Aytuna Tosunoglu

Aytuna Tosunoglu

CUMHURBAŞKANININ SAĞLIK DURUMU

Akşamın karanlığı çökünce sarayın lambaları yanar. Yine de etraf ışıl ışıl değildir. Cumhurbaşkanına ayrılan daire içinde özellikle israf yok. Gerektiği kadarı aydınlık tutuluyor. Gölgeli yüzler kapının önünde bekleşiyor, odaya giren çıkanın yüz mimiklerinden bir şeyler okumaya çalışıyorlar ama…

Durum iç açıcı değil.
Ölümcül bir hastalığa yakalanmış birine, cumhurbaşkanı bile olsa, hastalığının ciddiyetini anlatsanız kendini ölüme hazırlar mı… Hazırlamaz. Doktorun ve ilaçların eline bırakır kendini. Ve hepimizin içinde var olan hayatta kalma dürtüsüne. Devlet işlerinin kesintiye uğramaması için devlet memuru ve bürokratlar üzerlerine düşeni yapmakla yükümlüdür. Öyle de yaparlar; gerekli yerlere cumhurbaşkanının sağlık durumuyla ilgili anlık yazılı bilgi verirler. Devletin başında olan kişinin sağlık durumu yukarıdan aşağıya herkesi ilgilendirir; özel bilgi diye bir şey kalmaz.
Kendisine hastalığının oldukça ciddi olduğu söylendiğinde, o anın şahitlerinin ifadesine göre ne yüzünde ne sözünde hiçbir endişe, hiçbir üzüntü eseri sezilmiyor. Soğukkanlılığını koruyor ve kendisine anlatılanları dikkatle dinliyor. Devamındaki aylarda yatağa çakılı kaldığında bile şikâyet etmiyor, sabırsızlık göstermiyor, metaneti bozulmuyor.
Geri planda devlet mekanizması işlemeye devam… Yaveri ve genel sekreteri tarafından yukarılara ulaştırılan gizli son durum notları… Bunun nedeni, geri planda bir haber verme, kamuoyunu yani halkı bilgilendirme takviminin devreye girebilmesi için. Çünkü dedikodulara imkân vermemek gerekir. Kendine göre kurulu düzenin tıkır tıkır işlemeye devam etmesini isteyecek sığ kafalar yok mudur… Pozisyonlarını, makamlarını, görevlerini kaybetme endişesi nedeniyle gruplaşmalar, gözdağı vermeler olmamış mıdır…
İnsan. Alacası içinde.

Sarayın ona ayrılan odasında, mütevazı yatağında ilerlemiş karaciğer siroz hastalığıyla yatan, Atatürk’ten başkası değil. Dışarıda fırtınalar kopuyor. Ne gam. O, gelmiş. Gidiyor. Esti, geçiyor.
Gazeteler, Cumhurbaşkanlığı Genel Sekreterliği’nden gelen açıklamaları günbegün yazmakta. Hatta, doktorlarının kaleme aldığı, imzalı sağlık raporlarını yayınlıyorlar. Atatürk’ün ateş durumunu, tansiyonunu, genel vaziyetini kamuoyuyla paylaşıyorlar. 10 Kasım 1938 tarihine kadar böyle devam ediyor.
Dolmabahçe Sarayı’nın bir odasında birazdan ölecek olan Mustafa Kemal Atatürk’ün ölmeden iki yıl önce ve içtenlikle söylediği şu cümleler içimi delip geçiyor; “Fakat ne yapayım ki içmeye mecburum; kafam çok ama beni mustarip edecek kadar çok ve hızlı çalışıyor; vakit vakit onu uyuşturup biraz dinlenmek ihtiyacını duyuyorum (…)*
Ruhu Şad Olsun.
Bizim yaşamadığımız başka bir hayat mutlaka bir gizemi ortaya koyar. Amaç, gizemi çözmek değil ki…
*Dönemin Cumhurbaşkanlığı Sekreteri Hasan Rıza Soyak’ın aktarımıyla Atatürk özel bir konuşma sırasında söyler.

Kaynak: Çok var. Buraya sadece üç tanesini alıyorum:
1) Atatürk’ün Hastalığı, Son Günleri ve Ölümü Hakkında Prof.Dr.Nihat Reşat Belger’in Notları (1961) – Derleyen: Prof.Dr.Utkan Kocatürk, 2) Başbakanlığa Gönderilen Belgeler Işığında Atatürk’ün Vefatından Önceki (4 Eylül-10 Kasım 1938) Sağlık Durumu – Derleyen: Tahir Kodal.
3) Türkiye’de Biyografik Sinema Filminde Bellek, Çarpıtma ve Boş Alan (2011) – Aytuna Tosunoğlu Çalık (Yüksek Lisans Tezi)

Önceki ve Sonraki Yazılar
Aytuna Tosunoglu Arşivi