Suat Özçağdaş: 'Ülkemiz, afetlere karşı kayıtsız bir yönetimle karşı karşıya'

Suat Özçağdaş: 'Ülkemiz, afetlere karşı kayıtsız bir yönetimle karşı karşıya'
CHP Genel Başkan Yardımcısı Suat Özçağdaş, Türkiye'nin rant odaklı uygulamalarla afetlere hazırlıksız hale getirildiğini belirtti. Özçağdaş, Afet sonrasında harcanan paraların önlenebilir olduğunu ifade etti.

(ADANA) -CHP Genel Başkan Yardımcısı Suat Özçağdaş, "Afet sonrasında yapılacak çok iş var. Ama aslında kentleri dirençli kentler haline getirebilirseniz sonrasında afet arama-kurtarma, yeniden yapılandırma gibi işlere bu kadar büyük paralar harcamazsınız. Fakat Türkiye'deki organize suçlar cenneti haline dönüşmüş, rant cenneti haline dönüşmüş ve bunu asla önleme derdinde olmayan; tam tersine yapı kayıt belgesi ve benzeri uygulamalarla kentleri ölüme yatırmış bir iktidar var" şeklinde konuştu.

Suat Özçağdaş, Adana'da gerçekleşen "Her Çocuğun Hakkı: Dirençli Kentler Sağlıklı Yaşam ve Çevre" konulu panelde düşüncelerini paylaştı. İşte Özçağdaş'ın ifadelerinden bazı önemli noktalar:

"Türkiye maalesef insanlarını, çocuklarını, gençlerini yeterince koruyamayan bir ülke. Çocukların hakları, evrensel anlamda insan haklarının bir parçası. Türkiye'nin de taraf devlet olarak taahhüdü olan bir konu bu. İmzaladığımız uluslararası sözleşmeler var. Maalesef çocuklarımızı ölümlerden, yaralanmalardan, erken yaşta evlilikten, sömürüden kurtaramıyoruz.

"Bakanlar sadece bakıyor, görüyor değiller"

Bizzat MEB eliyle kurulmuş olan MESEM'lerde dört gün işte, bir gün okulda saçmalığıyla geçen yıldan bu yana 14 tane çocuğumuz vefat etti. Bu herhangi bir demokratik bir ülkede minimum seviyede siyasi etikten nasibini almış bir Milli Eğitim Bakanı olmuş olsaydı çoktan istifa etmiş olurdu. Tıpkı 18 kez ziyaret ettikleri halde sorunu çözemeyen, Sıla bebeği göz göre göre bir başka ailenin çok küçük yaşta çocuklarına emanet edildiğini bile bile kurtaramayan Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı'nın istifa edeceği gibi. Ya da Narin örneğinde olduğu gibi, Mattia Ahmet Minguzzi örneğinde olduğu gibi sorunun çözülemediği ve hiçbir şey yapamayan ama "Türkiye bir hukuk devletidir" demekten başka bir guguk kuşu misali başka hiçbir sözü olmayan Adalet Bakanı'nın durumunda olduğu gibi. Bakanlar yalnızca bakıyorlar, görmüyorlar. Oysa Türkiye'nin sorunları var, görmemiz gereken meseleler var, derin toplumsal konular var, yaşadığımız sorunların kök nedenleri var.

"YÖK'ü Kapatacağızİktidar olunca yok olacakBu yetersizlikler iktidarı,Hatay halkınısolunum yolu hastalıklarına maruz bırakmış Bir iktidar var"

Bir çocuk sadece okula gidip gelmez. Bir çocuk bir çevrenin içine doğar. Bu çevrenin içinde yaşar. O çevrenin sosyoekonomik gelişmişlik düzeyi, o çevrenin yaşanabilirlik standartları, o çevrenin dirençli kent olma özelliği ya da olmama özelliği o çocuğun yaşam süresini de refah seviyesini de geleceğini de etkiler. Okul sağlığı ve afet sonrası sağlıklı yaşam Türkiye'nin üzerinde çok çalışması gereken bir konu. Güvenilir şehirler, afete dayanıklı okullar çalışmamız gereken bir konu. Deprem sonrası eğitimin durumu, çocukların psikososyal destek alması konuşmanız gereken bir durum. Sağlıklı ve mutlu okul binaları konuşmamız gereken bir konu. Temiz bir çevre, nefes alınabilir, sağlıklı bir soluma yapabileceğiniz bir çevre. Hatay'a gidin, isterseniz bakalım. Soluk almanız bile mümkün değil. Bu yeteneksizlikler iktidarı Hatay halkını solunum yolu hastalıklarına mahkum etmiş bir iktidar. Her yer asbest, toz, duman...

