TÜSİAD ‘Bilimsel, rasyonel ekonomi politikası’ dedi

TÜSİAD ‘Bilimsel, rasyonel ekonomi politikası’ dedi
Ekonomi yönetimine sert eleştirilerin geldiği Türkiye Sanayici ve İş İnsanları Derneği Yüksek İstişare Konseyi’nde (YİK) eleştirilerin odak noktalarını enflasyon, gelir adaletsizliği ve piyasaya yapılan müdahaleler oluşturdu....

Ekonomi yönetimine sert eleştirilerin geldiği Türkiye Sanayici ve İş İnsanları Derneği Yüksek İstişare Konseyi’nde (YİK) eleştirilerin odak noktalarını enflasyon, gelir adaletsizliği ve piyasaya yapılan müdahaleler oluşturdu. İktidar kadar muhalefete de seslenen TÜSİAD yönetimi hem iktidardan hem de muhalefetten “Somut yol haritası” istedi.

Türk Sanayicileri ve İş İnsanları Derneği (TÜSİAD) Yüksek İstişare Konseyi toplantısında Türkiye ekonomisinin içinde bulunduğu zor durum gündemdeydi.

Çünkü sıradan vatandaşlar gibi Türkiye’nin sanayicileri de iktidarın hangi ekonomik kararları alacağını bilememenin verdiği belirsizliği yaşıyor, piyasa faizleri, döviz kurları, ülkenin risk primi benzeri görülmemiş hızla yükselirken üretim ve ticaret yapmak imkansız hale geliyor.

Tüm bunlara rağmen Erdoğan’ın, “İslami kural varken bize ne oluyor” diyerek piyasa şartları uygun olmadığı halde başlattığı faiz indirimi ısrarı sürüyor, TL değer kaybetmeye devam ediyor, Türkiye buhrandan buhrana sürükleniyor.

BAŞKAN TURAN NELER SÖYLEDİ?
Yüksek İstişare Konseyi toplantısının açılışında konuşan TÜSİAD Yönetim Kurulu Başkanı Orhan Turan, konuşmasının başında gözlemlerini ve saptamalarını paylaştı “Hem vatandaş hem de iş insanı olarak Anadolu girişimcileri de bir an önce rasyonel, dünya ve memleket gerçekleriyle uyumlu ve yalnızca ekonomiyle sınırlı kalmayan bir gelecek projesine ihtiyaç duyuyor” dedi.

TÜSİAD Başkanı, “yeni ekonomi modeli”ne değinirken “Rekabetçi kur, yüksek ihracat ve cari fazla mantığıyla kurgulanan ama günümüz kalkınma anlayışı ve pratiğiyle yeterince örtüşmeyen politikalar kalkınma açısından istenilen sonuçları vermiyor. Büyüme kalkınma için tek başına yeterli olmuyor, hatta maalesef fakirleşerek büyüyorsunuz” değerlendirmesini paylaştı.

Başkan Orhan Turan, “Artık ucuz TL ve ucuz iş gücü ile ihracatta rekabet avantajı kazanma devri, yerini yüksek nitelikli işgücüyle ve teknolojiyle yüksek katma değer yaratmaya bıraktı.

TÜRKİYE HIZLA ÜÇ RAKAMLI ENFLASYONA GİDİYOR
İşte dünyada böylesi sert bir dönüşüm yaşanırken Türkiye’de bir türlü tam anlamıyla kontrol altına alamadığımız enflasyon, dünyada 1970’leri anımsatan enflasyonist
baskının da etkisiyle üç rakamlı eşiğe doğru hızla ilerliyor” diye konuştu.

Başkan Turan, “Enflasyonla mücadelede tüm dünya faizleri artırarak frene basmayı tercih ederken biz uzun süredir hem kurun yükselmesine ve hesap yapılamamasına yol açan hem de tasarruf sahiplerini cezalandıran bir para politikası izliyoruz. Bundan dolayı vergi mükellefleri ve Hazine gereksiz bir yükü taşımak durumunda kalıyorlar. Akran ülkelerle kıyasladığımızda dünyada hem en yüksek enflasyona hem de son derece yüksek risk primine sahip ülke konumundayız” dedi.

SÜRDÜRÜLEMEZ DURUMDA
Bunun sürdürülemez olduğunu ve hızla rasyonel politikalara dönülmesi gerektiğini vurgulayan Turan, Türkiye’nin iktisat bilimi ve tüm dünyadaki uygulamalarla çelişen bir yaklaşımı sürdürmemesi gerektiğini kaydetti.

Türkiye’nin sorunlarının yalnızca para politikası ve dizginlenemeyen enflasyonla sınırlı olmadığını söyleyen Turan, şöyle konuştu:

İzlenen ekonomi politikalarının yarattığı koşullarda gelirler hızla eriyor.

Özellikle sabit gelirliler enflasyon baskısını en derinden hissediyor.

