Gelecek Partisi: Riskler ve İmkanlar

Gelecek Partisi: Riskler ve İmkanlar
AK Parti parti içi muhalefetin ve küskünlerin öncüleri olan Gül, Babacan ve Davutoğlu’nun siyasi bir hareket kuracağına dönük beklentiler özellikle tekrarlanan İstanbul seçimleri öncesi yaptıkları açıklamalar sonrası ete...

AK Parti parti içi muhalefetin ve küskünlerin öncüleri olan Gül, Babacan ve Davutoğlu’nun siyasi bir hareket kuracağına dönük beklentiler özellikle tekrarlanan İstanbul seçimleri öncesi yaptıkları açıklamalar sonrası ete kemiğe bürünmüştü. Bu siyasal liderlerin beraber hareket edeceğine dönük algı oldukça güçlüydü. Sonrasında kamuoyuna da yansıyan tartışmalar ve bu isimlerin geçmişin muhasebesi adına birbirleriyle düştükleri ayrılığın derinleşmesi siyasal hayata iki yeni partinin girmesiyle sonuçlandı.

Liderliğini Davutoğlu’nun yaptığı Gelecek Partisi, 2020’ye girmeden Aralık 2019’da, Babacan’ın liderliğini yaptığı DEVA Partisi ise Mart 2020’de kuruldu. Daha önce, perspektif.online’da DEVA’nın siyasi risk ve imkanlarıyla ilgili bir değerlendirmede bulunmuştum. Burada da Gelecek Partisi’ni değerlendirmeyi arzuluyorum.
2003’ten itibaren Başbakan Başdanışmanlığı, 2009’dan itibaren Dışişleri Bakanlığı ve 2014’ten 2016 yılına kadar Başbakanlık görevlerinde bulunmuş Davutoğlu’nun; AK Parti Hükümeti’nin daha aktif dış politika ile tarihsel hafızayı canlandırma çabaları hem bölge ülkeleri ile Türkiye arasındaki gerginliğin artmasında hem de Erdoğan’ın bölgesel bir lider olarak Müslüman coğrafyada öne çıkmasında etkili oldu. Davutoğlu, Başbakanlığı ve Genel Başkanlığı döneminde AK Parti’nin merkez sağ kimliğinden sıyrılarak daha İslamcı bir parti olmasının önünü açtı ve AK Parti’nin uzun iktidar dönemine rağmen muhalif kalmayı başarabilmiş İslamcı grupları AK Parti ile barıştırdı.
Tabii ki bu barışın arka planında “One Minute” ile başlayan duygusal yakınlaşmadan tutalım, Suriye savaşının patlak vermesiyle Türkiye’nin muhalif İslamcı grupların destekçisi olmasına hatta Fethullahçılarla içeride yaşanan çatışmalara ve geçmişten bu yana bu yapı ile kavgalı İslamcı grupların hükümetin yanında saf tutma ihtiyacının getirdiği koşullara kadar bir çok sebebi var lakin Davutoğlu’nun bu aktörlerle söylemsel barışı tahkim etmede başat aktör olduğunu söylemek mümkün. Ayrıca hem cumhuriyet tarihinin en önemli barış arayışı olan çözüm sürecinin hem de PKK ile çatışmaların zirvesi olan hendekler döneminin başbakanı olan Davutoğlu’nun geçmişi, gelecek vizyonu adına da önemli çıkarımlar yapılmasını sağlıyor.
HDP’lilerin çatışma döneminde yaşanan hukuksuzlukların müsebbibi olarak suçladığı, CHP’nin Suriye savaşı sebebiyle eleştirilerin odağına koyduğu, Türk milliyetçilerin çözüm sürecinin fikri babası gördüğü Davutoğlu; bu sebeplerle hem seküler reflekslerin hem sağdan ve soldan köklü siyasal hareketlerin tam da hedefinde duruyor. Öyle ki Erdoğan’a karşı olan muhalif ittifak daha önceleri Başbakan Yardımcılığı, Dışişleri Bakanlığı ve Ekonomi Bakanlığı yapmış Babacan’a yapılmak istenip ertelenen eleştirileri Davutoğlu için ertelemeyi lüks görüyor.
