Kılıçdaroğlu: Gelecekte CHP'nin elbette başka liderleri de olacaktır

Kılıçdaroğlu: Gelecekte CHP'nin elbette başka liderleri de olacaktır
CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, partisindeki "değişim" tartışmalarına ilişkin olarak, "Gelecekte bu partinin elbette başka liderleri de olacaktır. O zaman da bugün de ben aynı kalacağım. Bugün CHP lideri olmam ya da...

CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, partisindeki "değişim" tartışmalarına ilişkin olarak, "Gelecekte bu partinin elbette başka liderleri de olacaktır. O zaman da bugün de ben aynı kalacağım. Bugün CHP lideri olmam ya da olmamam hiçbir şeyi değiştirmez. Çünkü biliyorum ki saray saltanatının karşısında halk olarak hep beraber durup, mücadelemizi sürdüreceğiz; otoriter bir yönetimden Türkiye’yi kurtarıncaya kadar. Kazanımlarımızı geriye değil, ileriye taşıyacak değişimi hep birlikte başaracağız. Tüm yoldaşlarımın şunu akıllarından çıkarmamalarını isterim. Ben CHP’nin başında olsam da olmasam da birleştirdiğimiz bu 25 milyonluk demokrasi kitlesi, hakkın yanında duranların kitlesi olacak ama hiçbir zaman bir liderin güdümünde olmayacaktır" dedi.

"CHP lideri olup olmamam hiçbir şeyi değiştirmez"

Partisinin grup toplantısında konuşan Kılıçdaroğlu, genel başkanlık tartışmalarına da değinerek, "Gelecekte bu partinin elbette başka liderleri olacaktır. O zaman da bugünde ben aynı kalacağım. Bugün CHP lideri olup olmamam hiçbir şeyi değiştirmez. Saray saltanatı karşısında hep beraber durup mücadelemizi sürdüreceğiz. Ben CHP'nin başında olsam da olmasam da bu 25 milyonluk kitle hakkın yanında duranların kitlesi olacak ama bir liderin güdümünde olmayacaktır. Bizler, hepimiz değişimin ancak bir parçasıyız. Devrimlerin tek bir lideri olmaz ama her zaman devrime inanmış halklar olur. Biz, CHP'nin her bir neferi, en az 25 milyondan oluşan halkımızla birlikte onların yoldaşı olarak değişime ışık tutmaya devam edeceğiz. Haramilerin saltanatlarını liderler değil halklar yıkmıştır. Bu saltanatın yıkılması da sandığımızdan çok daha yakındır" ifadesini kullandı.

Kılıçdaroğlu'nun satırbaşları şöyle oldu:

Acısıyla, tatlısıyla bir bayramı daha geçirdik. Acısız bir bayramı geçirmek acaba Türkiye Cumhuriyeti Devleti'ne nasip olacak mı diye kafamda hep bir soru işareti var. Deprem hadi diyelim oldu, büyük acılar yaşandı. Ama bazen kendi irademizle haksızlıklara kapı aralıyoruz. Cezaevlerinde düşüncesinden ötürü, ifade ettiği için hapis yatan çok sayıda gazeteci, hak savunucuları, avukatlar, siyasetçiler var. Hiç kimse 21. yüzyılın Türkiye'sinde düşüncelerinden ötürü hapse atılmamalı. Düşünce, özellikle aykırı düşüncelerin ne kadar değerli olduğunu herkesin bilmesi gerekir. Düşünceden, aklımızı kullanmaktan hiç kimse ötekileştirilmemeli, yargılanmamalı. Biz eğer aklımızı kullanabilirsek Türkiye'yi aydınlığa çıkaracağız. Birileri benim gibi düşünmediğin için ben seni hapse atarım derse o ülkede demokrasi olmaz.

