Barbaros Şansal

Barbaros Şansal

Hangi 27 Mayıs?

27 Mayıs 2013, saat 22:30. TMMO’dan gelen bir telefonla acilen taksime yöneliyorum. “Ayağa Kalk Taksim” ile parkın köşesindeki postahane kapanmadan önce gitar çalarak açılan imza kampanyası hafızalarımda…

Bitmeyen anma ve kutlama silsileleri içindeyiz. Coğrafyamızın kaderinden midir bilinmez, her hafta ya dinî, ya millî ya da iktidarî bir iptidailik içindeyiz. 12 Mart Muhtırası, 24 Ocak Kararları 12 Eylül Askeri Darbesi, 27 Mayıs İhtilali, 15 Temmuz Şeysi… Üredikçe ürüyor mübarek demokrasi.
Saatli takvimlerin sayfalarına, yemek ve fırtına tarifleri ile değerli vecize ve fal yanına bir de bunlar ekleniyor.
Bu yüzden sormak lazım, hangi 27 Mayıs?..
Mesela bu hafta, Yassıada artık “Demokrasi Adası” olarak hizmete açılıyor. Kongre salonları, camileri, lüks konaklama suitleri ve otelleri ile üstelik.
Demokrasi ve yamukrasi
Hatırlar mısınız bilmem ama Beşiktaş’taki eski Tekel binasının artık 5 yıldızlı bir otel olduğu, 6. Filo’nun amiral gemisi Shangri La adını aldığı, önündeki Barbaros İskelesi’nin nasılsa yanndığı, artık iskeleye giden yolun bile halka kapatıldığı ve hemen yanında CB çalışma ofisinin olduğu bölge acaba “Demokrasi Adası”na mı bağlanıyor? Açılışında, 27 Mayıs ihtilalinin duyurusunu okuyan Kıbrıslı Alparslan Türkeş’in kurduğu MHP kurdele kesiyor.

Evet, 27 Mayıs’ın benim için önemi Gezi… Hâlâ yerinde, hâlâ yeşil bir ada ve hâlâ kuşlar konuyor. Etrafı panzer ve tomalarla çevrili olsa da gerçek Demokrasi Adası, 10 milyonun sokağa çıkması ile yerli yerinde korunuyor


Demokrasi ve Yamukrasi arası gidilip geliniyor.
Peki ya Eşek Adası olarak da bilinen Sivriada’da neler oluyor? Hani şu kebapçı İlyas’ın kızları Nilay ve Gülay Atığ’ın (eski ANAP’lı Şişli Belediye Başkanı) mirasçısı olduğu tapulu ada… Osmanlı’nın sokak hayvanlarını attığı, canhıraş ulumaların ve çığlıkların İstanbul’u gecelerce uyutmadığı ada. Orada da acaba proje var mı?..
Marmara Adası mermer ocakları ile parmaparça, yangınlarla kapkara. Bozcaada’da şarap tadımı yasak, Heybeli’de askeri okul kapalı, ama Büyükada’da sadece atlar artık özgür.
Uzan’ların Göcek’teki Zeytin adası artık Zorlu’ların. İmralı ise sorunluların… Sonuç, eskiden adalardan bir yâr gelir bizlere şarkısının yerine, adalardan kâr elde edilire!..
Denize arkasını dönüp, dolgu alanlarda çay demleyip mangal yakan bir coğrafyanın demokrasisinde adaları konuşmak abesle iştigal. Ama konu adalar ve 27 mayıs ise sadede gelelim arkadaşlar!..
Ayağa kalk Taksim!
27 Mayıs 2013 saat 22:30. TMMO’dan gelen bir telefonla acilen taksime yöneliyorum. “Ayağa Kalk Taksim” ile parkın köşesindeki postahane kapanmadan önce gitar çalarak açılan imza kampanyası hafızalarımda. Birkaç gün öncesi Balçiçek İlter Pamir ile Habertürk’deki “Memlektin Hali’’ için VTR çektiğimiz Park’ta yaptığım bilgilendirme yayınlanmamış. Haydarpaşa Garı, Chanel çantanın logosu saklanarak vapurdan aktarılmış.
İş makineleri Elmadağ tarafından ağaçları parçalamakta. Prost eseri 2 no’lu parka, her ihtilalde kaybettiği bir parselin kalan son parçasına, Gezi’ye saldırmakta. Bugün üzerinde Swissotel, Orduevi, Hilton, İntercontiental, Divan, Hyatt Otel, Ritz bulunan, yapıldığı tarihte, Vişnezade’den Pera saraylarına uzanan Gezi Parkı bir kez daha yağmalanmakta.
Aman derim, ellemeyin!
Demokrasinin ne olduğu bu kez bir park üzerinden anlatılmakta. Evet 27 Mayıs’ın benim için önemi Gezi…
Hâlâ yerinde, hâlâ yeşil bir ada ve hâlâ kuşlar konuyor. Etrafı panzer ve tomalarla çevrili olsa da gerçek Demokrasi Adası, 10 milyonun sokağa çıkması ile yerli yerinde korunuyor.
Kimbilir belki bir gün, o parka gerçek demokrasi anıtını dikmek siyasal iktidarlardan birinin aklına gelir mi dersiniz?..
Aman derim, ellemeyin. AKM her yöne büyüyerek yayıldı, meydan tamamen betona kaldı. Ellemeyin yeter!..
Bu yüzden hangi 27 Mayıs diye sormak bence sefillik hanımlar beyler…

“İngilizce 3 kelime öğrendik: Yankee Go Home”

Sinan Cemgil’i anıyoruz!

