İmamoğlu, diploma davasında konuştu: "Size tavsiyemdir Sayın Hakim! Yüce Türk yargısının namusunu kurtarın!"
18 Mart'ta diploması iptal edilip ertesi günü gözaltına alınan CHP'nin Cumhurbaşkanı adayı, İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu diploma davasının 3. duruşmasında bir kez daha hakim karşısına çıktı. Silivri'deki Marmara Cezaevi duruşma salonunda savunmasını yapan İmamoğlu "Bu bir diploma davası değildir. Bir Cumhurbaşkanının, Cumhurbaşkanı adayına karşı siyasi bir davaya dönüştürmüş adayını, tabiri caizse devre dışı bırakma mücadelesidir" dedi. "Ahmak davasında, 19 Mart sürecinde, diploma davasında, diplomanın iptalini idari mahkeme sürecinde, Beylikdüzü davasında, yani yakın zamanda adımın geçtiği her ceza davalarında inanın şaka değil gerçek üstüne basa basa söylüyorum. Adımın geçtiği tüm ceza davalarında hakimleri geri değiştirdiler" sözleriyle savunmasına devam eden İmamoğlu, "Bu dosya her kritik aşamasında yeni bir el tarafından yönlendiriliyor olması büyük bir tehdittir. Öyle bir dava olmaz. Yani maç arasında hakem değiştirilmez" ifadelerini kullandı.
İmamoğlu'nun diploma davası: "Doğum belgemi de iptal edin!"
"Sessizliğin çoğaldığı yerde zulüm cesaret bulur. Gücü elinde tutanlar bu durumdan cesaret alır. Sınır tanımaz zalimlikler, hukuksuzluklar zirveye çıkar. Buna fırsat vermemek adına ben şu anda kendimi 86 milyon insan adına en sorumlu kişi kabul ediyorum. Bu benim hukuk mücadelem gibi görünmesin. Aslında benim mücadelem bu cennet vatanda Türk milleti adına zalim diye karşı bir mücadeledir" ifadelerini kullanan Ekrem İmamoğlu'nun savunmasının ilk bölümü şöyle:
“Dil söyler kulak dinler, kalp söyler kainat dinler”
"Bu bir diploma davası değildir. Bir Cumhurbaşkanının, Cumhurbaşkanı adayına karşı siyasi bir davaya dönüştürmüş adayını, tabiri caizse devre dışı bırakma mücadelesidir. Dolayısıyla, bu davayı, bu gözle dinlemek ve algılamak gerekir. Ben bugün, Yunus'un sözleriyle, başlamak istiyorum. “Dil söyler kulak dinler, kalp söyler kainat dinler” Dolayısıyla ben, kalben konuşacağım, kalbimden konuşacağım. Sizin de beni Türk milleti adına aynı şekilde kalpten dinlemenizi diliyor ve istiyorum. Bu bir manada bugün burada buluşmamızın ve bulunmamızın sebebi nedir diye baktığınızda aslında ne yazık ki yüce Türk yargısı, bina beğenmiyor, salon beğenmiyor hatta yargıç beğenmiyor. Şu anda o duruma gelmiş bir pozisyondayız. Umuyorum sizin ve sizin gibi, Yüce Türk yargısını temsil eden, hakimlerin başına bu tür olaylar gelmez ama geliyor. Ve ne, enteresandır ki hani katrilyonda bir ihtimalledir ki bu benim, şu anda, son 8 aydır bir tanesi de daha önceden olmak üzere yaklaşık 10-12 ilgili duruşmalardaki değişikliklere baktığımızda da, bu dönemde gerçekten, enteresan bir biçimde Türk yargısı tarihinde, Türk siyaset tarihinde olmayacak uygulamalarla karşı karşıya geliyoruz.
