Nazım Hikmet 122 yaşında!

Nazım Hikmet 122 yaşında!
Komünist şair Nazım Hikmet'in 122. doğum günü. Peki, Nazım Hikmet kimdir? Nâzım Hikmet Ran, Türk edebiyatının önemli şair ve yazarlarından biridir. 15 Ocak 1902 tarihinde Selanik'te doğan Nâzım Hikmet'in ailesi, babası Hikmet...
Komünist şair Nazım Hikmet'in 122. doğum günü. Peki, Nazım Hikmet kimdir? 

Nâzım Hikmet Ran, Türk edebiyatının önemli şair ve yazarlarından biridir. 15 Ocak 1902 tarihinde Selanik'te doğan Nâzım Hikmet'in ailesi, babası Hikmet Bey'in Osmanlı Hariciyesi'nde çeşitli görevlerde bulunmuş Nâzım Paşa'nın oğlu, annesi Celile Hanım'ın ise Enver Paşa ile Leylâ Hanım'ın kızıdır. Annesi Celile Hanım, aynı zamanda ilk kadın ressamlarımız arasında anılan kültürlü bir kadındır.

Nâzım Hikmet'in küçük yaşlardan itibaren edebi yetenekleri fark edilir. İlk eğitimini annesinden ve mevlevi şairi olan büyükbabası Nâzım Paşa'dan alır. On bir yaşında yazdığı ilk şiiriyle dikkatleri üzerine çeker. Orta öğrenimini Galatasaray ve Nişantaşı Sultanileri'nde tamamlar. 1915 yılında Bahriye Mektebi'ne giren Nâzım, 1918'de ilk kez bir dergide şiiri yayınlanır. Ancak, İstanbul'un işgaliyle birlikte şiirleri yurtsever nitelikte olmaya başlar.

Tahir olmak da ayıp değil Zühre olmak da

hattâ sevda yüzünden ölmek de ayıp değil,

bütün iş Tahirle Zühre olabilmekte

yani yürekte.

Bahriye Mektebi'nden üç ay kala bir hastalık nedeniyle ayrılan Nâzım Hikmet, Anadolu'ya geçer ve Ankara Hükümeti'nin görevlendirmesiyle Bolu'da öğretmenlik yapar. Daha sonra iki kez Moskova'ya gider; birincisi ihtilali tanık olarak, ikincisi ise küreğe konulma cezasının ardından zorunlu bir göçmenlik sürecinde. Bu dönemde Doğu Emekçileri Komünist Üniversitesi'nde eğitim alır.

Ben diyorum ki ona:

- Kül olayım

Kerem

gibi

yana

yana.

Ben yanmasam

sen yanmasan

biz yanmasak,

nasıl

çıkar

karan-

-lıklar

aydın-

-lığa..

1928'de Türkiye'ye dönen Nâzım Hikmet, ceza Yasası'ndaki değişiklik nedeniyle kısa bir süre cezaevinde kalır ancak serbest bırakılır. Eserleri çeşitli gazete ve dergilerde yayınlanır, kitapları basılır. Politik ve entelektüel faaliyetlerde aktif bir rol alır. Ancak, Nâzım Hikmet'in etkileyici gücü, onu sık sık gözaltına alınmaya ve yargılanmaya götürür. Düzmece davalarla geçen on yedi yılının ardından, 1950 yılında ulusal ve uluslararası düzeyde düzenlenen kampanyalar sonucunda çıkarılan Genel Af Yasası ile serbest kalır.

Ancak, yaşamına yönelik komplolar nedeniyle tekrar yurtdışına çıkmak zorunda kalır. Yıllarca süren göçmenlik döneminde, ölene kadar yurduna, halkına, ve sevenlerine özlem dolu şiirler yazar. Nâzım Hikmet Ran, Türk edebiyatının öne çıkan isimlerinden biri olarak, hem şiirleriyle hem de politik duruşuyla hatırlanmaktadır.

Nazım Hikmet'in aşk hayatı

Nâzım Hikmet'in aşk hayatı, onun özel yaşamındaki karmaşık ve duygusal yönlerinden biridir. Şair, hayatı boyunca farklı ilişkiler yaşamış ve birçok aşkıyla anılmıştır.

İlk evliliğini 1925 yılında müzisyen Nükhet Esen ile yapmıştır. Ancak bu evlilik kısa süre sonra sona ermiştir. Nâzım Hikmet, ardından 1932 yılında oyuncu Münevver Andaç ile ikinci evliliğini gerçekleştirmiştir. Bu evlilik de kısa sürmüş ve boşanma ile sonuçlanmıştır.

Şairin en bilinen aşklarından biri, ressam İlhan Berk'in kızı Piraye Hanım ile yaşandı. Piraye Hanım ile olan ilişkisi, hem aşk mektuplarına hem de meşhur "Piraye Mektupları"na konu olmuştur. Ancak Nâzım Hikmet, politik nedenlerle hapishaneye girdiğinde, bu ilişki de zorlu bir sürece girmiştir.

