Mutlu Hesapçı

Mutlu Hesapçı

DİJİTAL PLATFORMLARIN ÜLKEMİZDE ORİJİNAL İÇERİK ÜRETİMİNE BAŞLAMALARI İLE SEKTÖR DAHA BÜYÜDÜ

Benim mesleğe ilk girdiğim yıllarda televizyonculuk çok popülerdi ve televizyon programcılığı zirvedeydi. Ben de bu düşüncelerle televizyon kanallarında çalışmaya başladım ve televizyon programcılığının her aşamasında yer aldım. Mesleğin zirvesinde olmanın karşılığı program yapımcısı olmaktı, bunu da başardım. Ama sonra televizyon yayıncılığı şekil değiştirdi ve meslek bitmeye başladı diyebilirim. Ve geriye dönüp baktığımda keşke dizi-sinema alanında uygulayıcı olarak çalışsaydım düşüncesinin içine girdim, o dünyayı çok merak ettim. Dijital platformlar, yapılan yatırımlarla birlikte dizi ve sinema dünyası şu anda en güzel dönemini yaşıyor. Televizyon programcılığı sayfasını kapatarak yeni dünyanın içinde bulunmak için gönüllü olarak setlere gitmeye başladım. Bu vesileyle o dünyada uygulayıcı yapımcılık- yapımcılık yapan Emre Oskay ile tanıştım. Emre’nin bazı projelerinde bulunarak setlerdeki o ortamı gördükçe, o dünyanın ne kadar yaratıcı olduğunu fark ettim. Biz televizyon programını akışa göre kurarken onlar senaryoya göre daha büyük ve hayalleri gerçekleştiren bir dünya kuruyorlardı. Üstelik bu dünya daha kalıcı iz bırakıyordu. Farklı sektörlerden kişilerle aralarda bu sayfamda röportaj yapmaya karar verdim. İlk röportajı da o dünyanın içinde ve onlarla birlikte takıldığım için sevdiğim bir arkadaşım Emre Oskay ile gerçekleştirdim. İzlediğimiz sinema filmleri ve dijitaldeki dizilerin uygulayıcı aktörlerinden olan Emre’ye kendi hikâyesini, sektördeki durumu ve gelişmeleri sordum. Herkese film tadında, kendi hikâyesini istediği gibi yazabileceği bir hayat dileriz. Mutlu sonlar ve herkese mutlu pazarlar olsun!

Emre, senin hikâyen nerede başlıyor ve sinema-dizi sektöründe nasıl konumlanıyor?

Hikâyem 2005’te Kıbrıs Doğu Akdeniz Üniversitesi İletişim Fakültesi Sinema-TV bölümüne girmemle başlıyor. Ticaret ile uğraşan bir aileden gelmem sebebiyle, küçük yaşta birçok iş kolunda para kazanmak ve insanlarla iletişim halinde olmak durumunda kaldım. Bu kaslarımı

kullanabiliyor olmanın da yapımcılık konusunda çok katkısı olduğunu söyleyebilirim.

“Hep film yapımında yer almak istemiştim”

Şu anda sektörün hangi ayağında yer alıyorsun ve tam olarak yaptığın işin tanımı nedir?

Üniversitenin İngilizce hazırlık sınıfından itibaren alana dair birçok farklı departmanda çalışsam da hep film yapımında yer almak istemiştim. Arkadaşlarımızla kurmuş olduğumuz EMU Sinema Kulübü'nde yaptığımız tüm aktivitelerde, amatör bir çerçevede, kısa filmlerin

yapım ve prodüksiyon sürecinde görev alıp yapımcılıklarını üstlenerek kendimi bu alanda yetiştirmeye çalıştım. Şu an yer aldığım alan da film/içerik yapımcılığı. SKY Film ile birlikte dijital platformlara, yabancı yapımcılara ve yerel yapım şirketlerine kurumsal prodüksiyon

hizmeti sağlıyorum.

“Bir çeşit orkestra şefliği gibi görmek mümkün” Bir hayal kuruluyor ve sen o hayali gerçekleştiriyorsun diyebilir miyiz? Kurulan dünyanın sen neresindesin?