“Gücümün nasıl arttığını, tarif dahi edemem. Çünkü 86 milyon yurttaş arkamdadır”
Ama şunu söyleyeyim. Sessizliğin çoğaldığı yerde zulüm cesaret bulur. Gücü elinde tutanlar bu durumdan cesaret alır. Sınır tanımaz zalimlikler, hukuksuzluklar zirveye çıkar. Buna fırsat vermemek adına ben şu anda kendimi 86 milyon insan adına en sorumlu kişi kabul ediyorum. Bu benim hukuk mücadelem gibi görünmesin. Aslında benim mücadelem bu cennet vatanda Türk milleti adına zalim diye karşı bir mücadeledir. Zalimliğe karşı bu mücadeledeki kararlılığımı da yüce yaradan huzurunda burada ifade ediyorum ve yüce Türk yargısı huzurunda ve sizin huzurunuzda ifade ediyorum ki beni hiçbir güç yıldıramaz. Emin olunuz ki dünden daha güçlüyüm bugün. Yarın bundan daha bir misli güçlü olacağım. Bir sonraki gün daha bir misli güçlü olacağım. Gücümün nasıl arttığını, tarif dahi edemem. Çünkü 86 milyon yurttaş arkamdadır. Onların gücüyle de yol yürüyorum. Biz çok iyi biliyoruz ki devletin meşruiyeti vatandaşının suskunluğunda değil sözünü korkmadan söyleyebilmesinde anlam bulur.
“İşte geleceğimiz bu menzile ulaşmamızla çok güzel olacağına olan inancım her geçen gün daha da artmaktadır”
Çünkü demokrasinin nefesi eleştiridir. Cumhuriyetin kalbi ise vicdanıdır. Biz bu derin vicdana güveniyoruz. 86 milyonun vicdanını, irfanını harekete geçirmek için de sonsuz mücadele ettim, etmeye devam edeceğim. Cumhuriyetimizin en büyük düşmanı farklı düşünenler değil düşünmekten vazgeçenlerdir. Düşüncesini bir kişiye tabi kılan ve boyun eğenlerdir düşmanı cumhuriyetinin. Çünkü düşünmeyen bir toplum önce adaletini, sonra özgünlüğünü, en sonunda da hafızasını kaybeder. Ben binlerce yıllık devlet geleneğine sahip bu topraklarda hafıza kaybına asla müsaade etmeyecek insanlardan birisiyim. Bu durum devletin, milletin varlığı ve geleceğinin olmamasıdır. Bu devletin ben açıkçası devletin, milletin birliği, beraberliği ve bekası için mücadelenin kutsallığına inanan birisiyim. Bu kutsallık çerçevesinde de yoluma devam edeceğim. Vazgeçilmez mücadelemiz Türkiye Cumhuriyeti devletinin ilelebet yaşaması güçlü bir demokrasi ile taçlanması ve adaletle bütünleşmesidir. Geçtiğimiz günlerde yaşadığımız bütün olaylar dediğim gibi benim için sadece ve sadece mücadele gücümü arttıran hamlelerdir. İşte geleceğimiz bu menzile ulaşmamızla çok güzel olacağına olan inancım her geçen gün daha da artmaktadır.
“Siyasetin gücüne adalet erkini tereddütsüz teslim edenleri suçluyorum”
Konuşanı, eleştireni, fikrini söyleyeni sabahın karanlığında, gün doğmadan gözaltına alıp hapse atabilirler. Beni ve birçok arkadaşımı bu anlamda hukuksuzca hapiste tutsak edebilirler. Tehdit altında onlarca soruşturma masumiyet karinesi ihlaline tabi tutabilirler ama susmayacağımızı, sesimizin daha gür çıkacağını ve cesareti de hep birlikte büyüteceğimizden hiç kimsenin kuşkusu olmasın. Böyle bilinsin. Ve burada suçlamaya geldim. Suçluyorum. Adaletsizliği suçluyorum. Milleti aldatanları, yargıyı siyasetin aracı haline getirenleri suçluyorum ki bir an dosya ile ilgili de nasıl aldatma unsurlarını harekete geçirdiklerini tek tek ifade edeceğim. Siyasetin gücüne adalet erkini tereddütsüz teslim edenleri suçluyorum. Bu suçu işleyenlerin de mutlaka hukukun önünde hesap vermesi gerektiğine yüzde yüz inanıyorum. Ve bu adaletsizliğe imza atan, adaletsiz uygulamalara imza atan kişilerin de bu salonlarda adil yargının olduğu günlerde çatır çatır hesap vereceği günlerin de çok yakın olduğunun altını çizmek istiyorum. Onun için susmamanın, kimsenin susturulmamasına müsaade etmemenin de bugün bir vatan hizmeti, bir millet hizmeti, bir gelecek hizmeti olduğunun da farkındayım.