Kentli, eğitimli orta sınıfların gelirleri de erozyona uğruyor.

Unutmayalım ki, orta sınıfı güçlü olmayan bir ülkede demokrasi zayıflar.

Eşitsiz gelir dağılımı demokratik sisteme yönelik inancı zedeler.

BEYİN GÖÇÜ ALARMI
Bu bağlamda ülkenin ekonomik durumu ve siyasi atmosferi nedeniyle bugüne dek görülmemiş bir ölçeğe varan beyin göçünü bir kez daha gündeme getirmek zorundayım. Bu göçü durdurmak için atılacak adımların en başta gelen önceliklerimizden sayılması gerektiğini düşünüyoruz. Bu boyutlarda bir nitelikli insan kaybına tahammülümüz olmadığına inanıyoruz.”

GELECEKTEN ÜMİTLİYİZ
TÜSİAD Başkanı Orhan Turan, konuşmasının sonunda, “Geleceğe de ümitle bakıyoruz. Sonuçta, 99 yıllık tarihi içinde Cumhuriyetimiz pek çok zoru başardı. Güçlükleri aştı. Ülkeyi belli bir kalkınmışlık noktasına getirdi. Kurucu ilkelerimiz halen bize ışık tutmaya devam ediyor” dedi ve şu çağrıyı yaptı:
“Siyaset toplumdaki modernleşme ve özgürleşme özlemlerini ciddiye aldığı takdirde bugünkü güçlüklerin doğru hedefler, politikalar benimsenerek ve bizi bütünleştirecek söylemlerle aşılabileceğinden şüphe etmiyorum.

GELECEĞİ İNŞA ETME ZAMANI
Bugün
Özgürlükleri, eşitliği, adaleti, dayanışmayı, bilimi, çevre bilincini
Yeniden inşa etme,
Saygın kurumları, güveni yeniden yaratma zamanı.
Bugün, beklemek değil, atağa kalkma zamanı.
Daha özgür, daha eşit, daha adil, daha temiz, daha eğitimli, daha güzel yarınlar için,
Hep birlikte
Geleceği inşa etme zamanı.”

İNSAN, BİLİM, KURUMLAR
TÜSİAD Başkanı Orhan Turan, konuşmasında geçen ekim ayında yayınladıkları “Yeni Bir Anlayışla Geleceği İnşa” raporunu hatırlattı, şunları söyledi:
“O rapordaki bulgularımızı üç kelimede özetlemiştik: “İnsan, bilim, kurumlar”. Kısaca bu üç kelimeyle özetlenen ilk mesaj şuydu: İnsanını 21. yüzyılın gereklerine göre eğitemeyen, onları ışık hızıyla değişen dünya koşullarına uyumlu donanıma kavuşturmayan ülkeler kalkınma yarışında geri kalırlar.

Dikkat çektiğimiz İkinci nokta teknolojiyle ilgiliydi: Aklın ve bilimin rehberliğini ön plana çıkarmayan, bulgularına kuşkuyla yaklaşan, teknolojinin imkanlarından ve insanlığın bilimsel birikiminden yararlanmayan toplumlar özlemlerini gerçekleştirmede güçlüklerle karşılaşacaktır.

Üçüncü olarak da kuralların eridiği, öngörülebilirliğin zayıfladığı, kurumların ya işlevsizleştiği ya da içlerinin boşalması sonucunda görevlerini yapamadığı yönetim sistemlerinde topyekûn bir ilerleme gerçekleştirmek zor hatta imkansızdır.

Sıkıntılarımızı aşmak için işte bu tespitlere sıkı sıkıya sarılmak zorundayız.”

İÇERİYİ İŞARET ETTİ

TÜSİAD Yüksek İstişare Konseyi Başkanı Tuncay Özilhan da yaptığı konuşmada Türkiye’nin zor bir dönemden geçtiğini söyledi. Ukrayna Savaşı’nın dünyada güvenlik dengeleri değiştirdiğini hatırlatan Özilhan, Türkiye’nin gıda fiyatlarındaki artışı önlemek ve tarım ve gıdadaki muazzam potansiyelini hayata geçirmek için yeni bir tarım politikasına ihtiyacı olduğunu belirtti.

İÇ POLİTİKA, RİSKİ YÜKSELTİYOR
Enflasyonun bütün ekonomik sorunların başı olması nedeniyle pek çok merkez bankasının enflasyon artışının önüne geçmek için sıkılaşma politikaları uyguladığını hatırlatan Özilhan, şöyle konuştu:
“Global taraf aleyhimize seyrederken, içeride uyguladığımız iktisadi politikalarla beraber ülke risk primi yükseliyor. Sıkı para politikaları ile gelişmiş ülkelerin yavaşlaması Türkiye’nin ihracatını kısıtlayarak cari açık, TL’nin değer kaybı ve enflasyon sorunlarını ağırlaştırabilir.”