Acılar var evet, bayramda da yaşandı bu acılar. Sivas Katliamı'nın 30. yılı. Aydınların, gazetecilerin, şairlerin yakıldığı bir Türkiye asla kabul edilemez. Bir aydının, düşünürün, ozanın, ressamın yakılarak öldürülmesi kadar vahşi bir şey yoktur. Bu bir insanlık suçudur. O ateş hala yüreklerimizde yanıyor. Adaletin sağlanmadığı bir yerde bu ateşler hep yanar. Adaletin sağlanması lazım. İnsanlığa karşı işlenmiş bir suçtur. Bunun zaman aşımının olmaması lazım.

Can Atalay hapiste. 50 günü geçti. Gidiyorsunuz, başvuruyorsunuz, YSK "Aday olabilirsin" diyor. Halkın oylarıyla vekil seçiliyorsunuz, oluyorsunuz. Demokrasinin kuralı işliyor. Tutuklusunuz, hükümlü değil. Dışarıya çıkarmıyorlar sizi. Ben Numan Kurtulmuş'a seslenmek isterim. Bir TBMM Başkanı, haksız yere yasalara, anayasaya aykırı olarak tutuluyor ve kendisi hiçbir girişimde bulunmuyorsa TBMM'nin itibarını ayaklarının altına alıyor demektir. Sayın Kurtulmuş'a tekrar çağrı yapıyorum. Artık TBMM Başkanı karar alırken Saraydan irade almamalı. Saray ne diyecek diye sormamalı. Çünkü o sarayın hakkını, hukukunu değil Türkiye Cumhuriyeti'nin hakkını, hukukunu savunmak zorundadır.

Gezi Davası tutukluları da başlı başına bir dramdır. Tayfun Kahraman, Hakan Altınay, Mücella Yapıcı, Mine Özerden, Çiğdem Mater tam 435 gündür hapiste. Dava açıldığında birisi yurt dışından geldi. Kaçma niyetleri yok zaten, suç işlemediler ki kaçsınlar. Ama tutuklandılar. Şimdi Yargıtay'ın kararını bekliyorlar. Bu kararın bir an önce açıklanması lazım. Onlar da büyük olasılıkla saraydan bekliyor görüş. Bir hakimin, savcının iradesi saraya ipotek edilemez. Osman Kavala tam 2 bin 72 gündür özgürlüğünden mahkum edildi. AİHM kararı var suçsuzdur diye. Türkiye'den iki ayrı mahkeme tahliyesi için karar verdi. İki ayrı mahkeme beraat için karar verdi ama kararları takan kim? Neden içeride? 75 yaşında, 80, 85 yaşında insanlar, eski komutanlar içerideler. İnsanda biraz vicdan, adalet olur. Eğer biz bunları dillendirmezsek siyaseten görevimizi yapmıyoruz demektir. Biz hakkı, hukuku, adaleti savunuyoruz. Adalette çifte standart olmaz.

Merdan Yanardağ, bir televizyoncu, gazeteci, yazar. Niçin içeride? Hangi gerekçe ile içeride? O da 7 gündür tutuklu. Bir komisyon oluşturduk CHP Grubu olarak. Bir gazeteciyi, televizyoncuyu tutuklamak hangi aklın işidir? Önce bekliyorlar hiçbir şey yok, troller devreye giriyor. Suçlamalardan sonra savcılar harekete geçiyor. Tutuklanmaması gereken bir konuda tutuklanma kararı veriliyor. Akıl alacak şey değil. Bunun adı kısacası hainliktir.

Var olan kabineyi Düyûn-ı Umûmiye Kabinesi olarak ilan etmiştim. Bu ülkeyi borç batağına sürükleyenler bir süre sonra batının tefecileri tarafından teslim alındı. Artık onlar ülkeye Hazine ve Maliye Bakanı, Merkez Bankası Başkanı tayin eder hale geldiler. Uluslararası tefeciler artık bakan, başkan atıyorsa çok ciddi bir beka sorunumuz var demektir. Erdoğan kontrol eden değil, artık kontrol edilen kişidir. Uluslararası tefecilerin kontrol ettiği ve yönlendirdiği kişidir. Düne kadar faizi arttırmam diyen kişiye tükürdüğünü yalatmak bu uluslararası tefecilerin görevleri arasında olmuştur. CHP olarak bunları içimize sindiremiyoruz.

