ATATÜRK’E SALDIRMANIN DAYANILMAZ HAFİFLİĞİ

ATATÜRK’E SALDIRMANIN DAYANILMAZ HAFİFLİĞİ
Memleketin anahtarını törenle İngilizlere veren Osmanlı Padişahı bu kadar saldırıya uğramamıştır. Bir İngiliz zırhlısıyla vatanını terk edip gitmeden önce zamanını Eyüp Sultan Camii ve Dolmabahçe arasında geçirmesine...

Memleketin anahtarını törenle İngilizlere veren Osmanlı Padişahı bu kadar saldırıya uğramamıştır. Bir İngiliz zırhlısıyla vatanını terk edip gitmeden önce zamanını Eyüp Sultan Camii ve Dolmabahçe arasında geçirmesine izin verilen son padişaha bu kadar çirkinlik yapılmamıştır.

Eskiden Atatürk düşmanları içlerinde bitmeyen kinlerini daha fısır fısır yayarlardı. Çay ocaklarında, kahvehane köşelerinde, adı sanı bilinmeyen kitap yahut risalelerde.

Devir değişti. Şeref ve namus sözü vererek Atatürk’e bağlılık yemini edenler bile kimi zaman içlerinde kalmış gizli düşmanlığı saklayamıyorlar.

Ama esas yeni bir ordu var. Kadrolu meczuplardan oluşturulmuş trol ordusu. Şimdi Atatürk için bu millet için çok özel günleri seçip, provokasyon ruhuyla ortaya çıkıyorlar, bundan çekinmiyorlar.

İçlerinde hala Osmanlı hayali, bir padişahın ve onun ailesinin altında yaşama rüyası, böylece cennete gideceklerine inanmış ruh hali ile çırpınıp duruyorlar. Koca imparatorluğu yok edenleri ulu hakan diye anarken, bağımsız tertemiz bir ülke bırakan, milleti boyunduruktan kurtarana karşı hafif bir deyimle adeta anırıyorlar. 

Bir bakıyorsun Cumhuriyet’in kuruluş yıldönümünde ortaya çıkıyorlar, bir bakıyorsun Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin açılışında. 19 Mayıs’ı bay geçmiyorlar, 10 Kasım onlar için en acıklı gün. Zafer Bayramı’nı onsuz kutlamayı düşünüp, gülünç olanları da var Çanakkale’yi onsuz anmaya düşeni de.

Neden bu özel günleri seçiyorlar özelikle? Bilmiyorlar mı Atatürk’ün bu memleketin en ortak değerlerinden biri olduğunu? Biliyorlar, kışkırtmanın, kutuplaşmanın en bayağı hali bu çünkü. O yüzden takvimlerinin ilk sırasına bu günleri ve edecekleri küfürleri var.

Harf devrimini içine sindirememiş bu takımın, çok meşhur sloganı var, bilirsiniz, “Bu millet bir gecede cahil bırakıldı” diye. Yeni harflerle cahil kaldıklarını ilan eden, bir kere bile üşenmeyip yeni Cumhuriyet’in okuma yazma oranlarında nasıl bir devrim yaptığını görmeyen, göremeyen bu insanlar, bir türlü karabasandan çıkamıyorlar.

Atatürk adı geçtiğinde yüzleri buruşuyor, öfkeleri yüzlerine yansıyor, onun sayesinde elde ettikleri hiçbir kazanım gözlerinin önüne gelmiyor. Körleşiyorlar. Ama O’nun sayesinde oturdukları koltuklar rahatsız etmiyor. İçin için deliriyorlar. Ortaya çıkan meczupları bir köşede alkışlamakla mutlu oluyorlar.

Artık maaşlı oldukları iyice ortaya çıkan trol ordusu, 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı öncesi de sahnedeydi. 5816 sayılı Atatürk Aleyhine İşlenen Suçlar Hakkında Kanun’un kaldırılmasını isteyerek, Cumhuriyet’in kurucusuna olmadık hakaretler ettiler.

Akıl hastalığında kliniklik olduğu daha önce çeşitli kereler ortaya çıkmış, toplum sağlığı için acilen hekim kontrolüne alınmaları gereken bu tipler, hakarette bayrağı daha ne kadar ileri taşırız diye yarıştı.

Utanma duygularını çoktan yitirmiş bu tipler, iftira atmada olduğu gibi tarihi olmayan olay ve bilgilerle yeniden yazma konusunda kendilerini çok mahir sanıyorlar.

Ve bizim buna inanmamızı bekliyorlar. 

Hemen söyleyelim, Atatürk’ün bizzat müdahale ettiği son anayasa 1924 Anayasasıdır. Ve bu anayasa kişiye özel kanun çıkarılmasına izin vermez. Bu, özellikle büyük Atatürk’ün isteğiyle konulmuştur.

Peki bu yasa nerden çıktı?

Demokrat Parti’nin iktidar yılları. 25 Temmuz 1951, İsmet İnönü ana muhalefet lideri. Yurdun dört tarafında bir tarikatın organizasyonuyla Atatürk’ün hatırasına saldırıların yoğunlaştığı zamanlar. Saldırılar o denli artıyor ki Menderes iktidarı, olayları önlemenin yolunun adliyeden geçtiğini görüyor. Kanunu hazırlayan, Meclis’e getiren ve yasallaştıran, ezici çoğunluğuyla Demokrat Parti iktidarı.

Atatürk’ün ne böyle talebi olmuş ne de vasiyetinde istemiş korunmayı. İsimlerinin başına tarihçi-yazar yazınca öyle olduğunu sanan Cumhuriyet ve Atatürk düşmanları, bu küçük detayı saklamak için bile kırk takla atıyor.

Merak ediyorum, yasanın çıktığı 1951 yılından bu yana kaç kişi ne kadar ceza almış? Keşke Adalet Bakanlığı bu veriyle birlikte devletin alelade memurlarının, belediye başkanlarının açtığı hakaret davaları verilen cezaları da bize gösterse. Cumhurbaşkanlığı’na hakaret nedeniyle açılan dava ve verilen cezaları sormuyorum dahi. 

Bu veriler dahi kesmez bunları. 

Ne taklacılardır bunlar. “İstiklal harbini keşke Yunan kazansaydı” diyecek kadar tıynetlerini göstermişlerdir.

Atatürk yasayla korunmaz. Netim bu konuda. Ulu önderin buna ihtiyacı da yok. Bunu da açıkça söylüyorum.

Bu ahmakların sağa sola salladıkları salyalar, sadece çevrelerine bulaştırır virüsü. Atatürk’ü seven, ideallerine inananların Büyük Atatürk’e bağlılığı, kat be kat artar. 

Sadece 23 Nisan 2020 gecesi saat 21.00’de kafalarını pencereye, bedenlerini balkona çıkarabilselerdi, görürlerdi yurdun bir tarafının vatanına, milli egemenliğe olan sevgisini, bağlılığını. 

Neredeyse tapındığınız son padişahın ve ailesinin bölüştüre bölüştüre dağıttığı toprakları geri alan, bugün yaşadığımız, dünyanın kıskandığı coğrafyayı, vatanı, cephede savaşarak bize bırakan Atatürk yıkılmaz. 

‘Cephede savaşarak ‘diyorum. Tek kurşun atmadan vatanını terk ederek değil diye hatırlatıyorum.

Gazi Mustafa Kemal Atatürk. Mareşal. Unutmayın yedi düvel yıkamadı, siz zor yıkarsınız.