Türk Çam Balı, Manuka ile yarışacak: “Dünyaya tanıtmadan ölmek istemiyorum”
Geçtiğimiz aylarda Türk Patent ve Marka Kurumu’ndan “Türk Çam Balı”nın coğrafi işaret tescilini alan Balparmak, yerel kimliğinin korunması ve küresel pazarda güçlü bir şekilde konumlanması yolunda önemli bir adım atmış oldu. Balparmak Yönetim Kurulu Başkanı Özen Altıparmak, “Türk çam balı yalnızca bir ticari ürün değil, ülkemizin doğasına ve arıcılarına duyduğumuz saygının bir simgesi. 10 bin arıcı ailesinin geçim kaynağı bu bal. Biz FAO (Birleşmiş Milletler Gıda ve Tarım Örgütü) desteğiyle ve ulusal paydaşlarla birlikte bu tescil sürecini tamamladık. Şimdi hedefimiz Avrupa’da da tescil almak” diye konuştu.
Çam balı, Anadolu bal arılarının çiçek poleninden değil, kızılçam ağacının gövdesinde yaşayan Basra böceğinin salgısını kullanarak ürettiği bir bal. Dünyada sadece Türkiye ve Yunanistan'da Mora Yarımadası'nda üretiliyor. Çam balı üretiminin %92'si bazen %95'i Türkiye'de, %5'i de Yunanistan'da gerçekleşiyor. Çam balı Ege sahillerine özgü Dalaman'dan başlıyor, Kuşadası'na kadar yoğun. Mesela Kastamonu'daki çam ağaçlarında ya da Bolu'da pek çam balı üretimi olmadığını öğreniyoruz çünkü orada Basra böceği yok. Basra böceği çam ağaçlarının üzerinde yaşıyor ve ağacın öz suyu ile besleniyor. Arılar da bu canlıların kızıl çam ağacının üzerine bıraktığı salgılarından çam balını üretiyor. Sağlığa da büyük faydası olan çam balının coğrafi işaret alması yerel kimliğinin korunmasına katkıda bulunuyor. Ben de çam balı hasadını izlemek için bir grup gazeteciyle birlikte Balparmak'ın davetlisi olarak Muğla Akyaka'da Kuyucak Köyü'ne gittim ve bu çalışkan arıların üretimine yakından tanık oldum.

ÇAM BALINDA SON 5 YILIN REKORU
“Biz başladığımızda Türkiye’de bal ve arı ürünleri diye bir sektör yoktu. Dağ bayır dolaştık, çadırlarda yattık, sıfırdan bir sektör yarattık. Bugün 30 bin metrekarelik tesisimizde 32 bin tonluk kapasiteyle paketleme yapıyoruz, 43 ülkeye ihracat yapıyoruz. 1994’ten beri Türkiye’nin en çok satan bal markasıyız.” diyen Özen Altıparmak 45. Çam Balı Hasadı için çok umutlu. 2021’deki büyük orman yangınlarının çam balı üretiminde kritik öneme sahip Basra böceğini ciddi şekilde etkilediğini hatırlatan Altıparmak, bu yılın umut verici geçtiğini söyledi: “Basra böcekleri toparlandı, son dört yılın en iyi rekoltesine ulaştık. Bu yıl yaklaşık 15-16 bin ton çam balı hasadı bekliyoruz. Geçen yıl 12 bin tondu, yani son beş yılın rekoru.”
Tabi ki iş sadece arılarla bitmiyor bu zahmetli işe gönlünü vermiş arıcılar da üretimin önemli bir paydaşı. Türkiye'de arıcılar çiçek balı için ülkenin her yerinde dolaşıyor, çiçek bittiği zaman da çam balı hasadı için Muğla'ya geliyor. Arıcılar havalar iyi giderse kasım ayının sonuna kadar çam balı toplayabilecek.
NEDEN KİLOSU 20 BİN LİRA OLAN MANUKA BALI GİBİ OLMASIN...
Altıparmak, Türk çam balının dünyada Yeni Zelanda menşeli Manuka balı gibi markalaşabileceğini de vurguladı: “Bütün dünya Manuka balını bilir. Kilosu 20 bin bazen 25 bin liradan satılıyor. Oysa çam balı en az onun kadar, hatta belki daha üstün özelliklere sahip. Yapılan bir klinik çalışmada, çam balının boğaz enfeksiyonlarında ağrıyı azalttığını ve iyileşmeyi hızlandırdığını gördük. Bulgularımızı kongrelerde sunduk, yakında bilimsel yayınımız çıkacak. Amacımız, Türk çam balını dünya çapında tıbbi özellikleriyle bilinen bir marka haline getirmek. Yeni Zelanda Manuka balıyla anılıyorsa, Türkiye de Çam balıyla anılmalı. Bizim balımızın hem doğallığı hem bilimsel değeriyle dünya pazarında hak ettiği yere gelmesi için çalışıyoruz.”
Altıparmak, bu hedefi kişisel bir misyona dönüştürmüş: “Ben ölmeden Türk çam balını dünyaya tanıtmak istiyorum. Bu hem ülkemiz hem arıcılarımız için çok önemli. Eğer bu bal hak ettiği değeri bulursa gençler yeniden arıcılığa döner” diyor. Tarım sektöründeki yaşlanma arıcılıkta da aynı şekilde kendini gösteriyor, arıcıların hepsi 55 yaş üstü. Şu an Türkiye'de aktif olarak arıcılıkla uğraşan 40 bin kişi var. Altıparmak, Türk çam balı dünyaya açılır ve hakettiği değeri görürse gençlerin de bu işi yapmak isteyeceğini hatta şehirlerde yaşayanların bile arıcılığa heves edeceğini söylüyor. Arıcılık Akademisi'ni de gençleri ve kadın arıcıları desteklemek için 2018’de kurduklarını ve bugüne kadar 7 binden fazla arıcıyı eğittiklerini anlattı. Özellikle kadınların propolis, arı sütü, polen gibi katma değerli ürünlerde çok başarılı olduğunu belirtti. Kadınlar da kraliçe arılar gibi diye düşünmekten alamadım kendimi.

