Berkant Gültekin: Astronot uzayda, emekli maaşları magmada

Berkant Gültekin: Astronot uzayda, emekli maaşları magmada
Gazeteci Berkant Gültekin, uzaya giden Alper Gezeravcı'nın milli gurur olarak sunulduğu  günlerde emekli maaşlarının ise sefaletin ötesine geçmediğini vurguladı. Yazısında, ülkenin gelişmişliğini belirleyenin sadece uzay seyahati...
Gazeteci Berkant Gültekin, uzaya giden Alper Gezeravcı'nın milli gurur olarak sunulduğu  günlerde emekli maaşlarının ise sefaletin ötesine geçmediğini vurguladı. Yazısında, ülkenin gelişmişliğini belirleyenin sadece uzay seyahati değil, aynı zamanda insanların yaşam standardı olduğunu dile getirdi. 

BirGün yazarı Berkant Gültekin bugünkü köşesinde “Astronot uzayda, emekli maaşları magmada” başlıklı yazısında, geçtiğimiz günlerde uzaya giden Alper Gezeravcı ve emekli maaşlarını ele aldı.

Gültekin yazısında, emekli maaşı ve uzay karşılaştırması yaparak “Bir ülkenin gelişmişliğini, başkalarının imal ettiği bir uzay aracının koltuğunu 50-60 milyon dolar ödeyip kiralamasından çok, insanlarının yaşam standardı ve refah düzeyi belirler” dedi.

Uzaya giden astronotun milli gurur olarak sunulduğu bu dönemde, emekli maaşlarının ise sefaletin ötesine geçmediği eleştirisini yapan Gültekin, yazısında, ülkenin gelişmişliğini belirleyenin sadece uzay seyahati değil, aynı zamanda insanların yaşam standardı olduğunu dile getirdi.

Gültekin’in yazısından öne çıkanlar şu şekilde;

Evet, artık bu ülkenin de uzaya giden bir astronotu var. İçinde bulunduğumuz imaj çağında, uzaya gidilecek teknolojinin üretilip üretilmediğine odaklananlar da çoğunlukta sayılmaz. İleride uzay turizmi başlatmayı hedefleyen ve daha önce aralarında milyarderlerin olduğu dört amatör astronotu uzaya götüren bir Amerikan firmasından bilet alıp uzaya gitmiş olmak, pek çokları için “milli gurur” vesilesi.

İlginçtir, memlekette hamaset yükseldikçe, “milli başarı” çıtasında bir gerileme oldu. Artık her şeyle haddinden fazla ve oldukça abartılı şekilde gurur duymaya başladık. Bunda “milliyetçilik yarıştırmada geri kalmama” dürtüsünün de hatırı sayılır bir payı var. Sevinmek, ilgiyle takip etmek hatta alkışlamak da anlaşılır ama bir ülkenin sıradan olaylarda bu denli göğsünün kabarması, geri kalmışlığı içselleştirmenin bir tezahürü olsa gerek. “Uzay turizmi” kavramının hayatımıza girdiği bir çağda, halihazırda bu işi yapan bir firmadan bilet kestirip uzaya astronot göndermeyi “Türkiye’nin gelişmişliğinin göstergesi” olarak sunmak, iktidarın, ülkenin gelişmesinden ne anladığının da özeti.

Oysa bir ülkenin gelişmişliğini, başkalarının imal ettiği bir uzay aracının koltuğunu 50-60 milyon dolar ödeyip kiralamasından çok, insanlarının yaşam standardı ve refah düzeyi belirler. Ama iktidar algıları gerçeklerden uzaklaştırarak farklı yerlere çekmek konusunda çok maharetli. Uzayla bu kadar haşır neşir olmayı arzulayan bir ülke, emeklisini neden sefalet koşullarına mahkûm ediyor, bunun cevabı verilmiyor. “Bu iki konunun ne alakası var?” diye düşünenler olabilir. Parasal kaynağı aynı olan her şey, birbiriyle alakalıdır.

“Emekliler yılı”

15 milyonu aşkın emekli, Erdoğan tarafından açıklanan zam oranıyla bir kez daha hayal kırıklığına uğradı. Emekli aylıklarının 5 puanlık ilave zamla yüzde 42,6 oranında arttığı söylendi ama yazarımız Prof. Dr. Aziz Çelik’in de belirttiği gibi kök aylığı 7 bin 13 lira ve altında olan emekliler, sadece yüzde 33,3 oranında zam alacak. En düşük emekli aylığı, anca Hazine desteğiyle 10 bin liraya yükseltilecek. Yüzde 42,6’lık zamdan, sadece mevcut emekli maaşı 7 bin 500 liranın üzerinde olanlar yararlanabilecek.