Kurulan dünyanın en başındayım diyebiliriz. Bir çeşit orkestra şefliği gibi görmek mümkün. Yönetmeninden teknik ekibine, birlikte hareket edebilen ve kimyası uyuşan bir ekip kurmak, iş güvenliğini ve ekonomik planlamasını yapmak, zamana karşı verilen yarışta kontrolü sağlamak gibi pek çok şeyi bir arada ve uyum içinde yönetebilmek gerekiyor.

Kurulan hayal, senaryodan başlayıp beyazperdeye ya da dijital platforma kadar uzanan uzun bir maraton ve bu maratona başlamadan önce çok iyi hazırlanmak gerekiyor. Tıpkı bir okyanus geçmek gibi, tüm hazırlıkları yapmanız ve ihtimalleri düşünerek tek seferde yola

çıkmanız gerekiyor. Plansız programsız çıktığınızda kendinizi okyanusun ortasında bulur ve ne yöne gideceğinizi şaşırırsınız.

“Gölgeler ve Suretler filmi ile uygulayıcı yapımcılık kariyerine hızlı bir giriş yaptım”

Sektöre giriş hikâyen nasıl başlıyor ve ilk günden bugüne geldiğin zaman nasıl geçti yıllar?

Sektöre giriş hikayem, üniversitenin sinema kulübünde yoğun bir şekilde çalışıp çeşitli organizasyonlar düzenlerken, Özen Film bünyesinde gönüllü olarak staj yaptığım sürece uzanıyor. Stajda tanıştığım sektör profesyonelleri ile yollarımın kesişmesi ve onları

İstanbul'dan Kıbrıs’a davet etmem ile hızlanıyor. Uluslararası Kıbrıs Kısa Film Festivali kurul üyesi olarak çalışırken, Kıbrıs'a sanat yönetmeni Natali Yeres, oyuncu Bennu Yıldırımlar ve Ruhi Sarı ile tanışmam benim için bir şans doğurdu. Natali Yeres festival davetinden 2-3 ay sonra okul sekreterliğini arayıp beni sormuş, Tayfun Pirselimoğlu'nun firması Zuzi Film ve Yunan Cyclope Film'in ortak yapımı olan "Mustafa'nın Rüyası" filminin yapım ekibinde benim de yer almamı önermiş. Bu iş için okuldan izin alıp iş görüşmesine gitmiştim.

İlk çalıştığım, para kazandığım profesyonel işti. Akabinde Tayfun Bey'in "Saç” filmi ve onun beni Derviş Zaim'e önermesi ile çekimlerini Kıbrıs'ta gerçekleştirdiğimiz “Gölgeler ve Suretler” filmi ile uygulayıcı yapımcılık kariyerine hızlı bir giriş yaptım. Sonrasında işler gelişti ve hızlandı. Yaptığımız işler Cannes, Berlin ve Tribeca gibi dünyanın sayılı festivallerinde yer aldı. “Mustang” filmi en iyi yabancı film dalında Oscar'a aday gösterildi.

“Gölgeler ve Suretler filminin yeri benim için her zaman çok özel”

Hayatının dönüm noktası dediğin bir proje var mı, hangisi ve yönetmeni kimdir?

Derviş Zaim'in “Gölgeler ve Suretler” filminin yeri benim için her zaman çok özel.

“Her filmde bambaşka kişiler tanıyor ve tecrübeler ediniyorsunuz”

Bugüne kadar yapımcı ve uygulayıcı yapımcı olarak yer aldığın projelerden bahseder misin?

Hangisinden bahsetmek gerek, bilemiyorum, oldukça fazla. Hepsinde bambaşka tecrübeler kazandım ve hikayelere şahit oldum. Her biri kariyerimde gururla bahsettiğim işler olmak ile birlikte, tabii ki her filmde bambaşka kişiler tanıyor ve tecrübeler ediniyorsunuz, bu büyük

bir şans.

