. Bunlar dünde kalmışsa ve hiç gelmeyeceklerse, böyle bir psikolojiye sürüklenmişsek bir şeyleri sorgulamak ve yeni bir çıkış yolu bulmak durumundayız.

“Dünle beraber gitti cancağızım, ne kadar söz varsa düne ait…Şimdi yeni şeyler söylemek lazım…” Mevlana Celalettin Rumi’nin dediği gibi yarınlar için yeni şeyler söyleyecek miyiz?

Ya da sabretmeye mahkum muyuz?

BENCE
“El mi yaman Bey mi yaman” bunu hep beraber yakında göreceğiz.

Kaygı ve endişem kadar umudum da büyük;

Bu millet, bu yükü sırtından mutlaka atacaktır!

Önceki ve Sonraki Yazılar
Mehmet Şandır Arşivi