Memetcan Demiray

Memetcan Demiray

60 yıllık bir garip sevda: Almanya

1961'de Türkiye'den giden ilk "misafir işçi"ler için zorunlu bir gurbet, geçici bir ekmek kapısıydı. Daha sonra siyasi baskılardan kaçanların tercih edeceği ilk "sürgün yeri" de aynıydı. Aradan geçen onlarca yıla rağmen Almanya, kimileri için "tek umut", kimileri içinse "acı vatan" olmaya devam ediyor. Ve Ata Canani'nin albüm haline getirdiği Almanca türküleri, bu karmaşık "aşk" ilişkisine ışık tutuyor.  

Ata Canani 1975'te Kahramanmaraş'tan yola çıkıp Bremerhaven'a vardığında henüz 12 yaşındaydı. Almanya'da kaynakçılık yapan babası, nihayet ailesini yanına aldırmıştı. Ama küçük Ata için uyum sorunlarını aşmak hiç kolay olmayacaktı. Bunu fark eden babası, Ata'yı bir hediyeyle mutlu etmek istedi ve ona en büyük arzusunu sordu. Ata'nın cevabı "bağlama"ydı!
Böylece müziğe adım atan Ata Canani, düğünlerde, aile toplantılarında saz çalmaya başladı. Ve 15 yaşında bestelediği "Deutsche Freunde" (Alman Dostlar), ileride onun adını tüm Almanya'ya duyuracaktı! Evet, buram buram Anadolu ezgileri Almanca sözlerle birleşmiş, ortaya herkesi şoke edecek bir türkü çıkmıştı!

'İŞ GÜCÜ' DEĞİL, İNSAN!..

Nitekim türkü duyulunca 1985'te ZDF kanalına konuk olan Canani, incecik bıyığı, sorunlu Almanca telaffuzuna karşın kusursuz özgüveniyle dikkatleri çekiyordu. Arkasındaki rock orkestrasıyla hayli radikal bir "sound" yakalamış, "misafir işçi"lerin sorunlarını "Alman Dostlar"a kendi dillerinden haykırıyordu!
Max Frisch'in "İş gücü çağırdık ama insanlar geldi" sözünden yola çıkan türkü, "Bizler makine değil insanız" derken aynı zamanda hem Türk, hem Alman tarafına "Şimdi biz nereye aitiz?" sorusunu yöneltiyordu!
Ama ufak bir sorun vardı. Bağlama her ne kadar elektro olsa da Almanlara fazla "Doğulu" tınlamıştı! Üstelik kimse, kendi hakkındaki şikayetleri dinlemek istemiyordu. Türklerin çoğu da Almanca bilmedikleri için türkünün sözlerini anlamıyor, gülüp geçiyorlardı! Böylece Ata Canani'nin müziğiyle ses getirme hayalleri bir başka bahara kalacaktı!  

40 YIL SONRA GELEN İTİBAR

Ve o bahar, 2021'in Mayıs ayında gelip çattı! Ata Canani, Almanca türkülerini de içeren ilk albümü "Warte Mein Land, Warte"yi (Bekle Memleketim, Bekle) yayınlamıştı! Die Welt onun için "80'lerde Türklerin Almanya'daki ilk yıldızı olabilirdi!" diyor, Der Tagesspiegel ise onu "protest müziğin öncülerinden" diye niteliyordu. Canani, hak ettiği müzikal itibarı yaklaşık 40 yıl sonra kazanmıştı. 
Ama bu kez de albüme adını veren türkü tartışılacaktı! Zira Canani, "memleket"i anarken "Gurbette de senin oğlunum" diyor, "Bir güvercin gibi sana uçacağım", "Tabutla bile olsa kesin geleceğim" gibi cümleler sarf ediyordu! Yoksa Canani, yaklaşık yarım asırdır yaşadığı ülkeye bir türlü alışamamış, hâlâ "sıla hasreti" mi çekiyordu?! 

'MİSAFİRLİK ÜÇ GÜN SÜRER!'

Nitekim Hürriyet gazetesi de Canani'nin albümünü överken son dizeyi manşete taşıyordu! Oysa durum görünenden çok farklıydı.
Bayerischer Rundfunk ile yaptığı söyleşide Canani, o şarkıyı ilk kuşak "misafir işçi"ler (Gastarbeiter) için yazdığını söylerken, babasıyla uzun yıllar bu konuyu tartıştığını anlatıyordu. Canani'ye göre "Misafirlik üç gün sürer"di ve dördüncü gün artık "oralı" olunurdu. Ama dindar babası sürekli "kesin dönüş"ten söz ediyordu. Ata Canani sonunda isyan ediyor, "20 yıldır dönemedin! Kabul et, biz artık burada yaşıyoruz!" diyordu. Ve sonunda, tıpkı diğer "gurbetçiler" gibi babasını da Türkiye'ye bir tabutla uğurluyordu.
Canani aynı zamanda "misafir işçi"lerin 90'larda "göçmen"e, şimdi de "Türkiye kökenliler"e dönüşmesinden yakınıyor, Almanya'da süregelen ayrımcılığı eleştiriyordu. "Birlikte yaşamak ve entegrasyon her iki tarafın da çabasıyla olur" derken, Ulrich Gutmair'a verdiği demeçte, "Ben Almanya'ya gömüleceğim" diye konuyu noktalıyordu.

KALPLER TÜRKİYE'DE, BEDEN ALMANYA'DA!

Bu manada Ata Canani'nin müzik serüveni, bize 1961'de Türkiye'den Almanya'ya ilk işçi göçüyle başlayan tuhaf "aşk ilişkisi"nin şifrelerini de anlatıyor. Sanki görücü usulü evlilikte mecburen bir araya getirilen iki kişi, zamanla birbirine o kadar alışmışlar ki artık kopamıyorlar. Görünüşte sürekli tartışsalar da ayrılığı akıllarından bile geçirmiyorlar.
İşte üçüncü kuşak "gurbetçi"ler, kazandıkları on binlerce avroya rağmen yaz tatillerini Kumburgaz ve Avşa sahillerinde yapıyor, sonra BMW bagajına doldurdukları bulgur ve mercimeklerle gene Müllheim'a dönüyorlar!
İşte Remscheid'lı teyze ve amcalar Youtube'un sokak röportajlarında AKP'yi överken Almanya'da yaşamanın ne kadar zor olduğunu anlatıyorlar. Ve "Düzenim olmasa hemen Türkiye'ye dönerim!" diyerek artık alay konusu oluyorlar.
Bu sırada Türkiye'deki her dört gençten üçü geleceğini yurt dışında görüyor, ilk fırsatta kapağı "acı vatan"a atmak için sözleşmeli evlilik dahil her yolu deniyor! Kara tren ve Sirkeci - Münih otobüsleri çoktan tarih oldu. Şimdi belediyeler Avrupa'ya insan kaçırmak için ücreti mukabili (!) gri pasaport satıyorlar!
Ah Ata Canani, ne acayip bu güvercinler... Kalpler Türkiye'de (!) bedenler Almanya'da, öylece yaşayıp gidiyorlar.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Memetcan Demiray Arşivi