Döviz kurundaki bir liralık artışın maliyeti devletin borçlanması açısında 145.5 milyar lira. Bu yükü, 85 milyon insan ödüyor. Doları olanlar, beşli çeteler kazanıyorlar. Onlara şimdilik hiç kimse dokunmuyor.

Hepinizin bildiği gibi CHP, bir tek adam partisi değildir. Cumhuriyetimizin ve partimizin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk'ten bugüne CHP her zaman bir kadro partisi olmuştur. Doğrular, yanlışları olmuştur ama bu hareket her zaman ve her zaman ezilenlerin, sesi duyulmayanların, haksızlığa uğrayanların, adalete susamışların yanında olmuştur. CHP, zulme karşı milyonları kapsayan, kucaklayan çoğulcu bir duvardır. Mustafa Kemal Atatürk gibi saray ve işgal kuvvetlerinin kendisine sunduğu ihtişamlı hayatı elinin tersiyle iterek, idam edilme pahasına uçurumun kenarında yıkık bir ülkeden, genç bir Cumhuriyet'i kurmayı başarmıştır. Örneğin Ecevit, uluslararası tüm tehditlere ve siyasi yaşamını zora sokma pahasına Kıbrıs'a barış harekatı düzenlemiş, Beşparmak Dağları'na Türk bayrağı dikmeyi başarmıştır. Örneğin Deniz Baykal, 1 Mart tezkeresindeki kararlı duruşuyla Türkiye Cumhuriyeti'ni Orta Doğu kaosunun dışında tutmayı başarmıştır.

Bugün, özellikle de son 10 yılda Türkiye giderek büyüyen bir ekonomik krizle karşı karşıyadır. Özellikle aile yapısını temelden sarsmaya başlamıştır. Boşanma davalarının çığ gibi artması bunun en önemli göstergesidir. Yaşadığımız onca sıkıntı yetmiyormuş gibi uygulanan göçmen politikası ülkemizin demografisini değiştirmiş, Türkiye'yi Avrupa'nın sığınmacı deposu haline getirmiştir. İktidar ailesi üyelerinin dış ülkedeki mal varlıklarının ülkenin dış politikasında pazarlık unsuru haline gelmiş olmasıdır. Türkiye bu ve benzeri sorunların kaynağı olan otoriter bir iktidar tarafından teslim alınmıştır. Bunların karşısında CHP olarak sessiz durmamız, klasik politika araçlarıyla klasik muhalefet yapmamız beklenemezdi. Konumum gereği yapılması gerekenleri yapmalıydım. Ne mi yaptım? Asla görüşülemez denilenler ile görüştüm, bir araya gelinmez denilenlerle bir araya geldim. Daha önce görmezden gelinen tüm toplumsal kesimleri helalleşmeye çağırdım. Hiç kimseyi ötekileştirmedim, kin tutmadım. Ülkemizin farklı toplumsal, siyasal, kültürel kesimleriyle bir fincan da olsa kahve içtim. Tüm bunları herkes için hak, hukuk, adalet hedefiyle yaptım. Biz ülkemizin tüm sorunlarının çözümü için sosyal, kültürel, siyasal, ekonomik tüm sorunlarına karşı akılcı çözüm öneriyle vatandaşlarımızın karşısına çıktık. Tüm sorunların çözüm adresi olarak TBMM'yi gösterdik. Eğer bizim hayat görüşümüz haksızlığa karşı mücadeleyse doğru yolda olmanın verdiği haz her şeyden üstündür. Asıl mücadele devrimi, değişimi gerçekleştirdiğimize de haklının yanında kalabilmektir. Ne seçimi aldığımızda haksızlığa karşı mücadeleyi bırakacaktık, ne de seçimi alamadık diye mücadeleyi bırakacağız. Türkiye'yi bu kabustan çıkarmak için yolun sonuna kadar mücadele edeceğiz. Ne ben tek başıma 25 milyon kişiyi bu namuslu davama kattım, ne de tek başına CHP kattı. Ne mutlu bize ki bu 25 milyon kişinin tamamı haksızlık karşısında susmama koalisyonunda olmak istediler. Çünkü onlar mücadelemizin parasız, pulsuz, çıkarsız, namuslu yolun bu olduğunu gördüler. O halde biz doğru yoldayız ve doğru yolda kalmaya ne pahasına olsun devam edeceğiz.

