Duvarları yıkmak

Yaşanan seçim sürecini ve sonrasını tartışacağımız çok zaman olacak. Ancak seçim henüz bitmedi ve seçimi kimin kazandığı henüz belli değil. Şu an yaşadığımız şey bir arafta olma hali; kırılgan, belirsiz, olumlu ve olumsuz tüm ihtimalleri içinde barındıran bir araf durumu. O nedenle gerilimli, o nedenle zorlayıcı.

28 Mayıs’ta yapılacak ikinci turu kazanacak adayın ismini söylemek zor ise de cismini tarif etmek mümkün. Seçimi, ilk turda kendisine oy veren seçmenlerden en çoğunu ikinci turda da sandığa götüren ve yine kendisine oy vermesini sağlayan aday kazanacak. Elbette kazanacak adayın, ilk turda aldığı oyun üzerine oy ilave etmesi de gerekecek ancak ilave edeceği oydan daha kritik olan ilk turdaki oyu tekrar alabilmesidir. O nedenle ikinci turda da sandığa gitmek sonucu belirleme bakımından birinci derecede önemli olan olacak.

Seçmenin günlük, gündelik ve rasyonel tercihler yaptığı kabul edilir. Siyasi iktidar, başarısız bir yönetim göstermiş ise seçmeni günlük dertlerinden uzaklaştırmaya, ona bambaşka bir dünya ve ülke resmi çizmeye çalışır. Böylece seçmeni, yoksulluk, işsizlik, gıda krizi gibi günlük sorun ve ihtiyaçlarından uzaklaştırıp, beka, ülkenin bütünlüğü, terör, uçak, gemi gibi kendisiyle ve günlük dertleriyle ilgisi olmayan şeylerle oyalamaya, gerçek olmayan tehditlerle korkutmaya çalışır. 

Siyasi iktidarın ilk turda yaptığı buydu. Üstelik bunu hiçbir sınır tanımadan olabilen en pespaye şekilde yaptı. Bir terör örgütünün siyasi uzantısı olan partiyi içine alıp meclise sokan kendisi olduğu halde muhalefeti terörle işbirliği yapmakla suçlayabildi. CHP’nin kampanya filmine montaj yaparak terör örgütünün propagandasını yapma pahasına bu montajlanmış görüntüyü cumhurbaşkanı düzeyinde halka izletebildi. Milyonlarca sığınmacıyı ülkeye alıp insanların bin bir zorluk yaşamasına yol açmasına rağmen milli birliğin, ülke güvenliğinin teminatının kendisi olduğunu söyleyebildi. Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlığını parayla satın alınabilen bir şey haline getiren iktidar milliyetçilik nutukları atabildi.

Siyasi iktidar tüm bunları hukuk tanımazlığına (ki tanısa da onun bu tavrına dur diyecek bir hukuk epeydir yok zaten), tümüyle elinde tuttuğu medya ve siyasi propaganda makinesine dayanarak yaptı. Ama bu yöntemin halkta karşılık bulmasında siyasi iktidara karşı olanların da sorumluğu var. Çünkü iktidarın yarattığı kutuplaştırmaya karşı olanların önemli bir kesimi yaratılan bu kutuplaştırmanın öteki kutbu oldu.

Siyasi iktidar, yoğun, gerçek dışı ve tümüyle kurguya dayalı propagandasına maruz bıraktığı kendi kitlesini bir arada tutmak, onların gerçekleri görmesini engellemek için kitlesinin etrafına duvarlar ördü. Sadece aynı iletişim kanallarından beslenen, başka haber izlemeyen, kendisi gibi olmayan kimseyle temas etmeyen bu kitlenin kendisine karşıt olanlarla temasını kesti.

Böylesi durumlarda muhalefetin, iktidar tarafından oluşturulan duvarı yıkması, toplumun diğer kesimlerinden yalıtılan bu kitleye ulaşması, onlara gerçekleri anlatması ve destek istemesi gerekir. Kemal Kılıçdaroğlu, seçim kampanyasında esasen bunu yapmak istedi. Öteki görülenle konuşmaya çalışan, her kesimi kucaklayan siyasi dil ve söylem geliştirmek istedi. Bu yöntem doğru olsa da sonuç alması hızlı ve kolay olmayan bir yol. Nitekim iki üç aylık kampanya dönemi bunu yeterince sağlamadı, tem olarak sağlaması da beklenemezdi. Ancak doğru yöntem budur. Bıkmadan usanmadan iktidarın manipüle ettiği kitleye ulaşmaya çalışmak ve doğruları anlatmak, bunu yaparken iktidarın çatışmacı diline teslim olmamak gerekiyor.

Siyasi iktidarın kutuplaştırdığı ve toplumun diğer kesimlerinden yalıttığı seçmeni öteki gören, kutuplaştırmanın diğer kutup başı olan, kendi muhalif tavrında olanlarla kendisini başka bir duvarın gerisinde korumaya alanlar siyasi iktidarın işini kolaylaştırmaktadır. İktidar seçmenini sorunları görmemekle ve anlamamakla suçlayan herkesin, o seçmene ulaşması, sorunları görmesi ve anlaması için çaba sarf etmesi ülkeye karşı sorumluluğunun gereğidir. Kutuplaştırmadan, ötekileştirmeden şikâyet edip kendisi gibi düşünmeyenleri öteki gören her muhalefet odağı ve seçmeni siyasi iktidarın devamına yol açacaktır.

O nedenle seçim sonucu ne olursa olsun toplumu ikiye bölüp her kesimi kendi duvarlarına hapsederek kendi iktidarlarını kurup sürdürenlere karşı çıkmalıyız. O duvarları yıkıp herkesle buluşmalı, birbirimizi duymalı, görmeli, anlaşamasak da hem fikir olamasak da konuşmalıyız. Kutuplaştırmanın en çok baskıcı iktidarlara yaradığını görüp, korkmadan, yılmadan, usanmadan önce kendi duvarımızı yıkmalı, sonra ötekileştirilenlerin tutulduğu duvarlara dayanıp onları yıkıp o duvarların gerisinde tutulanlara ulaşmalıyız. 

Kutuplaştırmanın tarafların hem iktidar hem muhalefet bloğunda olduğunu bilerek, ilk önce kendimize, içimize dönüp bakmalı ve “acaba ben de iktidarı destekleyenleri öteki olarak görüyor muyum? Ben de kutuplaşmanın diğer kutbunu mu oluşturuyorum?” sorusuna içten cevap vermeli ve eğer biz de iktidar yanlılarını “öteki” olarak görüyorsak önce bundan vazgeçmeliyiz. Çünkü başkasını öteki olarak görenler kendisinin öteki olarak gösterilmesini önleyemezler.

Bunların hepsini yapmanın zamanı gelecek ama şimdi ilk turda oy vermeye gidip değişim isteyen herkesin yeniden sandığa gitme zamanı. Şimdi ilk turda Erdoğan’a da Kılıçdaroğlu’na da oy vermeyenler ile ilk turda oy vermeye gitmeyenleri sandığa götürüp Kılıçdaroğlu’nun etrafında toplama zamanı. Yılmadan, bıkmadan usanmadan, daha çok çalışma zamanı. Atatürk’ün “Umutsuz durum yoktur, umutsuz insan vardır” sözünü daha iyi anlayıp her zor durumun üstesinden gelmek için daha çok çaba sarf etme zamanı. Vazgeçmedik, buradayız deme zamanı. Çünkü gerçek kaybedenler yenilenler değil vazgeçenlerdir.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Murat Aydın Arşivi