Bahçeli 148 gün sonra ilk kez kürsüde: ‘Diyarbakırlı Trabzonlu Trakyalı hep bir ırkın evlatlarıdır’

Bahçeli 148 gün sonra ilk kez kürsüde: ‘Diyarbakırlı Trabzonlu Trakyalı hep bir ırkın evlatlarıdır’
MHP lideri Devlet Bahçeli, 148 gün sonra ilk kez grup toplantısında kürsüye çıktı. Bahçeli “Diyarbakırlı Trabzonlu Trakyalı hep bir ırkın evlatlarıdır” dedi.

Gazete Pencere- MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, 4 Şubat'ta kalp ameliyatı geçirmişti. Bahçeli, nekahet döneminin ardından yazılı açıklamalar yapsa da Grup Toplantısı yapmamıştı. Bahçeli, en son 28 Ocak'ta MHP Grup Toplantısı yaptı.

MHP lideri Devlet Bahçeli, 148 gün sonra ilk kez grup toplantısında kürsüye çıktı. Bahçeli “Diyarbakırlı Trabzonlu Trakyalı hep bir ırkın evlatlarıdır” dedi.

MHP Genel Başkanı Bahçeli’nin konuşması şöyle:

“Malum olduğunuz zorunlu hallerden dolayı grup toplantılarımıza bir süreliğine ara vermiştik. Hamdolsun bugün yeniden bir aradayız.

Kavuşmanın tarifsiz duyguları ile dolup taşıyoruz. Diyor ya Hazreti Mevlana herkes ayrılıktan konuştu. Ben vuslattan. Gönüllerin muradına ermesidir vuslat. Ruhların birbirlerine kanat çırpmasıdır rüsat. Hasret kuraklığının beraberliğinin keremiyle sonlanmasıdır vuslat. Ne mutlu bizlere, ne mutlu aziz Türk milletine.

İşte ayaktayız, işte buradayız. 28 Ocak 2025 tarihinden sonra gerçekleştirdiğimiz ilk grup toplantımızla kaldığımız yerden yolumuza coşkuyla devam ediyoruz. Bu vesileyle hepinizi kemali hürmet ve muhabbetle selamlıyorum. Toplantımızı yurt içinden ve yurt dışından olmak üzere televizyon ekranları, sosyal medya platformları, radyo kanalları aracılığıyla takip eden bütün vatandaşlarımızı, gönül ve kültür coğrafyalarımızda varlık ve birlik mücadelesi veren bütün kardeşlerimizi yüreğimin en coşkun hissiyatıyla selamlıyorum.

Muhterem arkadaşlarım, Merhum düşünürümüz Ziya Gökalp ne güzel söylemişti. Tarih gösteriyor ki muvaffakiyet daima doğruluğun mükafatıdır. Şükürler olsun ki fikrimiz doğrudur. Hedeflerimiz doğrudur. Mücadelemiz doğrudur. Tarafımız doğrudur. Tavrımız doğrudur. Bir hakkın varlığımız dosdoğrudur. Biz Milliyetçi Hareket Partisiyiz.

"Terörsüz Türkiye'ye ulaşmanın azmindeyiz"

Biz Türk milletiyiz. Kapalı devre siyasetin sınırlarını aşmak, çevrimiçi söylemlerden alanını genelde genele yaymak istiyoruz. Kapımızı örtüp perdelerimizi indiremeyiz. Başkasının yangınıyla kendi evimizi ısıtamayız. Göze batmaktan ziyade gönülde kalmanın arayışındayız.

Huzurlu Türkiye'nin ardındayız. Süper güç Türkiye'nin amacındayız. Türkiye yüzyılını inşa ve ihya etmenin arzusundayız. Milli Birlik ve dayanışmamızı güçlendirmenin çabasındayız. Terörsüz Türkiye'ye ulaşmanın azim ve kararlılığındayız.