ENFLASYON ÖNCEKİ DÖNEMLERDEN ÇOK DAHA HIZLI
Enflasyondaki artışın, daha önceki enflasyonist dönemlerle karşılaştırılamayacak kadar hızlı olduğunu söyleyen Özilhan, bu sürecin göreli fiyat yapısını bozduğunu, firmaların nasıl fiyatlama yapacaklarını bilemez hale geldiğini belirtti.

“Tüketicilerin de fiyatlar konusunda algısı bozulmuş durumda” diyen Özilhan, şöyle devam etti:
“Enflasyon halkın satın alma gücünü eritiyor. Ücretlerin toplam gelir içindeki payı geriliyor. Ekonomideki en büyük öncelik enflasyonun kontrolden çıkmasını önlemek ve ardından kalıcı bir düşüş sağlamak olmalı. Aksi halde, Türkiye’nin geçmişinde olduğu gibi bir enflasyon sarmalına girmesi topluma çok yüksek bir bedel ödetir. Sorunları çözmek yerine bir süre için hafifletmek yönünde atılan adımlar geri teper.”

Ekonomik sorunların sık sık değiştirilen düzenlemelerle çözülemeyeceğini söyleyen Özilhan, bunun yol açabileceği riskleri “Sık sık değiştirilen düzenlemeler ve piyasanın işleyişine yapılan müdahaleler karar alma ufkunu daraltır ve ekonomiyi daha da bozar” diye açıkladı.

TÜSİAD Yüksek İstişare Konseyi Başkanı Tuncay Özilhan, daha sonra iş dünyasının tespit ve beklentilerini paylaştı:
Dengesizlikler tırmanmaya devam eder ve kontrol elden kaçarsa uzun yıllar büyük bedeller ödemeyi gerektiren bir sonuç kaçınılmaz olur.

UZMANLARA, AKADEMİSYENLERE KULAK VERİN
Buna fırsat tanımadan, ekonomiyi istikrarlı ve sürdürülebilir bir raya oturtacak politikalar için uzmanların, teknisyenlerin, akademisyenlerin önerilerine kulak vermek gerekiyor. Toplumsal uzlaşma ile alınmayan kararlar istenilen sonuçları üretmez.

Hiç şüphesiz enflasyonda kalıcı bir düşüş üretim yapısını değiştirmeden sadece para politikalarıyla sağlanamaz.

KAMUYA DÜŞENLER
Fiyat istikrarı çok iyi bir planlamayla, kıt kaynakları istihdam yaratan, ihracat şansı olan sektörlerde değerlendirerek, israfı önleyerek, yatırımları verimlilik artışı sağlayacak projelere yönlendirerek, kamu açığını sınırlayarak, tasarrufu teşvik ederek, cari açığı daraltarak, TL üzerindeki baskıyı azaltarak, ülke risk primini düşürerek sağlanır.

Türkiye temel alt yapı yatırımlarını yaptı. Alt yapı yatırımlarının dönüşü uzun süre alıyor.

KATMA DEĞER YARATMA
Bundan sonra kaynak planlamasında dijital altyapı, sanayi ve tarımda katma değeri artırma ve yeni teknoloji alanlarının gelişimi hedeflenmeli. Yatırımların hızlanması ve doğru alanlara yönelmesi sadece düşük faiz politikası ile sağlanamaz.

HUKUKUN ÜSTÜNLÜĞÜ VE YARGI BAĞIMSIZLIĞI
Hukuk sisteminin adil ve etkin çalışması da gerekir. Hukukun üstünlüğü ve yargı bağımsızlığı konusunda şüphe olursa yatırımlar için risk primi gereksiz biçimde yükselir.

BELİRSİZLİKLER OLUMSUZLUK YARATIR
Belirsizlik, öngörülemezlik ve kendini güvende hissetmemek sadece ekonomi açısından değil toplumsal hayat açısından da olumsuzluk yaratır.

GENÇLER TERK EDİYOR
Bunun bir sonucu gençlerin ülkeyi terk etmesi. Önce en iyi eğitimli, yabancı dil bilen, dijital çağa uygun becerilere sahip gençler ülkeden ayrılmaya başladılar. Şimdi farklı eğitim ve beceri seviyelerinden gençler de şanslarını başka ülkelerde aramanın arayışına düştüler.

İKTİDAR VE MUHALEFETE
İktidardan ve muhalefetten cevap beklediğimiz bir soru da gençlerimizin geleceğe güvenle bakmalarının nasıl sağlanacağı.

Son zamanlarda üzerinde çok tartışma yapılan sosyal medya yasası ile gündemde olan gerçeğe aykırı bilgi paylaşımı düzenlemesinin gençlerin ülkenin geleceğine
güvenini artıracağı konusunda şüphelerimiz var. Tam tersine, bu düzenleme ifade özgürlüğünün sınırlandırılması endişelerine yol açarak güvensizlik duygusunu derinleştirebilir.