DNA kaderimizi yazıyor mu? Bilim insanları cevabı buldu!

DNA kaderimizi yazıyor mu? Bilim insanları cevabı buldu!
Genlerimiz hayatımızı ne kadar şekillendiriyor? Bilim insanlarına göre DNA tek başına kaderimizi belirlemiyor. Çocuklukta yaşanan stres, beslenme yetersizlikleri ve çevresel faktörler genetik yapımızı değiştirerek hastalıklara yatkınlığımızı artırabiliyor

Ebeveynlerden miras alınan genler ile kişinin içinde geliştiği çevre arasındaki karmaşık etkileşim olarak tanımlanan epigenetik, bireyin rahim içi ortamından fiziksel çevresine ve büyüdüğü psikolojik koşullara kadar geniş bir süreci kapsıyor. Bilim insanları, DNA’nın tek başına kaderi belirlemediğini, çevresel faktörlerin genetik yapıyı şekillendirdiğini vurguluyor.

Çocukluk stresi ve psikolojik etkiler

Araştırmalar, çocukluk döneminde yaşanan stresin, yetişkinlikte depresyon ve anksiyete riskini artırdığını ortaya koyuyor. Bilim insanları, erken dönemde karşılaşılan olumsuzlukların bireyin psikolojik sağlığını kalıcı olarak etkileyebileceğini belirtiyor.

Bu kapsamda yapılan bir araştırmada, çocuklukta travmatik olaylar yaşayan bireylerin ilerleyen yaşlarda travma sonrası stres bozukluğu, bipolar bozukluk ve anksiyete gibi rahatsızlıklara karşı daha duyarlı olabileceği tespit edildi. Ayrıca, çocukluk dönemindeki olumsuz koşulların sadece ruh sağlığını değil, uzun vadeli fiziksel sağlık sorunlarını da beraberinde getirdiği ifade ediliyor.

Hollanda kıtlığı çalışması: Doğum öncesi beslenme ve sağlık ilişkisi

Epigenetik üzerine yapılan önemli araştırmalardan biri, Hollanda Kıtlığı Doğum Kohort Çalışması. 1943-1947 yılları arasında Amsterdam'da yaşanan gıda kıtlığı, bilim insanlarına doğum öncesi beslenmenin uzun vadeli etkilerini inceleme fırsatı sundu.

Alman birlikleri tarafından 1940 yılında işgal edilen Hollanda'da gıda ithalatı durdu ve ülkede üretilen gıdanın bir kısmı Almanya'ya gönderildi. Bu süreçte ciddi bir kıtlık yaşandı ve 2 binden fazla çocuğun doğum kayıtları incelendi.

Sonuçlar, gebelik sırasında yetersiz beslenmeye maruz kalan bebeklerin ilerleyen yıllarda daha fazla kronik hastalığa yakalanma riski taşıdığını ortaya koydu. En büyük etkiler, organ gelişiminin başladığı ilk trimesterde yaşanan kıtlıkla ilişkilendirildi.

Araştırmacılar, kıtlığa maruz kalmanın şu hastalıkları tetikleyebileceğini belirtti:

  • Kardiyovasküler hastalıklar
  • Tip 2 diyabet
  • Böbrek hastalıkları
  • Solunum bozuklukları

Özellikle kıtlığa erken maruz kalan kadınlarda obezite, meme kanseri ve ölüm riskinin arttığı gözlemlendi. Aynı zamanda, doğum öncesi kıtlık yaşayan bireylerin ilerleyen yaşlarında daha fazla anksiyete ve depresyon semptomları sergilediği tespit edildi.

Sigara ve epigenetik değişimler

Araştırmalar, sigara tüketiminin de epigenetik değişikliklere neden olduğunu gösteriyor. Özellikle ağır sigara içen bireylerde bu değişiklikler çok daha belirgin hale geliyor. Sigaranın yalnızca kişiyi değil, genetik ifadeyi de etkileyerek nesiller boyu sürebilecek sonuçlar doğurabileceği vurgulanıyor.

Çocukluk stresi ve iltihaplanma ilişkisi

Yakın zamanda yapılan bir araştırma, stresin çocuklar üzerindeki etkisini ve yetişkinlikte iltihaplanma ile bağlantısını inceledi. CRP (C-reaktif protein), vücuttaki iltihaplanma seviyesini gösteren önemli bir biyolojik belirteç olarak kullanıldı.

Çalışmada, düşük sosyoekonomik koşullarda yetişen 60 ila 79 yaşlarındaki İngiliz kadınların, daha varlıklı ortamlarda büyüyenlere kıyasla daha yüksek CRP seviyelerine sahip olduğu tespit edildi. Benzer şekilde, daha az eğitimli ebeveynleri olan orta yaşlı kadınların CRP seviyeleri, eğitimli ebeveynlere sahip bireylere göre daha yüksek çıktı.

Bu bulgular, erken yaşta yoksulluk ve stres yaşayan bireylerin, ilerleyen yaşlarda daha fazla stres hormonu salgıladığını ve vücutlarının sürekli bir iltihaplanma süreci içinde olabileceğini gösteriyor. Bu durum, kalp hastalıkları ve diğer kronik rahatsızlıklar için risk faktörü oluşturuyor.

Kaynak:Haber Merkezi

Öne Çıkanlar