Ülkemizin güvenliği tehlikeye düşerse kim benim ölüme düşecek sorusunun cevabını iyi biliyoruz. Milletimin bekası tehdit altına girerse kimin milli kimliğin, huzurun, barışın güvencesi olacağını iyi biliyoruz. Milliyetçi Hareket Partisi ve Cumhur İttifakı'nın milletimizin aradığı bu soruların cevapları konusunda doğrudan güvendiği yegane adres olduğunun sonuna kadar bilincindeyiz.

Çünkü milletimizin çarpan nabzını her şeyimizle hissediyoruz. Bir defasında bayrak şairimiz merhum Arif Nihat Asya'ya trende ve vapurda neden hep 3. mevkide yolculuk yaptığını sormuşlardı. O da şöyle cevap vermişti: Ben halkın arasına oturarak onların konuşmalarına, atasözlerine kulak veririm. Öfkelerini, sevinçlerini dinlerim. Bir köşede gözlerim kapalı gibi dururum ama kulağım onlardadır. Hiç kuşkusuz bir düşünce insanını ölümsüzleştiren ve onu bayrak şairi yapan hikmet elbette buradadır.

Milletin sesine kulak vermek, bu sesi şuurla duyup hissetmek her şeyden evvel zamanlar üstü erdem ve empati gerektirir. Bunun yanında soylu bir tarihe bağlılık, millete mensubiyet kıvancı hayati önem ve değerdedir.

Bu yüzden diyoruz ki insan için, aile için, millet için, ülkemiz için yapacaklarımızın, söylediklerimizin en az yaptıklarımız kadar etkili olması gerekmektedir.

Atacağımız her adım azdan çoğa, basitten karmaşığı, küçükten büyüğe doğrudur. Bireyden topluma, insandan millete, milletten devlete doğrudur. Özgürlükten güvenliğe, hakkaniyetten adalete, adaletten eşitliğe doğrudur. İşsizden işliye, çalışmayandan çalışana, üretmeyenden üreten doğrudur. Susandan konuşana, durandan yürüyene, yürüyenden koşana doğrudur.

"Diyarbakırlı Trabzonlu Trakyalı hep bir ırkın evlatlarıdır"

Milliyetçi Hareket Partisi ve Cumhur İttifakı tıpkı bir zembereğin saatte oynadığı fonksiyonu daha genel manada millet varlığını ilerletmek maksadıyla yerine getirecektir. Sevindirici olanı da gerekmektedir. Bu sağlayabildiğimde tıkır tıkır işleyen bir insanı ve hukuki düzeni biteviye işleyip duracaktır. Ama önce buna yürekten inanmak lazımdır. Bu bir ütopya değildir. Bir kere başarmış olanın yeniden başarma ihtimalinin hiç yapmamış yapmamış olana göre çok fazla olduğunu biliyoruz.

Hedefimiz dönemin şartlarında benzerlerini ecdadımızın başardığı tarihi nizamın çağdaş bir yansımasıdır. Çünkü büyük Atatürk'ün tanımladığı gibi Diyarbakırlı, Vanlı, Erzurumlu, Trabzonlu, İstanbullu, Trakyalı ve Makedonyalı hep bir ırkın evlatları, hep aynı cevherin damarlarıdır.

Yeter ki bu cevher işleyecek ve ilerletecek siyaset ustalığına, akıl ve ahlak olgunluğuna ulaşılabilsin. Biz siyasetimizi boş hayaller üzerinde yapmıyoruz. Biz siyasetimizi yalnızca vekamıza yönelik arayan düğmelerine basmak olarak yorumlamıyoruz. Sebepleri sorgulamadan sonuçları eleştirmenin bir anlamı olmadığına inanıyoruz.