Seni düşünmek güzel şey,

ümitli şey,

dünyanın en güzel sesinden

en güzel şarkıyı dinlemek gibi birşey...

Fakat artık ümit yetmiyor bana,

ben artık şarkı dinlemek değil,

şarkı söylemek istiyorum...

Daha sonra Nâzım Hikmet, Vera Tulyakova ile tanıştığı Sovyetler Birliği'nde bir ilişkiye başlamıştır. Bu ilişki, şairin uzun yıllar süren yurtdışında geçen dönemlerinde devam etmiştir.

Nazım, Vera’ya çılgınca aşık olduğu için onun kocasıyla gittiği tatil köyüne haber vermeden gelir. Vera’yı uzaktan gölge gibi takip eder. Şiirler yazar. Sonuçta Vera da Nazım’ın sevgisinden ikna olur. Kocasından ayrılır, 1960’da evlenirler. Tabii öncesinde Nazım da doktor Galina’dan ayrılmıştır.

Nazım, Vera’yla evlendikten üç yıl sonra da, 3 Haziran 1963’te hayata gözlerini yumar. Nazım’ın bu çılgın aşk hayatını özetlediğimiz yazımıza yine onun aşk anlayışını anlatan satırlarıyla son verelim:

“Karımdan, sanattan, tabiattan, insanlardan, idealimden tut da kanaryama kadar her şeye doludizgin aşık oluyorum ve çok şükür aşığım… Bana öyle geliyor ki, bir tek insana, yüz milyonlarca insana, bir tek ağaca, bütün bir ormana, bir tek düşünceye ve fikre aşık olmadan yaşamak, yaşamak değildir...”

"Adını saatime kazıdım Piraye" hikayesi ve Vera iddiası

Nazım Hikmet 1948 yılında Piraye ile bir mektup aracılığı ile ayrılır. Bunun sebebi de dayısının kızı Münevver'dir. Üvey oğlu Mehmet Fuat'a “karı-kocalık ilişkisi yaşayamadıkları” için zaten fiilen bitmiş olan bu ilişkiyi sonlandırmak istediğini belirtir.

Senin adını

Kol saatimin kayışına tırnağımla kazıdım.

Malum ya, bulunduğum yerde

ne sapı sedefli bir çakı var,

(bizlere âlât-ı katıa verilmez),

ne de başı bulutlarda bir çınar.

Belki avluda bir ağaç bulunur ama

gökyüzünü başımın üstünde görmek

bana yasak...

Burası benden başka kaç insanın evidir?

Bilmiyorum.

Ben bir başıma onlardan uzağım,

hep birlikte onlar benden uzak.

Nâzım Hikmet, hayatının büyük bir kısmını cezaevinde geçirdiği için aşk hayatındaki ilişkilerde zorlu sınavlardan geçmiştir. Ancak bu zorluklar, onun eserlerine derinlik katmış ve aşk, özlem ve ayrılık gibi temaların sıkça işlendiği şiirlerine yansımıştır.

Nâzım Hikmet'in aşk hayatı, hem şiirlerinde hem de yaşamında, duygusal karmaşıklıklar ve aşkın çeşitli yönlerini yansıtan bir iz bırakmıştır. Aşkın tutkulu, acılı, umutlu ve hüzünlü yanlarını işleyen şair, edebiyat tarihinde kendine özgü bir yer edinmiştir.

Nazım Hikmet ve 'Ceviz Ağacı' efsanesi

Cem Karaca’nın unutulmaz şarkısı “Ceviz Ağacı”nın hikayesine, sözlerin şairi Nazım Hikmet Ran hakkında sürekli paylaşılan bir şehir efsanesi eşlik ediyor. Birçok internet sitesinde yıllardan beri paylaşılan hikaye şöyle:

“Nâzım, Gülhane Parkı’ndaki bir ceviz ağacının altında sevgilisi ile buluşmak üzere randevulaşır. Buluşacakları gün Gülhane Parkı’na gider ve ceviz ağacının altında beklemeye başlar, tam bu sırada polisler de orada devriyeye çıkmıştır. O dönemlerde Nâzım Hikmet arananlar listesinde olduğu için polislerden gizlenmek durumunda kalır ve bu ceviz ağacına çıkar. Nazım Hikmet ağacın tepesindeyken sevgilisi Piraye gelip her şeyden habersiz ceviz ağacının altında beklemeye başlar. Polislerden dolayı aşağıya seslenemez ve çaresiz çıkarır kalemi, kâğıdı ceviz ağacının tepesinde başlar yazmaya; yediden yetmişe herkesin dilinde pelesenk olan şiirini.”

İddia doğru değil. Nazım Hikmet Ran, “Ceviz Ağacı” şiirini 1957’de Bulgaristan’nın Balçık kentinde kaçakken kaleme aldı. Şiirle ilgili yorumlar, şiirin bir aşk hikayesi değil, memleket özleminden esinlendiği yönünde.

Başım köpük köpük bulut,

içim dışım deniz,

ben bir ceviz ağacıyım Gülhane parkında,

budak budak, serham serham ihtiyar bir ceviz.

Ne sen bunun farkındasın, ne polis farkında.