"Kentleriölüme terk etmişBir yönetim var"

Afet sonrasında yapılacak çok iş var. Ama aslında kentleri dirençli kentler haline getirebilirseniz sonrasında afet arama-kurtarma, yeniden yapılandırma gibi işlere bu kadar büyük paralar harcamazsınız. Fakat Türkiye'deki organize suçlar cenneti haline dönüşmüş, rant cenneti haline dönüşmüş ve bunu asla önleme derdinde olmayan; tam tersine yapı kayıt belgesi ve benzeri uygulamalarla kentleri ölüme yatırmış bir iktidar var. Ve bugün yaşadığımız her depremden, her selden, her afetten sonra yaşadığımız işler, aslında iktidarın zamanında almadığı tedbirlerin de bir sonucu. Bu iktidar utanmadan, sıkılmadan deprem bölgesinde yaşayan yurttaşlarımıza, "Bir yıl içinde konutlarınıza geçeceksiniz" dedi. Aradan iki buçuk yıl geçti, hala sadece yüzde 45. O da bitenler, henüz yerleşme o kadar da değil. Dolayısıyla afetlere karşı önlem alınmayan bir ülkede sonradan milyarlarca dolar para harcayarak ve o bölgedeki insanları büyük sağlık sorunlarıyla karşı karşıya bırakarak var olan çevre değerlerini yok eden anlayışı bütün bunlar karşı karşıya olduğumuz sorunlar. Ve ülkemizi afetlere karşı önlem almayan, politika üretmeyen ve hepimizi ölüme terk eden bir anlayış şu anda yönetiyor.

"Deprem bölgesindeki çocuklar, okullarına göçettiler"

Bu bölgedeki çocuklarımız hala düzgün sağlık hizmetinden yoksunlar. Çocuklara 21 metrekarelik konteynırlarda iki kardeş, üç kardeş, dört kardeş bir masanın üzerinde birlikte ders çalışma şansları bile yok. Hatay budur. Çocuklara verilen ulaşım hizmetleri, çoğu yerde alındığından çocukların okula gidip gelmesi bile mümkün değildir. Ve daha kötüsünü de söyleyeyim; halihazırda Hatay'ın çok önemli okulları kamu kurumları tarafından işgal etmiş durumdadır. Okulları çocuklara vermeniz lazım. Sizin koruma altına almanız gereken, hayatına döndürmeniz gereken, geleceğe yatırım yapmanız gereken bir numaralı yaş grubu çocuklar değil mi? Bu utanmaz adamlar çocukların okuluna çöktüler. Hatay'da, Adıyaman'da, Malatya'da, Kahramanmaraş'ta çok sayıda okulla ilgili sorun var. Hatay'da 180 bin yurttaş, 180 konteynır kentinde, 80 bin öğrenci konteyner sınıflarında yaşam mücadelesine devam ediyor. Adıyaman'da sekiz prefabrik bir konteyner okulda eğitim sürüyor, 13 bin 800 öğrenci taşımalı eğitime devam ediyor. Malatya'da 77 bin kişi konteyner kentlerde yaşamaya devam ediyor. Çocuklar bu planlanan 2 bin 200 derslikten sadece 857'si tamamlandı. Kahramanmaraş'ta 356 okul kullanılmaz hale geldi. Beş konteyner okulda eğitim devam ediyor. Adana'da hasar gören 35 okulun durumu kamuoyundan gizleniyor. Bazı riskli binalarda eğitim devam ediyor.

"Okulları, bahçelerini ek binalarla doldurarak gündüz çocuk hapishanelerine dönüştürdüler"

Dolayısıyla süreç maalesef dirençli kentler anlamında çok büyük sorun. Oysa okulların kamunun en dirençli binaları olması lazım. Öyle olacak ki afet olduğunda belki her şey yıkılacak ama okullar sağlam olacak. Okullar sağlam olunca can kaybı olmayacak. Çünkü afetin akşam olacağının bir garantisi yok, gündüz saatinde de olabilir. Yüz binlerce çocuk okulda. İki: Orası bir anda bir sosyal hizmetler merkezine dönüşecek. Burada yapmamız gereken çok iş var. Okulları afetlerin öncesi, sırası ve sonrasında bir tür merkez olarak gören bir anlayışa ve bu yönde kamu binası stoklarını düzenlemeye ihtiyacımız var. Yetmez, bunun üzerine başka bir sorun okullarımızın kendisinin afetler dışında da sağlık alanında sorun yaşayan yapılar haline gelmesi. Her okulda bir revir olmalı. Her revirde bir hemşire olmalı. 75 bin hemşirenin atanmasına dair bir yasa teklifi verdim. Kuvvetle muhtemel reddedecekler. Okulların kapısında bir tane güvenlik yok. Elini kolunu sallayarak giriyorlar, çocukların harçlıklarını almaya çalışıyorlar, öğretmenlerini dövüyorlar, çocukları öldürüyorlar. Okul güvenliği için birer personel atanması için yasa teklifi verdim. Her çocuğun bir kap yemek, bir bardak temiz su içebilmesi için yasa teklifi verdim. Okulları tüm bahçelerini ek binalarla doldurdukları bir tür gündüz çocuk hapishanesine çevirdiler."

Kaynak:ANKA

Öne Çıkanlar