Sebepler sabit kaldıkça sonuçların da aynı olacağını biliyoruz. Bu kesintisiz döngünün sürekli şikayet edilen sonuçlardan başka bir akıbet oluşturmayacağını yaşayarak biliyoruz. Bize göre siyaset iftihar ettiğimiz Türk milletine hizmet için lütfedilen tarihi bir fırsatın tanımıdır. Bu fırsatı kullanmaya aday diğer aktörlerle girişilen hizmet yarışında öne çıkma becerisidir.

Ama özne her zaman ve her daim Türk milletidir. Onun olmadığı, ona değer verilmeyen, onun geleceğini düşünemeyen siyaseti kabul etmedik, edemeyiz, etmeyeceğiz. Bu nedenle diyoruz ki şayet Türk milleti yoksa biz zaten olamayız. Bizim siyasi varlık nedenimiz bu büyük millet gerçeğidir. Bizim mücadele alanımız da millet varlığının sürdürülebilmesidir. Bunun için mevzu bahis hedefimize millete ebet müddet diyoruz. Biz o varsa hayattayız. Siyasetimiz de Türk milleti varsa hep var olacaktır. Halbuki varlık nedenimiz büyük Türk milletidir.

Siyaseti muhalefet partilerinin yaptığı üzere yüreklerdeki güzel duyguları istismar maksadıyla icra etmiyoruz. Siyaseti yalan ve fitne çarkını döndürmek olarak değerlendirmiyoruz. Siyaseti bir şeyler yapıyor, görünmek ve onu günü kurtarmak niyetiyle yerine getirmiyoruz, getirmeyeceğiz. Çünkü siyasetin birileri koltukta tutmak için sergilenen tiyatro sahnesi olmadığının farkındayız. Çok ciddi bir iş olduğunu, çok önemli sorumluluklar gerektirdiğini, istikbal ve istiklal haklarımızın kale duvarı olduğunu gayet iyi biliyoruz.

Bütün samimi gayretlerimizin sonucunda bir milletin yeni bir yüzyıla doğru yolculuğu vardır. İnsanın refahı, mutluluğu ve esenliği vardır. Bir ülkenin geleceği ve mukadderatı vardır. Bu muazzam mücadelenin arkasında ise bir hilale büyük bir tutkuyla bağlanmış, mesaisini ve bütün ömrünü bu siyasete adamış, çoluk çocuğunun rızkını partisiyle bölüşmüş, eli yüreğinde, kulağa haberlerde, gözleri çakmak çakmak 10 binlerce dava arkadaşımın alın teri, emeği ve tertemiz hayalleri var.

"MHP ve Cumhur, çıkarsız arkadaşlığın çatısı"

Partimiz ve ittifakımız birbirleri üzerindeki hakları peşinen helal edenlerin buluştuğu, çıkan duyguların her gün yeniden kucaklaştığı, birbirleri üzerindeki hakları peşinen helal edenlerin buluştuğu, çıkarsız arkadaşlığın, hesapsız dostluğun, hasbi kardeşliğin, kutlu ve kutsal hedeflerin her şeyin üstünde tutulduğu, imanla harcı karılmış, milli ve demokratik çatıdır.

Anadolumuzun eski çağlarda yeryüzüne hükümran olmak isteyen cihangirler için hedef topraklar haline gelmiş olduğunu hepimiz biliyoruz. Okuyoruz, görüyoruz. Namuslu, gücü ve onuru olan her millet gibi bizim de milletimizde vatanına göz dikenlere karşı tek yürek olarak savunma başarısını bugüne kadar göstermiştir.

Barındığı yerlerde güvenliği sağlandıkça esenliği temin edildikçe, hürriyetine sahip oldukça, sanayi, tarım, hayvancılık, zanaat gibi günlük hayatın gereklerine de önemli mesafeler almıştır. Avrupa, Asya ve Afrika'nın kesiştiği kavşaktaki bu coğrafyanın takdir edersiniz ki bir varoluş varoluşunu koruma, yaşatma ve sürdürme politiği oluşmuştur.