Bizim emeklilerimizin 3’te 2’si, işçi emeklisi. Son zamla bile milyonlarca emeklinin maaşı, 14 bin lirayı geçen açlık sınırının ve 17 bin liralık asgari ücretin altında kalıyor. AKP başa geldikten bir yıl sonra en düşük emekli maaşı, asgari ücretin yaklaşık 1,5 katına erişmişti. 2024’te ise en düşük emekli maaşı, asgari ücretin neredeyse yarısına denk geliyor. Eğer 2003’teki düzey korunabilseydi, bugün emekli maaşı 30 bin liraya yakın olacaktı. İşte emeklilerin yaşadığı kayıp bu denli büyük. Erdoğan bir de, G. Orwell’in “1984” romanındaki ironik isimlendirmeleri hatırlatırcasına, emeklilere kan kusturacakları bu yılı “Emekliler Yılı” ilan etti.

Cumhurbaşkanlığı’nın 2024 bütçesi bir önceki yıla göre yüzde 93 arttı. Erdoğan’ın maaşı, yüzde 81,6 oranında zamlanarak 183 bin liraya fırladı. Milletvekili maaşları da yüzde 49,25 zamlandı; maaşlar 73 bin liradan yaklaşık 110 bin liraya çıktı. Hem emekli hem milletvekili olanların (Meclis’in yaklaşık yarısı) maaşları ise yüzde 58 artırılarak 147 bin liradan 233 bin liraya yükseldi.

Ülkede hiçbir şeyden tasarruf yapılmıyor ama mesele emekli maaşlarına gelince hükümetin bir anda ince eleyip sık dokuyacağı, kuyumcu titizliğiyle hareket edeceği tutuyor. İşin kamuya getireceği yük, aniden önem kazanıyor. Hükümetin hatalı ekonomik politikalarının cezasını en ağır şekilde emekliler ödüyor. Emekliler bu maaşlarla, özellikle büyükşehirlerde nasıl geçinecek, ihtiyaçlarını nasıl karşılayacak, çarşıya-pazara çıkıp ne alabilecek, ev sahibi olmayanlar kiralarını nasıl ödeyecek diye düşünen bir devlet aklından uzaktayız.

Herkesi ilgilendiriyor

Avrupa’da Arnavutluk dışında emeklinin gelirinin bizden az olduğu başka bir ülke daha yok. Emeklilerin sefalete mahkûm edilmesi, kaynak yetersizliğinin değil, bu kaynakların nereye aktarılacağı konusundaki siyasi tercihlerin sonucu. Ülkeyi yönettiği yıllar boyunca emeği değersizleştiren AKP iktidarı, emekliye de açıkça işkence ediyor. Emekliler gözden çıkarılabilir, değersiz yurttaşlar olarak görüyor. Bu nedenle uzaya astronot göndermekle övünen iktidar, yıllarca bu ülke için ter döken, prim ve vergi ödeyen insanların maaşlarını yerin dibine, hatta magmaya sokuyor. Düzen, emeklinin hakkına el koyup onları daha da yoksullaştırıyor.

Emekliler sefaletle birlikte ölüme de itiliyor. Emeklilere “Alın bu parayla geçinin” demek, aynı zamanda milyonlarca emekliyi yaşlarının kaldırabileceğinin ötesinde koşullarda çalışmaya zorlamak ve iş cinayetlerine kapı aralamak demek.

Tüm bunlar, yarının emeklilerinin, yani bugünün genç çalışanlarının da sorunu. Onlar da emekli olduklarında bugünkünden daha mağdur hale gelecekler. Ülke bu zihniyetle yönetildiği sürece, kimseyi parlak bir gelecek beklemiyor. O nedenle emeklilerin yaşadığı sorunlar, aslında bir bütün olarak emeğiyle geçinen geniş halk kesimlerini ilgilendiriyor.

“Emekliler kamuya yük getiriyor” türü, çıkarı ortak olan kesimleri ayrıştıran, sınıfsal yanılgılara yol açan zırvaları bir kenara bırakarak, ülkenin zenginliğini son derece adaletsiz şekilde bölüştüren bu piyasacı düzene karşı tüm kesimlerin dayanışma içinde olması elzem. İnsanca bir düzen, ancak halkın örgütlü ve birleşik mücadelesiyle var edilebilir.

AKP Türkiye’sinde mesleklerden emekli olunabilir ama mücadeleden olunamıyor.