"Mustafa’nın Rüyası" Tayfun Pirselimoğlu

"Gölgeler ve Suretler" Derviş Zaim

"Saç" Tayfun Pirselimoğlu

"Mustang" Deniz Gamze Ergüven

"Misafir" Andaç Haznedaroğlu

"Kaygı" Ceylan Özgün Özçelik

"Nuh Tepesi" Cenk Ertürk

"Sen Yaşamaya Bak" Ketche

"Bana Karanlığını Anlat" Gizem Kızıl

"Julyet'in Yolculuğu" Fadil Sevin Atasoy

"Lady Winsley" Hiner Saleem

"Istanbul Story" Fotini Siscoplou

"Innocense of Memories" Grant Gee

“Bilmemek” Leyla Yılmaz

"Flash Bellek" Derviş Zaim

"Nezouh" Soudade Kaadan

“Saygı 2” Ender Mıhlar

"Hababam Sınıfı Kıbrıs Yaz Oyunları" Doğacan Anafarta

“Her geçen yıl ve proje de sizi daha fazla uluslararası iş yapmaya itiyor”

Seni diğer yapımcı ve uygulayıcı yapımcılardan ayıran en önemli özellik uluslararası boyutunun olması ve yurt dışında ilk bilinen isimlerden birisin. Yurt dışı ile olan bağlantılar ve oradaki çalışmalar neler?

Kariyerimde çalıştığım projelerin yarısından fazlası, yabancı ekiplerle birlikte finalize ettiğim uluslararası ortak yapımlar. Diğer yerel projeler ise yurtdışına satılmış ya da uluslararası festivallerde yer almış işler. Kendi projelerimizi hazırlarken, geliştirdiğimiz bu bağlantılardan, bu networkten besleniyoruz, parçalar bir araya geliyor. Her geçen yıl ve proje de sizi daha fazla uluslararası iş yapmaya itiyor. Her içeriğin yeri apayrı ama bunlar gibi uluslararası

projeler daha fazla izleyiciye ulaşıyor. Benim için de başarılı proje, en fazla izleyiciye ulaşan projedir.

“Türk dizilerinin ve filmlerinin yurtdışına satışları ve oralardaki başarıları katlanarak artıyor”

Sektöre ilk girdiğin zamanlardan bugüne geldiğimizde en güçlü olduğumuz ve en güçsüz olduğumuz alanlar nedir?

Sektöre 2009 yılının başında dahil oldum. O günden bugüne yurtdışına giderek daha da açıldık ve bu da sektörümüzü büyüttü. Türk dizilerinin ve filmlerinin yurtdışına satışları ve oralardaki başarıları katlanarak artıyor. Dijital platformların ülkemizde orijinal içerik üretimine başlamaları ile sektör daha büyüdü. Film ekipleri, dizi ekipleri, dayanışmaları ve sendikaları çoğaldı ve çoğaldıkça daha fazla söz sahibi olmalarına neden oldu. Bu gelişmelerin hepsini destekliyorum. Fakat daha gelişmiş standartlara ulaşmamız için,

STK’lar ve yapımcı birliklerinin, hep birlikte, eşit şekilde ve şartlarda çalışmaları gerekir. Bunu her iki alan için de söylüyorum, tek taraflı ilerleyen bir süreç olursa ileri gidemeyiz.

“Sinema sektörü ile web3 teknolojisini aynı masada buluşturacak bir projemiz de yolda”

Teknoloji inanılmaz bir hızda ilerliyor. Şu anda gündemimiz metaverse hayatımızın her alanına girmeye başladı bile. Film sektörünü metaverse nasıl etkileyecek ve bu alanda senin yaptığın çalışmalar nelerdir?

Teknolojik gelişmeleri çok yakından takip ediyorum. Özellikle NFT ve metaverse gibi yeni oluşan kavramlara geç kalmadan ayak uydurmaya ve bu alanda projeler üretmeye çalışıyorum. Pandemi döneminde blockchain teknolojisinin içinde barınan finans ve

NFT /metaverse sektörüne yatırım yaptım. Galataport'da Sky Meta Solutions adlı ilk mağazamızı açtık. Şu an Dubai ve Fatih'teki şubelerimizle toplam 3 mağazamız var. Sinema sektörü ile web3 teknolojisini aynı masada buluşturacak bir projemiz de yolda. Şu an

ismini paylaşamasam da yakın zamanda lansmanını yapacağız. Umuyorum ki tüm sinema sektörünü birleştirici bir özelliği ve fonksiyonu olacak. Netice itibarı ile sinema tüm teknolojik gelişmeler ve diğer sanat dalları ile kol kola ilerleyen bir sanat dalı ve bu ilerleyişi

dünyayla aynı anda özümsemek ve gelişmelere ayak uydurmak, katkı sağlamak ve bir adım öteye taşıyabilmek gerek.

Meteverse ve film sektörü Metaversenin film sektörüne katkıları neler olacak ve hem sektör hem de izleyiciler bu dünyaya uyum sağlayabilecekler mi?