“Bu ülkede hukuk artık hukukun kendi akışıyla da işlemiyor. İktidarın ihtiyaç duyduğu sonuçlara göre şekillendiriliyor”
Bu bugün konuşmazsak ülkemizi çok daha zor günler bekliyor. Bunu bilesiniz. Milletimiz adına hakikati konuşmak kesinlikle sonsuz kararlılığım ve vazifemdir. Bu ülkede hukuk artık hukukun kendi akışıyla da işlemiyor. İktidarın ihtiyaç duyduğu sonuçlara göre şekillendiriliyor. Bakın son zamanlarda yaşanan tablo bile tek başına gerçekten ibretliktir. Şimdilik kısaca değiniyorum. Ahmak davasında, 19 Mart sürecinde, diploma davasında, diplomanın iptalini idari mahkeme sürecinde, Beylikdüzü davasında, yani yakın zamanda adımın geçtiği her ceza davalarında inanın şaka değil gerçek üstüne basa basa söylüyorum. Adımın geçtiği tüm ceza davalarında hakimleri geri değiştirdiler. Bu çok enteresan. Gerçekten sizin mesleğinizi korumak için bunun altını çiziyorum sayın hakim sizin mesleğinizi korumak, adalet mülkün temelidir. Yani adalet devletin hizmetindedir, devletin temelini oluşturur. Bu duygu için, bu kavram için mücadele ediyorum. Siyasete tabi değildir. Yani siyasete mi tabisiniz, millet adına karar vermek için mi buradasınızın aslında ispatını hep beraber yapmak durumdayız, yapmak zorundayız. Bu bakımdan İBB soruşturmasına bakacak heyetin yeniden kurulması açıkçası bütün bunlar gerçekten, adil yargılama hakkının ayrılmaz parçası olan doğal hakim ilkesinin nerede kaldığının da bir, işareti, sorulması gereken bir sorusu olarak, ifade etmek isterim.
“Bu dosya her kritik aşamasında yeni bir el tarafından yönlendiriliyor olması büyük bir tehdittir. Öyle bir dava olmaz. Yani maç arasında hakem değiştirilmez”
Sayın Hakim bu davanın hakimi sizsiniz ve siz de bu dosyaya yeni atandınız. Bu gerçek bile tek başına şunu göstermektedir. Gerçekten bu doğal akışında ilerleyen bir süreç değildir. Sizin için de kolay bir durum olmayacak. Bunun da farkındayım. Ama buradan başka bir göreve gönderilen hakim için hiç kolay bir durum değil. Zan altında bırakıldığı bir ortam yaratılmıştır ve açıkçası benim de adil yargılanma hakkımın elimden, elimden alındığını ifade ediyorum. Bu dosya her kritik aşamasında yeni bir el tarafından yönlendiriliyor olması büyük bir tehdittir. Öyle bir dava olmaz. Yani maç arasında hakem değiştirilmez. Sayın Hakim ben size ve makamınızda elbette en üst seviyede saygı duyuyorum. Hayatta en sevmediğim şey ön yargılı olmaktır. Annem, babam burada doğduğum andan itibaren ben hiç kimseye ön yargılı gözlerle bakmadım. Hayatta kimseyle kavga etmedim. Kimseyle kavga etmediğim gibi çocukken diyorlar hiç kavga etmedin mi? Vallahi etmedim. Ne kimseye dayak attım ama kimseden de dayak yemedim. Arkadaşlarım da burada. Öyle bir derdim hiç olmadı yani. Benim derdim suhuletle ortamı mümkün olduğu kadar güzel bir hale getirebilmek oradan doğru bir kararın çıkabilmesini sağlamaktır..."