"Uyuklamanın sonucu esarettir"

Bu politiğin kurucu unsurları israf edilir veya ihanet ve ihmale kurban verilirse coğrafyamızı vatan yapan muazzam şuur zamanla kaybolacaktır. Ülkemizin nasıl yönetileceği, nasıl korunacağı, nasıl denge ve düzen sağlayacağı, sorunlarının nasıl aşılacağı konusunda asırların bilgeliğine ve birikimine itibar edilmez ise istikbalimiz zifiri bir karanlığa ve meçhul bir karmaşaya hızla kayacaktır. Tedbir ve temkini elden bırakmamak şarttır.

Ortadoğu'dan Balkanlara, Asya'dan Afrika'ya, Kafkaslardan okyanus kıyılarına varıncaya kadar hep bir hesap, hep bir plan, hep bir istila ve şiddet senaryosu devrededir. Bu kadar geniş bir coğrafyada uyuşukluğun ve uyuklamanın sonucu erime ve esarettir.

Siyasi ve ideolojik sertleşmeleri okşamanın mahsul ve maliyeti kahredici gelişmeleri tetikleyecektir. Su uyusa bile düşman emeller canlıdır ve cüretkardır.

Unutmayınız, tehdidin küçüğü, büyüğü, tehlikenin önemlisi, önemsiz olmaz, olamaz. Bugün hafife alınan bir alarm, küçümsenen bir provokasyon yarınlarda korkunç badireleri doğuracaktır. Şayet vatanımızda Türk milleti ve Türkiye Cumhuriyeti halinde bağımsız, bağlantısız, bir ve bütün olarak yaşamanın sonuna kadar şeref yeminini tutacaksak etrafımızdaki her sarsıntıya, her saldırganlığa, her kanlı oyuna karşı proaktif şekilde hazırlıklı ve dirayetle hareket etmek durumundayız.

Bize bir şey olmaz diyemeyiz. "Abartmaya gerek yok. Kim saldıracakmış? Bırakın bu masalları diyen" müflis, müşrik ve münafık zihniyetlere itibar edemeyiz.

Çünkü bizim öngörümüz tarih hafızamızda mahfuzdur. Çünkü bizim dersimiz ecdadımızın hatıralarıyla mahuttur. Önümüze bakarken geçmişimizin izinden yürüyüp yeni yüzyıla ön ayak olmakla mükellefiz.

Kader gayretle meftundur. Gayretimiz milli gayemize yöneliktir. Üzerinde yaşadığımız muazzam jeopolitik miras nasıl yönetilebileceğini öngörmüş ve öğrenmiş tecrübi devlet aklından, burada nasıl var olabileceğini artık iyice kavramış milli alışkanlık ve milli kültürden, kimin dost, kimin düşman, kimin masum, kimin mazlum, kimin hain, kimin kahraman olduğunu bilen yüksek ferasetten 1000 yılın savaş, isyan, kan ve gözyaşıyla yoğrulmuş ağır sonuçlarından bu vatana yönelen tehditlere karşı birebir kazandığımız zaferlerden 1000 yılı her anıyla derinden yaşamış ve hissedilmiş olan insanımızın yüksek seciyesinden ve kuşkusuz tarih içinde yaşanmış acı hatıralardan arta kalan derslerden tek tek damıtıp süzülerek çıkarılmıştır.

Merhum Ziya Paşa demişti ki "yıldız arayıp gökte nice turfa müneccim, gaflet ile görmez kuyuyu reh üzerinde. Yani pek çok müneccim gök gözünde yıldız ararken önlerinde de kuyu olduğunu görmezler"

Biz o kuyuları görüyoruz. Yalnızca görmekle kalmıyor. Aynen merhum Necip Fazıl Kısakürek söylediği gibi söylüyor ve şöyle sesleniyoruz:

"Durun kalabalıklar. Bu cadde sıkmak çıkmaz sokak. Haykırsam kollarımı makasa gibi açarak, durun. Durun bir dünya iniyor tepemizden çatırda çatırdılar geliyor karanlıktan kubbemizden"

Değerli milletvekilleri, çatışma ve savaşların birbirine eklemlenerek küresel ve bölgesel temelde kaos düzen ikmal ettiğini görüyoruz.