Gelecekte bu alanlarda yeni mecralar doğacak. VR gözlüklerin gelişmesi ve muhtemelen birçok duyu organının buna dahil olacak olması ile çok boyutlu içerik izleme ve hatta interaktif şekilde içinde olma imkanı sağlayacak gelişmeler yaşanabilir. Gençler artık Z kuşağına dahiller ve teknolojinin içerisine doğdukları için çok hızlı adapte olacaklarını düşünüyorum. Uluslararası bir araştırmaya göre 2025 yılından sonra dünya nüfusunun %20'si günde en az 1 saat metaversete vakit geçirecek. Aslında belki de çoktan uyum sağladık ama haberimiz yok.

“İzleyici alışkanlıkları çok hızlı evrildi”

Platformların sektöre katkısı ne oldu ve sinemalar bu durumdan ne kadar etkilendi?

Dijital platformların sektöre katkısı kesinlikle çok büyük. Daha öncesinde günde ortalama 100-120 set kuruluyorken, şu an bu sayı 300’ün üstünde. Sinemalar bundan etkilenmedi diyemem, fakat bir çeşit düzenlemenin de oluştuğunu, sinemaya yapılan filmlerin daha nitelikli hale geldiğini söylemek mümkün. Herkes film çekip sinemaya çıkmak istiyordu, şimdi daha temkinli davranılıyor. İzleyici alışkanlıkları çok hızlı evrildi. Artık insanlar hangi film sinemada izlenir, hangi filmi dijitalde izlesek de olur gibi sorulara dair tercihler ve

kararlar verebiliyor. Sinema sektörü kısa bir dönem sekteye uğrasa da, kaldığı yerden güçlenerek ayağa kalktı ve daha da iyi olacaktır. Söylediğim gibi netice itibarı ile bu bir sanat dalı ve hızla değişen ve gelişen dünyanın şartlarına ayak uyduruyor, adapte olmaya

çalışıyor, hatta dünyanın kendisini de başka bir noktaya doğru dönüştürüyor.

“Büyük aktörler Türkiye’yi büyük bir pazar olarak görüp büyük yatırımlar yapıyorlar”

Her geçen gün yeni platformlar Türkiye pazarına girmeye devem ediyor. Türkiye’ye olan bu ilgiyi nasıl yoruluyorsun? HBO ve Disney’in sektöre katkısı ne olacak, rekabeti nasıl etkileyecek?

Bu konuyu ben de çok merak ediyorum. Dijital platformların sayısı her geçen gün artıyor ve büyük aktörler Türkiye’yi büyük bir pazar olarak görüp büyük yatırımlar yapıyorlar. Dijital platformlarla yeni tanışan bir ülkeyiz. Tüm platformlara üye olmak ekonomik olarak insanları

zorlayacak ve ne yazık ki bir seçim yapmaları gerekecektir. Burada rekabet devreye girecek, daha iyi ve nitelikli içerik üretenler de her zaman büyük aktörler olarak kalmaya devam edecekler. Yatırımı ve içerik üretimini yavaşlatan platformlar ise ya yok olup gidecek ya da

birleşmek durumunda kalacaklar.

“Exxen ve Gain'in dünyada ses getirmesini gönülden isterim”

Yerli platformlarımız Exxen-Gain dünyada ses getirir mi, uluslararası boyutu olur mu? Belki bu noktada Blutv’yi ayrı değerlendirmek gerekir sen ne dersin?

Exxen ve Gain'in dünyada ses getirmesini gönülden isterim. Belirlenmiş ve spesifik alanlarda kalırlarsa daha fazla ses getireceklerini düşünüyorum. Disney, Netflix ve Amazon gibi platformların bütçeleri ile aramızda ister istemez büyük farklar var. Daha çok yerel platformlar olarak büyüyeceklerini düşünüyorum. Blutv'yi ayrı değerlendirmek gerekebilir. Discovery+ (Warner Media) ortaklığı ile içeriklerini zenginleştirdiler. Uluslararası projeler yapabilme olanakları diğer yerel platformlara göre daha yüksek görünüyor. HBO'nun da Türkiye’ye gelmesi ile Blutv'nin durumunu ben de herkes gibi merak ediyor ve güçlenerek yükselmesini ümit ediyorum.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Mutlu Hesapçı Arşivi