Bu sebeple bu davanın benim nezdindeki ismi diploma da sahtecilik, evrak sahteciliği davası değil Ekrem İmamoğlu'nun Cumhurbaşkanlığı adaylığının engellenmesi davasıdır. Tekrar ediyorum. Ekrem İmamoğlu'nun Cumhurbaşkanlığı adaylığının engellenmesi davasıdır. Demokrasiye, seçme ve seçilme hakkına, milletin iradesine, Türkiye'nin geleceğine böyle zorlama bir kararla el konulmaya çalışması ne beni ne de milletimizi şaşırtmıyor. Milletçe bu absürt günleri hep beraber aşacağız" sözleriyle savunmasını sürdüren İmamoğlu, savunmasına şöyle devam etti:
“Buna alet olan herkes günü geldiğinde adil yargı huzurunda hesap verecek”
"Mikroskopla baktılar, doğduğum günden bugüne analiz ediyorlar, her şeyime baktılar ama bir kavgamı bulamadılar. Bir husumetimi bulamadılar. Sadece birtakım insanları zorlayarak iftiracı yaptılar ya da yalancı tanık yaptılar ya da görünmeyen tanık haline, gizli tanık haline getirdiler. Onun için ben kendime güveniyorum. Bu manada sizin kişiliğinizle de devletin makamıyla da benim hiçbir derdim yok. Bunu böyle bilmeniz istiyorum. Ama sorun nettir ve bu sorumu bütün Türkiye duyacaktır. Bütün evraklarımın, yaptığım bütün işlemlerin, sunduğum bütün belgelerin tek tek gerçek olduğunu, sahte olmadığını ispat edersem bunu sağlarsam siz bu baskı altında, bu atmosferde gerçekten bağımsız bir karar verebilecek misiniz? Ben bu soruyu aldım buraya koydum. Ben burada sadece kendim için değil Türkiye'de görevini doğru yapmaya çalışan tüm hakimler için aslında bu soruyu soruyorum. Ve bilinsin ki hakim değiştirerek adalet değişmez. Savcı terfi ettirilerek gerçek asla gizlenemez. Bugün gizlersiniz yarın açığa çıkar. Operasyonlarla milletin iradesi asla ve asla esir alınamaz bu memlekette. Tehlikeli bir soru soracağım. Su içebilir miyim? Tabii usulsüz yargılamayla hareket edenlere, yargı yetkisini bağımsız bir şekilde hareket edemeyen hale getirenlere buradan söylüyorum. Siz beni adalet adına yargılamıyorsunuz. Hukuka aykırı hareket ediyorsunuz. Bunlar bir avuç insan. Ben bu insanlara bir avuç insan diye ifade ediyorum ve bir avuç muhteris diye ifade ediyorum onları. Liyakat ile değil bir kişiye sadakatle yargılamaya çalışıyorsunuz. Aman nafile. Ben sizi bu hamleleri yapanları yüce Türk milleti adına yargılıyorum. Buna alet olan herkes günü geldiğinde adil yargı huzurunda hesap verecek.
