Aytuna Tosunoglu

Aytuna Tosunoglu

Zeus'un bile reddettiği kurbanlar

Olimpos Dağı’nın tepesinden haykırdı, Zeus! 

O haykırdıkça gök gürledi, şimşekler çaktı! 

Yıldırımlar birbiri ardına düştü! 

Adıyaman’da bir kaos! Sadece kötü insanların derisini yakan, içini içerden patlatan, acı içinde kıvrandıran bir kaos. Sadece o kötü insanlar için! Kötüler için. Birbiri üzerine yığılmış, kimi gözsüz, kimi kolsuz, kimi kalpsiz, hepsi vicdansız bir grup kötü insan! Damarlarında kötülük akıyor, mide boşluğunda yağların arasında kıvrım kıvrım dışkı! Doldukça yukarı, burundan, ağızdan geliyor… Isias otelinin sahibi, müdürü, inşaatı yapan, inşaatın malzemesinden çalan, inşaata izin veren, otel olmasına ruhsat veren kim varsa… Acı içinde kıvranıyorlar.

KÖTÜLÜK YAPTINIZ

Zeus konuşuyor, onlar acıyla inliyor. Kükrüyor Zeus; “Ben ki aile sevgisi nedir bilmedim, yapayalnız büyüdüm dağda! Taşkınlık yaptım, sabırsız davrandım, kin tuttum ama böylesi bir canavarlığı yapmadım. Gencecik kızları, gencecik oğlanları canlı canlı beton parçalarının arasına gömdünüz! Ey kötü insan! Ben senden hiç kurban istemedim! Değil 35, değil 26 bir kurban bile istemedim. Ben ki bütün tanrıların kralıyım, ben O’yum, tekim, siz vicdansızları izlediğimi, her hareketinizi gördüğümü, aklınızdan geçeni okuduğumu ne çabuk unuttunuz! Korkun benden! Kötülük yaptınız, çünkü! Yalan söylediniz! Annelerinin göz nuru, babalarının baş tacı 28 pırlantayı, umudu, yaşanmamış anıları öldürdünüz! Çocuklarını öldürdünüz. Ötesi yok ki. Ben, Zeus! En büyük tanrı! Ben bile bilmiyorum, bundan öte acı var mı!” Masum uyuyan çocukları hırs uğruna, açgözlülükten, bencillikten, umursamazlıktan, madde sevicilikten öldüren o kötüler dışkı kusmaya, deri gözeneklerinden kanamaya, tırnak diplerinden çekilmeye, dökülen dişlerini acıyla toplamaya çalışıyordu o sırada…

Kar soğuğunun bastırdığı yerde ikili, üçlü gruplar halinde titreşerek, ağlayarak, birbirlerine sarılarak kurban edilen çocukların anneleri-babaları bekliyor. Sözler verilmiş, makinalar gelmiş, kurtarma ekibi buz gibi havada tersine dönmüş otel binasını eşeliyor da eşeliyor.  

Bir umut. Umut olmasa. 

Umut orada mı… Her an tazeleniyor mu?

Böyle beklediler. Ama çocukların hepsi öldü.

Cenazeleriyle döndü, anneler babalar. 

ON BEŞ SANİYEDE ÇÖKTÜ

Umut Adıyaman’da Grand Isias Hotel’in aç gözlü sahibinin kursağında şişti. Otel, depremin ilk on beş ya da yirminci saniyesinde çöktü. Binanın ön cephesindeki odalarda üçer, dörder çocuklar kalıyordu. Yaş aralığı 11’le 15 arası, sporcu, voleybolcu çocuklar. Kendinizi o yaşlarda düşününüz; sınıf/okul arkadaşlarınızla başka bir şehirde, kazandığınız, rakip takımı yendiğiniz bir spor karşılaşması etkinliğindesiniz. Ebeveynleriniz yanınızda değil ve özgür hissediyorsunuz. Belki de ilk defa kendinizi büyümüş hissediyorsunuz. Ne kadar mutlusunuz! En büyük çocuğun doğum yılı 2008, en küçüğününki 2012. Ben yazdıkça Zeus kükrüyor! Otel sorumlularının pankreasına iğneler batırıyor, iğne her defasında bir parçayı kopartıyor. 