"ABD savaşan ülkeler hattına girdi"

Buradan o oldukça kaygı duyuyoruz. Öncelikle düşünmemiz gereken Türkiyemizdir. İsrail'in İran'a saldırısı haksızdır ve barbarlıktır. 22 Haziran'da Amerika Birleşik Devletleri'nin İran'ın sözde üç nükleer tesisini bombalamasıyla savaşan ülkeler hattına aktif olarak girdiği açıktır.

Buna karşılık İran misilleme üstüne misilleme yapmaktadır. Burada savaş muhabirlerine benzer şekilde silahlı saldırıları tek tek anlatacak ve sırayla açıklayacak değilim.

"İsrail terörsüz Türkiye'ye çomak sokmak istemiştir"

Ancak yeni bir dünya savaşı ile ilgili tahmin ve kanaatlerin yoğunlaşmasından dolayı çok boyutlu krizlere seferberlik ruhuyla odaklanmanın ertelenemez bir mecburiyet olduğunu düşünüyorum. Tahran'a, Bağdat'a, Şam'a, el cümle diğer komşu ülke başkentlerine atılan bombaların Ankara'ya etkisi olamayacağını iddia etmek için ya cahil ya da görevli bir işbirlikçi olmak kafidir. İsrail İran'a saldırarak Gazze soykırımını perdelemek istemiş. Terörsüz Türkiye'nin tekerine çomak sokmaya tertip etmiş. Korku uyandırarak komşu coğrafyaların siyonist emperyalist kurguya göre yeni baştan tanzimini ve tasnifini planlamıştır.

Coğrafyaların bombalanarak silkelenmesi, altının üstüne getirilmesi, barışçıl diyalogları köstekleyecek, huzur ve istikrar özlemini köreltecek, vekalet savaşlarını kızıştıracak, sonu gelmeyen çalkantılar dönemi başlatılacaktır.

Allah muhafaza 3. Dünya Savaşı'nın çıkması halinde ise insanlık ve dünya medeniyeti kendi kendini yiyip bitiren yok yakıp yok eden canavar bir organizmanın durumuna düşecektir.

Ne yazık ki adaletsizliğin kökleşmesi, ahlaki iflas, manevi erime, insani felaket yerkürenin her köşesine nüfuz etmiş ve saltanat kurmuştur.

Zora ve zorbalığa dayalı haksız güç kullanan mütehakkim ülkelerin suçu ve suçluyu cani ve cinayeti kayıran sübjektif hukuk dalaveresi güçsüzlerin haysiyeti ve insan hakları üzerinde katliam şantiyesi kurmuştur

Katliam makinesi soykırım çetesi Siyonist barbarlığın bugüne kadar durmayışı, insanlık adına ve uluslararası hukuk namına hiçbir tazyik, tenkit, telin ve telkine aldırmaması yalnız bir utanç anıtı gibi karşımızda değil, azami ölçüde uyanık olmamızı gerektiren ibret verici bir saldırganlık ve haydutluk analizidir.

İsrail, tüm eşikler aşılmış sözün hükmü hepten aşınmıştır. Otokontrolünü kaybeden sözde bir devlet şiddetin bütün düğmelerine gözü kapalı şekilde basmaktadır.

Sözde devlet diyorum. Çünkü İsrail uluslararası hukukun evrensel ilkelerine göre devlet olma vasfından hızla kopmuş, bir cinayet aygıtına, bir ölüm mangasına, bir terör örgütüne dönüşmüştür.

