Çağrı Merkezleri Kime Hizmet Ediyor (Sadece Kendilerine)

Love, Death + Robots benim Netflix’de bilim kurgu deyince en beğendiğim seridir. Bu serinin yeni bölümü birkaç gün önce yayınlandı. İlk bölümü ise evdeki robot süpürgesi ile başı derde düşen bir kadının çağrı merkezi macerasını anlatıyor. Aradığı çağrı merkezi eğer bir insanla görüşmek istiyorsa altı saat on dakika beklemesini söylüyor. O da robot çağrı merkezi asistanına bağlanıyor. Evindeki süpürge robot onu öldürmeye çalışırken, asistan son derece nazik, sakin şekilde konuşuyor. En sonunda kadının sabrı tükeniyor. “Siz benimle d* mı geçiyorsunuz” deyiveriyor.

Asistan hemen tepkisini gösteriyor. Sizi kara listemize aldık sakinleşinceye kadar bekleyeceğim diye. Kadın evinde üzerine saldıran robot süpürgeye mi yansın o sırada sakin kalmasını öğütleyen “akıllı” asistana mı? Devamını anlatmayayım, mutlaka izleyin. Ama sonunda robot süpürgeyi öldürüyorlar. Fakat süpürge, şehirdeki bütün başka robotlara eşgali iletiyor ve kadının peşine düşüyorlar. Telefondaki robot asistan ise o durumda bile satışın peşinde. Eğer diyor 2’ye basarsanız şu kadar para karşılığında sizi siyah listeden beyaz listeye geçiririz.
Bu dizi tam da bu konuyu yazmak üzereyken karşıma geldi. Türkiye’de yıllar önce çağrı merkezlerinin artması konusunda destekler vermiştim. Amacım hem kısa zamanda kurulacak, hem de entelektüel anlamda değerli bu fabrikalar sayesinde hizmet ihracatının yolunu açmaktı.

Öyle olmadı!
Kurulan çağrı merkezleri önce marka itibarı nedir bilmeyen dijital platformların, müşteri kazanma kampanyalarına kurban gitti. Şimdi ise müşteri desteğini onlara emanet eden birçok markanın itibarını yiyorlar.
İlk farkettiğim şirket yemeksepeti’ydi.
Bunu ilk farkettiğimde 7 yıl kadar önceydi. Yemeksepeti, müşteri ilişkilerini outsource edip bir çağrı merkezine vermişti. Tabii çağrı merkezi yemeksepetinin itibarına zarar vermekle kalmayıp, sorunu da çözmek yerine sümen altı ediyordu. O dönemde uyardım, yazdım, söyledim hatta üyelikten çıktım. Şimdi böyle bir derdim yok.
Ancak daha sonraki dönemde bazı çağrı merkezleri o kadar büyüdü ki; X markasını da arasanız aynı çağrı merkezi ile konuşuyorsunuz, Y markasını da arasanız aynı çağrı merkezi çıkıyor karşınıza. Dedim ya çoğunlukla sorunları sümen altı ediyorlar. Ama sizin tutumlarınızı kaydediyorlar. Yani mesela X markasının hizmetleri sizi çığrından çıkarıyor. Aradınız kızdınız. Sizi kötü müşteri olarak kaydediyorlar. Sonra Y markasını aradığınızda, o markayla aranız ne kadar iyi olursa olsun artık kötü müşterisiniz.

Üstelik iki üç büyük çağrı merkezi olduğu için X’i arasan da, Y’yi arasan da, Z’yi arasan da aynı veri tabanının içindesin.
Bari kara listeden çıkmak için üç beş kuruş verme imkanı olsa da markaların kendilerini kurtaramadığı bu bataklıktan biz kendimizi kurtarsak.

Google Photos’un en iyi alternatifleri

Hatırlayanlar olur bir süredir 4 büyüklerin (futbol takımı değil, bayağı trilyon dolarlık teknoloji şirketleri!) verdikleri servislerin devamlılığını getirmemelerinden şikayetçiyim. Dijital sürdürülebilirliğin öneminden bahsedip duruyorum. Hatırlayamayanlar için bir yazım :

Apple iCloud : Bence Apple bu konuda en güvenilir şirket. Şu ana kadar hiçbir servisini tamamen durdurmadı. Sözünden dönmedi. O yüzden en güvenilir olan o.
Amazon : Türkiye’de yeni hizmete giren ve kargosunda her ne kadar Amazon kalitesini hem AGT hem de Kolay Gelsin ile sağlayamasa da, servisleri konusunda kalitesini ortaya koyacağına inanıyorum. Amazon’un sınırsız, yüksek çözünürlüklü resim depolama hizmetinin yanında Prime abonelerine verdiği 5 GB’lık video depolama alanı da var. Eğer Amazon kullanıyorsanız Prime üyeliğini öneririm. Mutlaka yararını görürsünüz.
Dropbox : Eğer e-ticaret’i bu işe karıştırmayayım diyorsanız, dijital depolama sizin için bir HD alanıysa, hararetle önerim dropbox olur. Maliyetli ama son derece kullanışlı bir sisteme sahip olduğunu söylemeliyim. Üstelik gördüğüm kadarıyla genelde profesyonel fotoğrafçılar dropbox kullanıyorlar. Dosya kullanım sistemi, her şeyi depolama hizmetine sahip olması yönünden sürdürülebilir harika bir yapı.

Flickr Pro : 2000’li yılların başından bu yana hangi uygulama önceden yüklü cihazı açsam içinden flickr çıkıyor. Apple TV’nin ilk versiyonundan, Sony Dash’e kadar her yerde. Yahu bu nedir yakında yok olur dedikçe istikrarlı bir şekilde büyüyor. Flickr Pro paralı ama neredeyse her cihazda kendine yer edinmiş. İyi bir alternatif olabilir.
Microsoft, Google’ı pek önermiyorum. Zira dijital sürdürülebilirlikleri yok. İki yıl resimlerinizi koyarsınız sonra birgün size kapatıyoruz iki gün içinde resimlerinizi alın derler. Okuyucularıma yazık edemem.

Türkiye’de kripto paralar yer ile yeksan

Önce biri yurt dışına kaçtı. Bazen olur dedik. Hala net şekilde sebebi ortada değil.Kendisi döneceğim diyor da, hakkında kırmızı liste bile çıktı nasıl dönecek bilemiyoruz.

Sonra bir diğeri faaliyetlerini durdurdu. Bazen olur dedik. Siyaset ilişkileri ortaya çıktı. Rahatsız oldular dedik.
Şimdi bir diğerinin verileri bir bitcoin’e satışa çıktı. Müşterilerinin verileri bir bitcoin’e forumlarda satışa çıktı. Üstelik bir kısım verileri de örnek olarak gösterilmiş. Bazen olur diyeceğiz de, şirketten hiç ses yok. Bari arayıp biz de birşey yok ya da gerçekten çaldırdık, güvelikte açık varmış deseler. Bekliyoruz.
Ama Türkiye’de kripto para borsaları yer ile yeksan oldu. Buna bazen olur diyemeyeceğiz tabii…

Önceki ve Sonraki Yazılar
Atıf Ünaldı Arşivi