Bizler 25 milyon gibi birçok ülkenin toplam nüfusuna sahip insanla birlikte çıkarsız, parasız sadece ama sadece hakkın yanında olmak için bir araya gelen bir koalisyon kurduysak, başörtülüsü, seküleri, milliyetçisi, Atatürkçüsü bir araya gelebildiysek büyük bir değişimi zaten başlatmışız demektir. Biz, toplum olarak neyin değiştiğine değil, neyin değişmediğine bakarsak hata yapmış oluruz. Değişen şeyler yüzde 20'lerden yüzde 48'lere uzanan kitlelerdir. Değişen şeyler asla görüşülemez denilen cenahlarla görüşmek, ittifak yapmaktır. Bugün bu değişimleri yaparak 25 milyonu davamıza kattık. Yarın 35 milyonu davamıza katacağız. Anlatmaya çalıştığım şu, 25 milyonu bir araya getirmenin başarısının sadece bana yani sadece lidere ait olmadığıdır. Bizler, yani hakkın yanında olanlar, insanların kimliğini, inancını, yaşam tarzını siyaset malzemesi yapmayan 25 milyon kişiyiz biz. Eğer tüm kara propagandaya, yapılan sahtekarlıklara, sermaye gücüne rağmen haksızlığı görüp hakkın yanında yer alabilmişsek bu başarı 25 milyon olarak hepimizindir. Başarıyı tek başına üstlenmem ama bu birlikteliği başarısızlık olarak tanımlarsanız o zaman tek başıma karşınızda dururum. 25 milyona dokundurtmam.

Parti olarak veya bireysel olarak zulmün karşısında haktan, hukuktan, adaletten yana kim bizimle birlikte olmuşsa bu başarı hepimizindir. Açıkça ifade edeyim. Eğer 25 milyona ulaşan bu değişim yeterli değilse, başarısızlık benimdir. Bu sayıyı artıracak yeni değişimleri üretmek görevi de benimdir. Bugünkü görevim 25 milyondan bir kişiyi bile feda etmeden, ülkemin namuslu, vicdanlı, hakkın yanında olan kitlelerin sayısını artıracak süreci yönetmektir.

Gelecekte bu partinin elbette başka liderleri olacaktır. O zaman da bugünde ben aynı kalacağım. Bugün CHP lideri olup olmamam hiçbir şeyi değiştirmez. Saray saltanatı karşısında hep beraber durup mücadelemizi sürdüreceğiz. Ben CHP'nin başında olsam da olmasam da bu 25 milyonluk kitle hakkın yanında duranların kitlesi olacak ama bir liderin güdümünde olmayacaktır. Bizler, hepimiz değişimin ancak bir parçasıyız. Devrimlerin tek bir lideri olmaz ama her zaman devrime inanmış halklar olur. Biz, CHP'nin her bir neferi, en az 25 milyondan oluşan halkımızla birlikte onların yoldaşı olarak değişime ışık tutmaya devam edeceğiz. Haramilerin saltanatlarını liderler değil halklar yıkmıştır. Bu saltanatın yıkılması da sandığımızdan çok daha yakındır.