“Evet diplomam anamın ak sütü kadar helaldir. Yasaldır, meşrudur. Kimsenin hakkını yemedim. Hiçbir evrakta sahtecilik yapmadım”
Ben dik dururum. Millet dik durur. Hukukta er ya da geç yerini bulur. İşte bugün bunun için buradayım. Bu savunma ve savunmalarım milletimiz adınadır. Çocuklarımız, gençlerimiz ve geleceğimiz adınadır. Sayın hakim üzülerek ifade ediyorum ki bugün bir kez daha Türkiye'nin gelmiş geçmiş en absürt, en saçma, en uydurma davasındayız. Diplomam iptal edilerek yapılan hukuksuzluğa bu sefil iptal kararına altlık oluşturmak için açılan davadayız. Neymiş? Evrakta sahtecilik yapmışım. Tam bir iftira, kumpas. İçi yalanlarla, çarpıtmalarla ve aldatmalarla dolu bir iddia. Savcılığın akıl almaz, zorlayıcı, diplomayı iptal edin yazısıyla bu işlemi hukuksuzca yetkisiz bir şekilde yaparak İstanbul Üniversitesi tarihine kara leke olarak geçen rektörlük ve yönetim kurulunun başlattığı sürecin desteklenmesi için ayakta zor duran bir iş çünkü ona bir destek lazımdı. Desteklenmesi için uydurulan davada bir aradayız. Türkiye'nin bütün saygın hukukçularına, tecrübeli hakimlerine, profesörlerine benim diplomamı sorarsanız size vereceği yanıt tektir. Evet diplomam anamın ak sütü kadar helaldir. Yasaldır, meşrudur. Kimsenin hakkını yemedim. Hiçbir evrakta sahtecilik yapmadım. Devletin üniversitesinin açtığı kontenjana, verdiği gazete ilanına başvurup hak kazandım. Bu sebeple devleti ve kurumlarını inkara varan ve sadece 19 yaşındaki Ekrem'i yargılamaya kalkan, 19 yaşında. Geri sardı. Dünyayı geri sardı. 35 yıl öncesine, 15-19 yaşındaki Ekrem'i yargılamaya kalkan bu suçlamaları kabul etmiyorum, şiddetle reddediyorum. Hatta bu suçlamaları yapanlar ve diplomamı iptal etmek girişimi içinde olanlara karşı sonsuz mücadele ile hakkımı arayacağımı buradan ilan ediyorum. Devlet geleneğimizin özellikle devlet geleneğimize, devletin devamlılığı esasına, kurumların saygınlığına sürülen bir kara lekenin bütün aktörleriyle bu dünyada yargı önünde, adil yargı önünde çatır çatır konumum ne olursa olsun, nerede olursam olayım hesap soracağımı, yarın öbür dünyada yüce Allah'ın huzurunda hesaplaşacağımı buradan ilan ediyorum.
“Ekrem İmamoğlu'nun Cumhurbaşkanlığı adaylığının engellenmesi davasıdır”
Bütün Türkiye'nin de bildiği gibi burada bulunmamızın yegane sebebi milletimizin bana verdiği Cumhurbaşkanı adaylığı görevidir. Öylesine bir adaylık değildir. 2 milyon Cumhuriyet Halk Partisi'nin üyesi ve milyonlarca halkımızın sandığa gelip oy kullanması, 15,5 milyon insanın oy kullanarak sonrasında da 25 milyonu aşan insanın imzayla destek verdiği bir süreçle dünya tarihinde olmayacak bir şekilde Cumhurbaşkanı adaylığı görevimdir bütün sebebi. Bu sebeple bu davanın benim nezdindeki ismi diploma da sahtecilik, evrak sahteciliği davası değil Ekrem İmamoğlu'nun Cumhurbaşkanlığı adaylığının engellenmesi davasıdır. Tekrar ediyorum. Ekrem İmamoğlu'nun Cumhurbaşkanlığı adaylığının engellenmesi davasıdır. Demokrasiye, seçme ve seçilme hakkına, milletin iradesine, Türkiye'nin geleceğine böyle zorlama bir kararla el konulmaya çalışması ne beni ne de milletimizi şaşırtmıyor. Milletçe bu absürt günleri hep beraber aşacağız. Şaşırtmıyor çünkü her şeyi yaptılar. Kaybettikleri seçimi iptal ettiler. Kaybettikleri seçimi uydurarak yalan konuşarak, iftira ederek, hırsızlar diyerek, sandıklarda teröristler var diyerek iptal ettiler. Bir kişiye soruşturma açılmadı, bir kişi yargılanmadı ama millet 13.600 oyu 806.000 oya taşıyarak tokat gibi bir yanağından değil iki yanağından şırak diye tokat gibi yüzüne vurdu. Onun için bu millet şaşmaz. Bu absürt günleri aşacağız. Her türlü zorluğu çıkardılar. Ben binlerce denetleme geçirdim, binlerce. Her türlü zorluğu, her türlü engellemeyi yaşadım. Onun için, kendimi dünyanın en korkusuz insanı görüyorum. Tarihteki en korkusuz insan.
