Diplomaside ‘İnce Güç’

Diplomaside ‘İnce Güç’
Diplomaside bir ‘Kaba’ bir de ‘İnce’ güç vardır. Kaba gücü askerinle, ince gücü ise ideal siyasal sistemin, insan haklarına bağlılığın, özgürlüklere olan inancın ile yaparsın ve sonuç alırsın. Kaba güç, hep tahribat...

Diplomaside bir ‘Kaba’ bir de ‘İnce’ güç vardır. Kaba gücü askerinle, ince gücü ise ideal siyasal sistemin, insan haklarına bağlılığın, özgürlüklere olan inancın ile yaparsın ve sonuç alırsın. Kaba güç, hep tahribat bırakır, halkını mağdur eder ve fakirleştirir.

‘Hamaset’ ise bunun bir parçasıdır, oy devşirmek için de sıkça başvurulan bir yoldur. Bilindik bir seçim taktiğidir. İç sorunları unutturmak, vatandaşın milliyetçi duygularını kabartmak ve oluşan bu ‘yurtsever’ duygulardan yararlanarak oy devşirmek yoluna gider siyasetçiler. Erdoğan bu yola en çok başvuranlardandır. Hamasi sözlerle Türk toplumunun o damarını yoklamayı iyi bilir.

Suriye’ye operasyon, NATO’ya kafa tutma ve son olarak Yunanistan’la köprüleri atma söylemini böyle okumak gerekir. Amaç, partisine ve kendisine gönül vermiş seçmeni kemikleştirmek ve etrafında tutmak, seçim meydanlarında ‘dünyaya kafa tutan lider’ nutuklarına malzeme bulmaktır. İçeride de tırmandırılan gerilimle de seçimde taraftarın artırılması amaçlanır. Başarı da gelir. 7 Haziran-1 Kasım 2015 tarihleri arasında neler yaşandığı, ülkedeki kaosun AKP’ye 9 puan birden kazandırdığı unutulmamalı. Hem Erdoğan’ın hem de Bahçeli’nin özellikle son haftalarda ki grup toplantılarında yaptıkları konuşmaları bu mealde okumak gerekir. Kaftancıoğlu, İmamoğlu, TİP milletvekilleri ve Gezi davası kararlarına da bu gözle bakılmalı. Vatandaşa hakaret ve küfürler de bu amacın bir parçası… Vatandaşı sokağa dökmenin, kaos yaratmanın bir arayışı…

MİLLİYETÇİLİK DAMARI
Aynı zamanda içeride kan kaybedildikçe dışarıya oynayan bir Erdoğan var. Artık dış dünya da bunu biliyor. Seçmeni çevresinde kenetlemek, milliyetçilik paydasını Türkiye’nin tutkalı olarak kullanmanın yolunu böyle görüyor.

Ama bu kez işi zor… Yaşanan ekonomik kriz, istediği başarıyı yakalamasının önündeki en büyük engel. Üstelik de dışarıda itibarını kaybetmek, onarılması güç ve yıllar alabilen bir yara bırakması da cabası…

Çünkü dış politikada ‘hamaset’ olmaz. Bir ulusu, uluslararası kurumları ve dünyayı karşınıza alırsınız. Diplomasinin bilinen ve tarih boyunca uygulanan kuralları vardır. Eğer bazı ülkelerle sorunlar varsa ilk önce protesto notası verilir. O ülkenin büyükelçisi Dışişleri Bakanlığı’na çağrılır tepki gösterilir. Gerekirse kendi büyükelçinizi merkeze çağırır, ama hala sorun devam ediyorsa temsil düzeyini düşürmeye gidebilirsiniz. Uluslararası kuruluşlara konuyu götürme, ikili görüşmelerde gündeme alma vs hep diplomasinin gereğidir.

Son olarak Erdoğan’ın Yunanistan’a ve Başbakanı Miçotakis’e yönelik sözlerine bir bakalım. “Eğer dış politikada şahsiyetini kaybetmiş olanlar varsa onlarla birlikte olmayı asla düşünemeyiz. İkide bir uçaklarınla kalk, bize gösteri yap. Ne yapıyorsun sen? Kendine gel. Tarihten hiç ders almıyor musun? Tarihte neredeydin, şimdi neredesin. Ondan sonra başlıyorsun ağlayıp sızlamaya. Türkiye ile dans etmeye kalkma, yorulur, yolda kalırsın…”

Bu sözler sonrasında da iki NATO üyesinin, Akdeniz’deki görüş ayrılıklarını ve diğer ikili anlaşmazlıkları gidermek amacıyla geçtiğimiz beş yıl aranın ardından başlattığı ‘Yunanistan’la Yüksek Düzeyli Stratejik Konsey’ işbirliğini iptal ettiğini duyurdu. Yani büyük emekle başlatılan bu çalışmayı bir kalemde sildi.

Halbuki Yunanistan’la kronikleşmiş birçok sorun var. Bu sorunların çözümü, ancak kurulması çok güç olan bu ve benzeri platformlarda yapılan görüşmeler ve diyalogla mümkün.

İki ülke arasında uzun süredir kıta sahanlığı ve hava sahası sorunlarının yanı sıra göçmenler ve Kıbrıs sorunu konusunda anlaşmazlık yaşanıyor. Uçakların ‘mükerrer provokasyon’ uçuşları artık neredeyse rutine dönüşmüş durumda. Bir kıvılcım büyük tehlike yaratır.

Bu sorunlar önümüzdeyken çözüm için oluşturulan bir kurumu ortadan kaldırmak da neyin nesi?

SİYASAL SİSTEMİN GÜCÜ
Dış politikada önemli etkinlik unsurları arasında “Kamu Diplomasisi” ve “Yumuşak Güç (Soft Power)” kavramları vardır. Eğer ülkeler “Kamu Diplomasisi”ni ve “Yumuşak Güç” kullanımını iyi ve başarılı uygulayabilirlerse bundan büyük fayda sağlarlar. İnce güç, “istediğiniz bir şeyi, kaba güç kullanarak değil, başkalarının sizin hedeflerinizi kabul etmesini sağlayarak elde etmenizdir.” Bu, karşı tarafı inandırıcı argümanlar ve rasyonel politikalarla ikna ederek mümkündür.

Bir ülkenin ince güç kapasitesini belirleyen en önemli unsurlardan biri de sahip olduğu siyasal sistemdir. Özgürlüklerin önünü açan, paylaşımcı, insanı merkeze alan, adil, şeffaf ve demokratik bir siyasal düzen, bir ülkenin ince güce sahip olmasını sağlayan unsurların başında gelir.

Bütün bunlar olmayınca da geriye ‘hamaset’ ve ‘Eyy!’ nidaları kalıyor. Ama olmuyor.