EKMEK YASAK MASKE KARNEYLE

EKMEK YASAK MASKE KARNEYLE
Emekli maaşı gibi hayat, çok çabuk tükeniyor.Evde kalıp sıkılanlar için yazıyorum. Sıkılmakla kalmayıp, bu sıkıntılarını sabahtan akşama bizimle paylaşanlar için.Kolay değil tüm dünyayı saran salgın karşısında korunmak,...

Emekli maaşı gibi hayat, çok çabuk tükeniyor.
Evde kalıp sıkılanlar için yazıyorum. Sıkılmakla kalmayıp, bu sıkıntılarını sabahtan akşama bizimle paylaşanlar için.
Kolay değil tüm dünyayı saran salgın karşısında korunmak, umutla virüsü yenecek aşıyı, ilacı beklemek. Kolay değil sevdiklerine dokunamamak, sokaklarda hoyratça gezememek, seyahat edememek, evden çıkamamak.
Televizyonlar, radyolar, gazeteler hiç iyi haber vermiyor.
Ciddiye aldıklarımız vermiyor.
Almadıklarımız ise artan ölümlere rağmen küresel bir güç haline geldiğimizi, aşının bulunduğunu, hastanelerin boşaldığını, Türk lirasının değer kazandığını, iktidarın oyuna oy kattığını anlatıyor. Tımarhane bülteni gibi metinlerle dalga geçiyorlar bizle. Sağlık çalışanlarına virüs muamelesi yapan da ojeli parmağa abdestsiz diyen de ekranımızda. Salgınla mücadelede “Atatürk’e Hakaret Kanunu kaldırılsın” diyen düşünür gördük.
Deliydiler ama bu kadar çok olduklarını bilmiyorduk.
Ne yapacağımızı şaşırmadık.
Tımarhaneden çıkmak istiyoruz.
İyi haberler gelmiyor. Sadece benim ülkemden değil, virüsün hızla sardığı gelişmiş güçlü devletlerden de.
Bir günde 5000 insan ölüyor Amerika’da. Adeta atom bombaları atılıyor dört bir coğrafyaya. Virüse yakalananlar neredeyse on binlerle bildiriliyor bizlere günlük.
Virüsün insanları kısa sürede rakam olarak tanımlayacağını daha önce yazmıştım.
İnsanoğlu artık rakamlardan ibaret. Adına tane deniyor veya adet.
Seçim geceleri ekranlarda açılan sandık sayısı yahut oyların partilere göre dağılımı gibi bakıyoruz aramızdan ayrılanlara, hastalığa yakalananlara.
Bu korkunçluk giderek pekişiyor. Silahlar herkese yetiyor, solunum cihazları yetmiyor. Zengin daha zenginleşirken, yoksulluk derinleşerek yaygınlaşıyor.
Eğitim durdu, gençler, çocuklar evlerde, büyük küçük ekranlara mahkum, çalışmak zorunda olanlar tümüyle Allah’a emanet. İşsizler ordusuna acımasız patronlar yeni birlikler ekliyor hemen her gün.
Ve virüsten korunmak için evden çıkmayanlar çok sıkılıyor. Oysa farkında değiller hayatın, günün, ayın, yılın ne kadar hızlı tükendiğini, tıpkı emekli maaşı gibi bir anda bittiğini. Bakiyenin, günlerin giderek azaldığını.
Hayat, virüsle bizden aldığını geri vermeyecek. Kaybettiklerimizi geri getirmeyecek bir kez daha.
Günlerimiz, geçip giden günlerimiz.
Virüs belasından kurtulabilirsek, geride kalan bugünleri nasıl hatırlayacağız? Adını ne koyacağız bugünlerin? Maskeli, dezenfektanlı, yalanlı, dolanlı, ihaleli, inşaatlı günler mi? Onları zaten yaşıyorduk. Sıkıcı bir dönem mi? Epeydir eğlendiğimiz söylenemez. Korona günlerinde bilmem ne mi? Yazılmayanı kalmadı.
‘Ömrümüzden geçip giden günlerimiz’ diyeceğiz.
Yavaş geçtiği sanılan hızlı ve kötü günler. Zamanın hızla nasıl geçtiğini bugünler bittiğinde, aşama aşama belki de eski günlerimize döndüğümüzde anlayacağız.
O zaman belki de karşımıza çıkacaklar, hayatın, güzelliğin, iyiliğin ne kadar yavaş olduğunu gösterecek.
Gelecek, gelecek ama geç gelecek…
Öfke iyi değil, kin, sinir vesaire. Aklıselim çok önemli.
Ama izin vermeyenler var.
Salgın ortaya çıktıktan sonra belediyelerin dayanışma adına topladıkları bağışlara el konuldu. Yine muhalefetin elindeki belediyelerin sınırlandırılmış kaynaklarıyla dağıttığı bedava ekmeğe yasak geldi. Aşevleri kapatıldı. Maske zaten karneyle. Hadi millet kendini yalnız hissetmesin, balkonlarından pencerelerden katılsın diye belediyelerin organize ettiği bando organizasyonları bile yasaklandı.
Hastane… Dışarı çıkıp hastaneleri doldurmayalım diye evdeyiz, biliyorsunuz. Belediyenin kendi olanaklarıyla yaptığı hastaneye mühür vuruldu.
Sıkılmak mı? Saçmalamayın lütfen.
Hayat fevkalade.