“Bir avuç muhtelise bu milletin vicdanı ve adil yargı çatır çatır hesap soracak”
Kime karşı? Kötüye karşı. Kime karşı? Zalime karşı. Kime karşı? Zalimliğe karşı. Kime karşı? Adaletsiz olan herkese karşı. Bugünü yaşayan, bu süreci takip eden özellikle geleceğimiz sevgili çocuklarımız ve gençlerimiz asla ve asla bu tezgahın içinde olanları affetmeyecek. Herkes evindeki çocuk ondan hesap soracak. Burada bulunan, bulunmayan, bu kararın içinde olan, olmayan herkes hesap soracak. Çünkü ben onlar için mücadele ediyorum. Bu sürecin içinde olanlar kendi evlatlarının dahi yüzüne bakamayacak. 19 yaşındaki bir gence 35 yıl sonra bir kişi istedi diye bir kişi bir bedel ödettirmeye kalkan bir avuç muhterise bu milletin vicdanı ve adil yargı çatır çatır hesap soracak. Hep birlikte davaya iddia makamının sahtecilikle ilgili absürt tarifine geri dönelim. İddianame dosyasının öyle bitiş paragrafları var ki bir türlü noktayı koyamıyor. Ben hayatımda bu kadar virgülle sayfalar aktarılan bir tarif görmedim. Noktayı koyamıyor. Çünkü uyduruyor. Somut bir belgeye dayandıramıyor çünkü yok. Yazıktır. Tüm kurumları dönüyor, dolaşıyor ama bir tane sahte bir belge, evrak bulamıyor. İddianamedeki ifadeler ve onlarca paragrafla izah edilenler şimdi Türkiye'nin gündeminde olan iddianame gibi mışlarla, muşlarla dolu ve aynı zamanda zannediyorum, görmüştüm, duymuştumun ötesine geçemiyor. Hatta yazılanı, çizileni çarpıtarak yalanla ifade etme gayretine düşüyorlar.
"Yüce Türk yargısının namusunu kurtarın"
Bu yüz karası iddianamenin düzenlenmesi Türk yargısının itibarını zedelemektedir. Bu işi bir an önce kapatın, bir an önce bitirin. Size tavsiyemdir Sayın Hakim. Yüce Türk yargısının namusunu kurtarın. İşte bütün bu söylediğim çerçevede elinizdeki dosyada sahte evrak da yoktur, evrak sahteciliği de yoktur. Bu arada bu absürt davada dört taraf var. 19 yaşındaki ben, hala 25 yaşında gösteriyorum. Enerjim yüksek yani değil mi? Bir de Amerikan Üniversitesi, eski adıyla University of Northern Cyprus, İstanbul Üniversitesi ve YÖK. Ama en sefil olan şu ki suçlanan ve cezalandırmak istenen ben. Hem de 19 yaşındaki ben. 19 yaşında"
“Anlatırım kriz vardı. İş hayatının içindeydim Sayın hakim. O mu dikkatinizi çekti sadece bu dosyada"
Duruşmanın Hakimi İmamoğlu’nun savunması sırasında araya girerek soru sordu. Hakim ile İmamoğlu arasında geçen diyalog şöyle:
Hakim: “Araya girerek bir şey sorabilir miyim? Hatta şimdi 19 yaşındaki Ekrem İmamoğlu'nun bir dilekçesi var. İstanbul Üniversitesi Rektörlüğü'ne yazmış. Bu yatay geçişle ilgili”
İmamoğlu: “Hepsini arz edeceğim”
Hakim: “Yatay geçiş yapmak istiyorsunuz. Ekonomik durumum iyi olmadığından ve öncelikle İstanbul Üniversitesi'nde okumak istediğimden diye bir gerekçe yazmışsınız"
İmamoğlu: “Geleceğim ona Sayın Hakim”
Hakim: “Ekonomik durumunuz iyi değil miydi o dönemde?"