İsrail'in hiçbir yaptırım ve cezai tatbikata takibata uğramaması alçaklığın, korkunç azgınlığın hak ve hukuk tanımayışın başlıca motivasyonu ve moral deposudur.

Birleşmiş Milletler aciz atıl dilim varmıyor söylemeye ama ama korkaktır. Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi kahredici sessizliğe ve tepkisizliğe gömülü vaziyettedir.

Uluslararası toplum derhal harekete geçmelidir. İslam ülkeleri üç maymun oynamaktan vazgeçerek ahlaki tavrını ve tarafını erdemli ve eylemsel adımlarla berrak şekilde göstermeli, kollektif bir devriye girmelidir. Sorarım bugün değilse ne zaman ümmet ve millet bilinci diriliş emaresi gösterecektir?

Bu ne aymazlıktır. Bu ne yaman bir çelişkidir. Bu zulüm ve eşkıya düzeni nereye kadar sürüp gidecektir. Siyonist emperyalist vandallığını azı dişine dişini söküp atmaktan ödü patlayan bir güvensizliğin ve hatta sinmişliğin ruzi mahşerde vereceği hesabı düşünen hiç yok mudur?

Elbette böyle gidemez. Akan kanlara hiçbir surette seyirci kalınamaz. İnsanlık ve İslam vicdanının heder ve helak olmasına daha fazla iradesiz durulamaz.

Birleşmiş Milletler derhal kuvvet kullanmalı, suçlular tarih ve adalet önünde cezalandırılmalıdır. Vakit kaybetmeksizin İsrail terör devletine karşı ortak bir direniş hattı kurulmalıdır. Birleşmiş Milletler operasyonel askeri gücünü sahaya sürmelidir. Bunu bölge ve dünya barışı için acilen yapmalıdır. Sadece Ortadoğu değil dünyanın geneli bıçak sırtında, diken üstünde, belirsizliğin kapsamı kapsama alanındadır.

Nitekim çok dikkatli olmamız gerekmektedir. Milliyetçi Hareket Partisi hem içimizde hem dışımızda barış havasının, barış kuşağının egemen olmasını dilemektedir. İsrail'in Ortadoğu'da tarihi bir hüsran ve hezimete mahkum olması kaçınılmazdır.

Bu gelişmeler ortadayken Cumhuriyet Halk Partisi yönetiminin gelişmeler karşısındaki ilkesiz, ilgisiz, ikircikli ve iltihaplı siyaseti gerçekten de endişe verici boyutlardadır.

Mahalle yanarken Cumhuriyet Halk Partisi'nin ısrarla havanda su dövmesi, kaçak güreşmesi, polemik ve dedikodu değirmenine su taşıması ayıplı bir siyasetin ucuz numaralarından başka bir şey değildir.

Muhalefetin Türkiye'ye yabancılaşması, Milli Birlik ve beraberliğe en çok ihtiyaç duyulan dönemde hezeyan nöbetine girmesi siyaset ve demokrasi hayatımız için şiddetli bir sancıdır. İsrail ve sırtını dayadığı ülkeler terörizmin ana sponsorudur.

Bunu yok saymak demek köleliğe razı olmak, küfre diz çökmek, zillete yaka iliklemek demektir. CHP'nin kurduğu yer Türk milletinin durduğu yer değildir. Cumhuriyet Halk Partisi'nin baktığı yer Türkiye'nin milli hedefleriyle bir ve aynı değildir.

Bu temel milli meselelerde uzlaşmaya yanaşmamak düşman emellerinin vatanımıza ulaşmasına aleni çanak tutmaktır. Muhalefetin omurgası kırık, çürük ve çöküktür. Omurgasız vücut cesetten ibarettir. Biz ceset olmaya değil, aziz milletimiz, cennet vatanımız ve geleceğin Türk evlatları için dipdiri olmanın heyecanındayız.

Kaynak:Haber Merkezi

Öne Çıkanlar