90’ların başında Milliyetçi siyasette Türkeş’in kült milliyetçi liderliğine daha İslami tonda eleştiri getirerek ayrılan Yazıcıoğlu ve Büyük Birlik Partisi’nin bugün muhafazakâr siyasetteki karşılığını Davutoğlu ve Gelecek Partisi karşılıyor. Yazıcıoğlu’nun MHP’den ayrılmasına rağmen genişlemek bir tarafa İç Anadolu’ya sıkışan taşradan çıkamayan yine 60’ların sonunda CHP’ye sağdan eleştiriler getirerek daha muhafazakâr ve dar bir alana sıkışan Güven Partisi ve lideri Feyzioğlu profilinin aksine daha merkezde ve geniş siyaset yapma arzusu olan Davutoğlu’nun hikayesi aynı şekilde biteceğe benzemiyor.
Hoca’nın kendi deyimiyle “realist olacağız ama ideallerimizden vazgeçmeyeceğiz” mottosunu yeni siyasal hayatına uygulayabilmesi durumunda hem idealleri olan bir siyasal kadro oluşturması hem de daha merkezde reelpolitik dili iyi okuyarak geniş kitle siyaseti yapması mümkün görünüyor. Bu iki dengeyi sağlam kurması durumunda Davutoğlu’nun siyasal geleceği için engel görülen “hayalleri” avantaja dönüşebilir.
Türkiye siyasi hayatı onlarca lider ve dönem merkezli siyasal parti gördü ve görmeye devam ediyor. Bu siyasi partilerin önemli bir kısmı dönem odaklı küçük çıkışlar yapmanın ve seçimler sonrasında küçük ittifaklar yaparak var olmanın ötesine gidemediler. Hatta bu siyasi partilerden bazıları zaman zaman seçimler kazanarak iktidar oldularsa dahi iktidarı kaybettikleri yılların hemen sonrasında ayakta kalamadılar (ANAP, YTP, GÜVEN PARTİSİ, ANADOLU PARTİSİ, GENÇ PARTİ vb.). Kuşkusuz bu siyasi partileri ayakta kalmaktan alıkoyan ideolojik bir merkezlerinin olmaması ya da sırf iktidar vaadiyle bir araya gelen kadrolar mezarlığına dönüşmesiydi.
Buna karşın, Cumhuriyetçi Köylü Millet Partisi’nin devamı olan Milliyetçi Hareket Partisi, Cumhuriyet Halk Partisi (CHP), Milli Nizam Partisi’nin (MNP) devamı olan partiler, Halkın Emek Partisi (HEP) geleneğinin taşıyıcısı olan partiler uzun yıllar iktidardan uzak kalmalarına, kapatılmalarına ve zaman içerisinde büyük kadro ve isim değişimleri yaşamalarına rağmen varlıklarını devam ettirebilme iradesi göstermiştir.
Gelecek Partisi, ANAP- YTP vb. dönem merkezli merkez sağ ve sol partilerden ziyade, kahir ekseriyeti 90 öncesine tekabül eden bu siyasal hareketlerin zeminine 2020’lerde katılıyor gibi duruyor. 90 öncelerinin ideolojik sertliği ve netliğinin olmadığı bugün, Gelecek Partisi’nin yeni bir ideolojik siyasi hareket olarak Türkiye siyasi hayatında tutunabilmesi ve özellikle iktidar olabilmesinin önünde ciddi engeller olsa da Türk siyasetinde uzun soluklu bir siyasi parti olabilmek adına avantajları da var.