İmamoğlu: “Anlatırım kriz vardı. İş hayatının içindeydim Sayın hakim. O mu dikkatinizi çekti sadece bu dosyada. Yani bütün dosyada o mu dikkatinizi çekti? İş hayatımı da anlatırım isterseniz.
Hakim: “Böyle belgeleri tek tek okurken, yani o da dikkatimi çekti. Bir de şey de dikkatimi çekti. Yakın Doğu Amerikan Üniversitesi'ne, banka hesabınızla ilgili bir şey de almışsınız bankadan. Sadece bunu açıklamanızı istiyorum onun için sordum.
İmamoğlu: “O bence zurnanın zırt dediği yer. Oraya gelene kadar daha çok şey anlatacağım size. Çok kötü yerden başladınız. Çok kötü yerden başladınız ama. Yani keşke buradan başlamasaydım. Ön yargı oluşturdunuz. Ben de ön yargı oluşmaz da ön yargı oluşturdunuz yazık oldu.
Hakim: “Sadece sordum.
İmamoğlu: “Peki. Sorunuz buysa cevap vereceğim ben size. Vereceğim ben size cevabı. Çok kötü yerden başladınız. Zurna tam böyle zırt dediği yer. Burada dört tane yer var. Hatta bu bile zannediyorum'a girer bu arada. Yani bu dediğiniz zannediyorum'a girer. Ne evraktır ne evrakta sahteciliktir. Bakın zannediyorum'a girer. Gerçekten zurnanın zırt dediği yer”
Hakim: “Evrak sahte demedim zaten”
İmamoğlu: “Tamam da bu soru zannediyorum'a girer. Ben anlatacağım gerçeği de sizin için zannediyorum'a girer”
Hakim: “Benim için bir şeye girmez. Ben sadece okuduğumu size söylüyorum”
"Sizce niye? Cumhurbaşkanı adayı olduğum için olabilir mi acaba?"
İmamoğlu: “Peki. Benim size tavsiyem sorularınızı lütfen iyi düşünün sayın hakim. 27 arkadaşımın hakkında da benzer iddia düzenlenmişken çok enteresan bir şekilde sadece benim dosyamı ayırıyorlar. Diyorlar ki bu arada onların hiçbiri yargılanmasın. Yargılanmasın. Ayırıyorlar. Telaşla benim dosyamı davaya dönüştürüyorlar. Ben de soruyorum. Sizce niye? Cumhurbaşkanı adayı olduğum için olabilir mi acaba? Değil mi? Bu zor bu zor bir soru çünkü. Bu bir kişiyi ilgilendiriyor Saray'da duruyor.
Hakim: “Soruşturmayı ben yapmıyorum”
İmamoğlu: “Tamam”
Hakim: “Ben de size hakim olarak soruyorum”
İmamoğlu: “O zaman oraya iddia makamına soralım acaba. İsterseniz oraya sorabilirim. Usule aykırı bir şey yapmak istemem"
Hakim: “Savunmanıza devam edin”
İmamoğlu: “Peki. Savunmama devam edeyim. Siz de sorularınızı düşünerek sorun.
Devam ediyor...
Kaynak:ANKA