KİŞİ BAŞINA BAL TÜKETİMİ 850 GRAM
"Türkiye'de yaklaşık 4 milyon kovanla yılda 60-70 bin ton bal üretiliyor. Bunun 15-16 bin tonu çam balı. 5 bin tonu yurt dışına gidiyorsa bu balların 10 bin tonunu bizler içerde tüketiyoruz. Kişi başına bal tüketimimiz 850 gram oysa S. Arabistan'da bu rakam 2.5 kiloya kadar çıkabiliyor." diyor Altıparmak.
Uzman Diyetisyen Selahattin Dönmez, bir tatlı kaşığı 35 kalori olan balın özellikle çam balının glisemik indeksinin çok düşük olduğunu, diyabet hastalarının bile doktorlarına danışarak günde bir ya da iki tatlı kaşığı çam balı tüketebileceklerini söylüyor. Peki bu yediğimiz ballar ne kadar sağlıklı? Kovandan çıkıp kavanoza girene kadar hangi aşamalardan geçiyor ve soframıza geliyor?
Aklımda bu sorularla arılığa vardığımızda bizi oksijenle birlikte bal arıları da bekliyordu. Bu arada aklınızda olsun; Koyu renk veya çiçek desenli kıyafet giymeyin, kıyafetinizin beyaz veya gri tonlarda olması tavsiye ediliyor. Parfüm kesinlikle sıkmayın, saçlarınız uzunsa toplayabilirsiniz. En önemlisi maskeniz olmadan kesinlikle arılara yaklaşmayın. Benim parmağımı arı soktuğu için buna eldiveni de ekleyebiliriz. Bilimsel araştırmalar arı zehrinin sağlık açısından faydalı olabileceğini ortaya koyduğu ve alerjim olmadığı için şanslıyım. Ama beni soktuğu için ölen arıya üzüldüm. Biliyorsunuz ki dünya gıda üretiminin üçte biri arılara bağlı.

