Değişim

Değişim
İktidarı uyarırken muhalefete sürekli ayar vermek sinsi bir hastalık gibi yayılıyor her yere. İki çift lafın beli kırılıyor güya; çift cümle muhalefete, tek cümle iktidara ki o da yarım kalıyor.Herkeste muhalefet liderliği...

İktidarı uyarırken muhalefete sürekli ayar vermek sinsi bir hastalık gibi yayılıyor her yere. İki çift lafın beli kırılıyor güya; çift cümle muhalefete, tek cümle iktidara ki o da yarım kalıyor.

Herkeste muhalefet liderliği potansiyeli var. Tribünlerdeki binlerce teknik direktör gibi bunu anlıyorum da dertlerinin sahiden kuvvetli bir eleştiri yerine muhalefeti yerin dibine sokma şehvetini çözemiyorum.

“Azizim, her şeyden önce Türkiye’nin güçlü bir muhalefete ihtiyacı var. Muhalefet güçlü olursa iktidar da kendisine çekidüzen verir” diye söze başlayanların samimiyetini bir görseniz ağlarsınız.

Bayram günü yeni polemik yaratma derdinde değilim. Güzel bir bayram yazısı yazmıştım ama yukarıda açtığım mesele yüzünden sonraki bayrama kaldı.

Cumhurbaşkanlığı seçimlerinin elbette kaybedeni de kazanını da var. Kaybedene “Neden” diye sorulması, “Sorumluluğu kim üstlenecek” denmesi kadar normal olan ne var?

Lakin mesele çığırından çıkmış gibi. Seçim yenilgisinde en çok payı olanların sesinin yüksekten çıktığını işitmek iyi gelmiyor. İktidarın kazandığı değil, muhalefetin kaybettiği seçim çorbasında tuzu olanlar kenara çekilmek yerine, tüm faturayı Bay Kemal’in ödemesi konusunda nasıl bir ittifak içinde, insan gerçekten hayret ediyor.

21 senesine 5 sene daha eklemeyi başaran Recep Tayyip Erdoğan, 7 puan yitirmesine rağmen hâlâ iktidarda kalmayı başaran AK Parti konuşulmuyor. Konuşulan, varsa yoksa CEHAPE, onun zihniyeti ve Bay Kemal.

Bu sevgili koroya akort verenler de yine CHP’nin önemli isimleri. Belediye başkanları, görevden alınan genel başkan yardımcıları, partinin çeşitli kademelerinde yer alanlar, eski danışmalar vs. 

“Ama hepiniz oradaydınız” denilmediği için mi avaz avaz kükrüyorlar? Kendileri “değişim” kelimesiyle cümle kurduklarında mağlubiyetten azade mi oluyorlar? 

Öyle ki seçimin kazananının yanında olanlar bile birkaç hafta içinde insafa geldi. Onlar Bay Kemal’i savunmaya, yüzde 48’e dikkat çekmeye, bu mağlubiyette tek kişiyle sorumlu tutulamayacağına dikkat çekmeye başladılar. Kemal Bey’in birbirinden çok farklı partileri bir araya getirmesinin önemini, helalleşme adımının kıymetini artık söyleyebiliyorlar.

Mesele o değil. 

Değişim istemek herkesin hakkı. Bu değişimi isterken yeter ki içi de dolsun. 

Kitabın orta yerinden soruyorum? 

Kemal Kılıçdaroğlu’nun genel başkanlığı bırakması, yerine bu talebi dile getirenlerden birinin oturması dışında neyi değiştireceksiniz?

Soru yalın ve net. 

Toplumun tüm kesimleriyle kucaklaşma adımlarından mı geri duracaksınız, adına Anadolu Sol’u konan Ricky Martin’li faşist Baykal çizgisine mi döneceksiniz? Ne değişecek bir anlatın da ahali öğrensin.

Çok güzel kelime “değişim” evet. Bunu anlatmıyorsunuz. Değişim de değişim, değişim de değişim. Bence “koltuk da koltuk” demeniz daha münasip olur. 

“Ben daha gencim, daha yakışıklıyım” deyin yanına da eksik kalmasın.

CHP ilk kez seçim yitirmiyor. Daha da yitirir, değişim diyenler becerebilir başına geçerse de tüm seçimleri kazanamaz. Ama CHP’nin güçlü bir çınar olduğunu, seçimlerin hatta darbelerin yıkamayacağını aklınızdan çıkarmayın bence.

CHP’yi yönetmek Türkiye’yi yönetmekten daha zordur.” 

Ben bu cümleyi Bay Kemal’den de Deniz Baykal’dan da Hikmet Çetin’den de Altan Öymen’den de bizzat işittim. 

Öyledir. Geri sayımı süren yerel seçimleri hiç düşünmeyip evdeki bulgurdan olmayı hesaba katmayanlar, tüm güçlerini bir kişinin bütün faturayı ödemesine, evine dönmesine harcıyor.

Bu adil değil. 

Gaza gelmeyin. Kimsenin koltuğa yapıştığı filan da yok. Merkez Efendi’yi ziyaret edin. “Neden her şeyin yerli yerinde olduğunu” o güzelim caminin avlusunda bir daha tartışın. 

İyi bayramlar. Bayram sevincinizin hiç yitmemesini dilerim.