AK Parti’nin zaman içinde muhafazakâr siyasetin oy deposu haline getirdiği merkez sağ seçmenin AK Parti’nin iktidarı kaybettiği bir senaryo sonrası CHP’den DEVA’ya kadar birçok yeni siyasal partiye dağılması olası. Bununla beraber Türkiye’de İslamcı ve muhafazakâr siyasetin alışkanlıklarına hapsolmuş grubun taşıyıcılığını yapacak daha şehirli ve özgüvenli kodlar taşıyan bir muhafazakâr siyaset arayışı da olacağı aşikâr. Davutoğlu Osmanlı’dan günümüze akan medeniyet tahayyülünü kurgulayan siyasal anlayışını örecek vizyondan yoksun Saadet Partisi ile geleneği modern ihtiyaçlar üzerinden icat etme derdi olmayan DEVA Partisi’nin bıraktığı boşluğu doldurabilir.
ANAP’ı kurma aşamasındayken siyasi yasaklı olan Demirel’in “tapulu arazime gece kondu yaptırmam” diye seslendiği Özal’ın değil belki ama Milli Görüş geleneğinin devamı olan AK Parti’nin uzun vadede Tanıl Bora’nın deyimiyle TOKİ’ler diktiği bu arazinin yeni yapılaşmalara da kentsel dönüşümlere de açık olacağı yeni dönem siyasette Davutoğlu’nun İslami siyasetin tapulu arazisini merkez sağa talip DEVA’ya da merkez solun öncüsü CHP’ye de kaptırmaması mümkün.
Parti kadrolarının zayıflığı ve siyasal söylemin Davutoğlu merkezli olduğu eleştirisi yapılıyor olsa dahi Gelecek Partisi’nin bugüne değin en güçlü kaslarından olan ekonomik kurmaylarını öne çıkaramadığı görülüyor. Seçim kazanmak için gerekli olan AK Parti’nin eskilerini çokça kapsayan teşkilatçıları görünür kılan Gelecek Partisi’nin seçim kazandıktan sonra yönetme kabiliyetini gösteren teknokratlarını siyasete ısındırmakta zorluk çektiği görülüyor (İbrahim Turhan, Kerim Rota, Serkan Özcan).
Öte yandan geniş kitlelere AK Parti’den ayrılık gerekçesini klik çatışmalarından ziyade siyasal anlayış farkından olduğunu anlatabilmesi de zamanında AK Parti ile kurduğu ilişkiyi bugün nasıl anlatabileceği halen Davutoğlu’nun en önemli sınavı olarak duruyor. Bu sorulara vereceği cevapların tatmin ediciliği Gelecek Partisi’nin geçmiş hesapların yol açtığı küskünler partisi mi olacağı, tabanın/sosyolojinin yeni taleplerine ve dönüşümüne cevap vermekte zorlanan AK Parti’ye alternatif yeni bir hikaye mi yazacağı sorusunun da belirleyicisi olacak.
Siyasetin iktidar-muhalefet arasında bir kilitlenmeye girdiği mevcut kutuplaşma döneminde iktidar tabanına ulaşmakta zorluk yaşayan muhalefete karşın, Davutoğlu’nun bu kitleye siyaset yaparak ve duygudaşlık kurarak ulaşma ihtimali ve potansiyeli yüksek. Demirtaş-Babacan-İmamoğlu üzerinden ipuçları görünen yeni siyaset tarzının paralelinde ama gün geçtikçe sözcüsüz kalan dindar-muhafazakarları temsil edecek bir dinsel söylemi de boşlamayan bir eksen Davutoğlu’na alan açabilir.
Bu çerçevede, siyaset sahnesine tekrar çıktığı ilk anda karşıtlarından sevenlerine değin cılız kalacağı düşünülen Gelecek Partisi ve Davutoğlu’nun olumsuz öngörüleri yanlışlayarak orta vadede siyasetin motor güçlerinden biri olması zor görünmüyor