1960’ların ortası, ODTÜ… Amfide Amerikalı öğretim üyesi, karşısındaki öğrencilerin İngilizce yetersizliklerinden ötürü onları azarlarcasına sorar: “Yıllardan beri ODTÜ’de İngilizce eğitim görüyorsunuz. Nasıl İngilizce bilmezsiniz?!..”
Öğrencilerin arasından tok bir ses yükselir bomba gibi:
“Biz ODTÜ’de İngilizce üç kelime öğrendik: Yankee go home!..”
Yükselen ses, Türkiye 1968 Hareketi’nin önderlerinden ve Türkiye Halk Kurtuluş Ordusu (THKO) kurucularından Sinan Cemgil’e aittir.
Sinan Cemgil, 49 yıl önce bugün (31 Mayıs 1971) Nurhak Dağı’nda güvenlik güçleri ile girdiği çatışmada arkadaşları Alpaslan Özdoğan ve Kadir Manga ile birlikte vurularak öldürüldü.


15 Kasım 1944’de öğretmen bir anne-babanın oğlu olarak İstanbul’da doğan Cemgil, annesinin Yozgat’a sürgün edilmesi sonucu ilk eğitimine orada devam ettikten sonra, İstanbul dönüşünde 1956’da İtalyan Lisesi’ne kayıt oldu, ancak son sınıfta kendi isteğiyle Pendik Lisesi’ne geçti. 1964’te ODTÜ Mimarlık Fakültesi’ne girdi ve ODTÜ Sosyalist Fikir Kulübü’nün kuruluşuna katılarak bir süre genel başkanlığını yürüttü.
Sevilen kişiliğiyle üniversitede sosyalist hareketin doğal önderi konumuna yükselen Cemgil, 1966’daki ilk anti-Amerikan yürüyüşe katıldı, 1968’de Ankara’da ABD subay kulübüne karşı yürütülen eylemin içinde yer aldı ve 1969’da ABD Büyükelçisi Kommer’in ODTÜ’yü ziyareti sırasında arabasının yakılması eyleminde yakalandı, yargılandı. Yine 1969’da ODTÜ’de gerçekleşen işgale önderlik etti.
Cemgil, 1970’te Deniz Gezmiş ve Hüseyin İnan’la THKO’nun kuruluş çalışmalarını gerçekleştirdi. 5 Mart 1971’de Ankara’da dört ABD’li erin kaçırılması sonrası yayımladığı bildiriyle adını duyuran örgütün bütün eylemlerinde yer aldı. 9 Mart’ta ABD’li erleri serbest bıraktılar. 12 Mart Muhtırası sonrası, Ankara’yı terk etti. 17 Mart’ta Deniz Gezmiş ve Yusuf Aslan’ın Gemerek’te yakalanması üzerine de Adıyaman civarındaki Nurhak Dağı’na çıktı, orada gerilla kampı kurdu.
Cemgil ve arkadaşları ABD’nin Kürecik Radar Üssü’ne eylem hazırlığı yapmaktayken mayıs ayı sonunda İnekli köyü muhtarının ihbarı üzerine kuşatıldılar ve 31 Mayıs’ta çıkan çatışmada da o, iki arkadaşıyla birlikte hayatını kaybetti.
Anne-babası köye evlatlarının na’şını almaya geldiklerinde annesi köylülere dedi ki:
“Bu oğlum Sinan, bunlar da [Alpaslan Özdoğan ve Kadir Manga] onun arkadaşları. Bu çocuklar, bu oğullar, bu ülkeyi, halkı, sizleri sevdiler. Her biri birer dehaydı. Her biri üstün zekalı, güzel çocuklardı. Dileselerdi, düzenin adamı olsalardı, şimdi burada cansız yatmazlardı. Milyoner olurlardı. Ama onlar, sizleri sevdiler. Sizin sorunlarınızı omuzladılar.”
(Kaynaklar: “Sinan Cemgil”, Sosyalizm ve Toplumsal Mücadeleler Ansiklopedisi, Cilt. 7, İletişim Yayınları, 1988; Turhan Feyizoğlu, “Sinan: Nurhak Dağlarından Sonsuzluğa”, Cumhuriyet, 25 Mayıs-7 Haziran, 1998; Soner Yalçın, “Sinan Cemgil ile Şirin Cemgil’in efsane aşk hikayesi”, Oda TV, 5 Mart 2016)

Önceki ve Sonraki Yazılar
Barbaros Şansal Arşivi