BAL HEM KALINTISIZ HEM KATKISIZ OLMALI
"Tüm gıda ürünlerinde olduğu gibi balda da en önemli gereklilik; denetim. Firma olarak 10 bin arıcıyla çalışıyor ve balı doğrudan arıcılardan alıyoruz. Tüm ballarda olduğu gibi çam balını da en az 100 parametrede analizden geçiriyoruz. Sağlıklı bal yemek için o balın hem kalıntısız hem de katkısız olması lazım. Yani hem doğal bal olması hem de antibiyotik free olması lazım. Bir balın sadece doğal bal olması da sağlıklı olduğunu göstermiyor. Doğal bal olabilir ama kalıntı olabilir, veteriner ilacı kalıntısı olabilir." Bunu ayırt etmek için ne gerekir diye sorduğumuzda Altıparmak'ın cevabı 'Sadece laboratuvar gerekiyor' oldu.
TÜRKİYE’DE SAĞLIKSIZ BAL ORANI YÜZDE 50
"Türkiye'de aldığımız bal numunelerinin ancak yüzde 40'ını alabiliyoruz içeriye. Yani 100 tane analiz ediyoruz. 60'ını geri gönderiyoruz. Yaklaşık 7.500 ton balı analiz edip işliyoruz. Ancak bu miktara ulaşmak için 20 bin tonluk numune test ediyoruz, çünkü sadece yüzde 40’ı kalite standartlarını karşılıyor. Analiz etmeden hiç kimse balın hem sağlıklı olduğunu hem doğal olduğunu bilemez. Kalıntıyı arıcı da bilemez; zirai ilaç olabilir, arı bir yerden su içebilir. Arı kovanının üzerindeki boyadan bir şey almış olabilir. Dünyada sahte balı laboratuvarın dışında farklı bir şekilde ayırt etme şansımız yok. Türkiye'de toplamda sağlıksız balların oranı %50'ye falan geliyor."
Yüzde 50 kulağa çok korkunç bir rakam olarak geliyor biliyorum ama gerçeklerden de kaçamayız bu yüzden denetime sığınıp üzerinde barkod olan ürünleri almakta fayda var diye düşünüyorum.
SAHTE BAL HASTA EDİYOR
Balparmak Ar-Ge ve Kalite Direktörü Dr. Emel Damarlı, dünya genelinde raflardaki balların yüzde 80’inin tağşişli olduğunu belirterek, temel sorunun bala farklı şeker şuruplarının katılması olduğunu vurguladı. Damarlı, balda kasıtlı tağşişin büyük boyutlara ulaştığını, bazı üreticilerin ekonomik kazanç amacıyla ürüne enzim eklediklerini ve hatta bu enzimlerin Alibaba gibi platformlardan temin edildiğini söyledi.
Ayrıca bazı ballarda antibiyotik, pestisit kalıntıları ve yabancı enzimler bulunabileceğini, bu tür ürünlerin uzun süreli tüketiminin sağlık riski oluşturduğunu belirtti. “Bir balın doğal ve kaliteli olup olmadığını anlamanın tek yolu analiz yapmaktır. Tahlil edilmeden balın gerçekliğini anlamak mümkün değildir.” sözleriyle konuşmasını tamamladı.

ENFLASYON BAL FİYATLARINI DA ETKİLEDİ
Enflasyonun özellikle de gıda enflasyonunun yüksek olması bala ulaşmayı zorlaştıran nedenlerin başında geliyor. Altıparmak, "Biz keyfekeder maliyet artışı veya fiyat artışı yapmıyoruz. Gerçek maliyetlerin artışına göre belirliyoruz fiyatları çünkü arıcıların vermiş olduğu emeğin de karşılığını vermemiz lazım. Balın analiz sonuçlarına ve yöreye göre değişen fiyatları var. 150 liradan 250 liraya kadar bal alabiliyorsunuz arıcıdan. Maliyetler arıcı bazında yükselirse, gıda enflasyonu paralelinde yapıyoruz. Halkımızın çoğu da tabii gelirinin çoğunu gıdaya harcadığı için daha çok etkileniyor doğal olarak. Arıcı bu yükselişe rağmen mağdur, çok kazanamıyor. Arıcıları görüyorsunuz. Yani çok rahat lüks içinde yaşamıyorlar, ailesi zor geçiniyor. Sebeplerin biri de şu; mazot fiyatları çok fazla arttı. Bizim arıcımız gezgin arıcı olduğu için mazota bağlı. Mesela Avrupa'daki arıcıların sabit bir yerleri vardır, sezon başlar bitene kadar yerini değiştirmez. Ama bizim arıcılarımız burada nerede çiçek varsa o bölgeye gidiyor. Mazotla birlikte teneke ve besleme masrafları da oluyor."
Muğla'nın Kızılçam ormanlarında vızır vızır çalışan arılara ve arıcılara veda ederken herkesin aklında tek soru vardı bugüne kadar yediğimiz balların ne kadarı sağlıklıydı?

Kaynak:Nilay Can