HAYATIN RASTGELELİĞİ

Bina, çocukların yattığı odaların bulunduğu tarafa doğru çökmüş. Koridorun karşı tarafında yatanlar yıkıntının tepesini oluşturmuş. Bilirkişiler bina sağlam olsaydı hasar alırdı belki ama çökmezdi, diyor. Binanın sağlam olmaması ise bir dizi aç gözlülüğün, umursamazlığın, empati yoksunluğunun, mevki-şöhret peşinde göbek büyütmenin, sözün özü, kötü olmanın, şeytan olmanın yüzünden. Kader değil, bu. Hayatın rastgeleliği derseniz kabul edebilirim. Bir uyaran karşısında bir cevap verme, eyleme geçme öncesinde duyulan tereddüttür bize seçimlerimizi yaptıran. Hayat, rastgele devam eder çünkü her defasında bir seçim yaparız. İşini dürüst yapmayanların olduğu bir ülkede hayatta olmak, hayatta kalmak şans olur. O çocuklar o binadan sağ ve yürüyerek çıkabilirdi. Çıkamamalarının nedeni bir dizi uyaran karşısında tereddüt etmeyi aklından dahi geçirmeyen, kısa yoldan paraya pula kavuşmak isteyen bir arsızın eylemler dizisidir. Kader mi? Siz söyleyin, aşağıdakilerin hangisi kader?

AİLE APARTMANI DERKEN OTEL

Başlangıçta bir aile apartmanı olarak tasarlanmış ve betonu döküldüğü halde yarım bırakılmış bir inşaatı 10 yıl boyunca Adıyaman’ın sert hava koşullarına teslim etmek, öylece bırakmak. Bozkurt apartmanı olacakmış ama aile vazgeçmiş, öyle mi? İnşaat sahiplerinin demesine göre, inşaat sırasında ölümlü bir iş kazası yaşanmış, o nedenle ara vermişler. On yıl kaba inşaat öylece durmuş. Sonra aileden bir cin fikirli çıkmış (herhalde), burayı otel yapalım demiş. 2001 yılında 1990’ların başından beri kaderine terk edilen (korozyona uğramadığını kim söyler) apartman inşaatını otele çevirmişler ve 35 yataklı otel olarak açılışını yapmışlar. Rastgelelik içinde iki seçim… Ama tereddüt duymak yok: Apartmandan otel olur mu, birinci tereddüt. Bu beton, bu inşaat demirleri çıplak havayla on yıl boyunca temas etti, çürüme olmuş mudur, ikinci tereddüt. Bu tereddüt noktalarında seçimin, “boş ver, bir şey olmaz”lardan yana kullanıldığını görüyorsunuz. Otel olmasından 4 sene sonra 2005’te yine bir aç gözlü, “35 yatak az, giderler çok, biz bunu 65 yatağa çıkartalım”, demiş (herhalde). Bir uyaran ve bir eylem çağrısı. Tereddüt nerede? Bizi insan yapan o tereddüt işte! Bitmedi. 65 yataklı olmaya giderken lobide bulunan kolonlar kesilmiş. Zeus’un dahi kabul etmediği çocuk kurbanlar işte tam da o lobinin üstündeki iki katta yatacaklar, kolonların kesilmesinden tam 18 yıl sonra! 18 yıl boyunca otelin çökmemesi bir rastgeleliktir. Kolonlar (taşıyıcı destek) kesildikten sonra binanın üstüne bir de sekizinci kat ilave edilmiş, ağırlık artmış. Tereddüt anı nerede! Bu zincirin neresinde tereddüt anı var? 

GERİDE KALAN

Yaptıkları kötülükten tereddüt duymayanların cezasını Zeus’un tam da yukarıda yazdığım şekilde vermesini isterdim ama benim ki sadece içimi soğutabilmek için mi, bilmiyorum. Çocukları ölmüş anneleri, babaları düşündükçe kapanmayacak bir yarayla hayatlarına devam edecek olmalarını haksızlık olarak görüyorum. Geride kalan kardeşler için de hayat kırık dökük… Kötülük yapmayı tercih etmiş olanların hepsi mahkemelerce cezalandırılmalı. Hayatın rastgeleliğini bile küçük hesaplar üzerinden insan hayatına devşirip oyuncak gibi görenler “adam öldürme”ye eş cezalar almalı. 

Çocuklarını Isias otelinde kaybeden aileler her akşam sosyal medyada, “isias ortak davamız” hashtag’iyle seslerini duyurmaya çalışıyor ve destek bekliyor.

İçinizdeki sesi dinleyin, o ne diyorsa yapın. 

Önceki ve Sonraki Yazılar
Aytuna Tosunoglu Arşivi