Tülay Hatimoğulları: Kimin eli kimin cebinde belli değil diyeceğim ama el de belli cep de belli

Tülay Hatimoğulları: Kimin eli kimin cebinde belli değil diyeceğim ama el de belli cep de belli
HEDEP Eş Genel Başkanı Tülay Hatimoğulları, partisinin haftalık grup toplantısında konuştu. Fon dolandırıcılığına da değinen Hatimoğulları "Kimin eli kimin cebinde belli değil diyeceğim ama el de belli cep de belli. Hepsinin...

HEDEP Eş Genel Başkanı Tülay Hatimoğulları, partisinin haftalık grup toplantısında konuştu. Fon dolandırıcılığına da değinen Hatimoğulları "Kimin eli kimin cebinde belli değil diyeceğim ama el de belli cep de belli. Hepsinin eli halkın cebinde. Bankalardan çaldıkları her kuruşu siz ödüyorsunuz, biz ödüyoruz. Bu foncuların çaldıkları paraları biz ödüyoruz." dedi.

HEDEP Eş Genel Başkanı Tülay Hatimoğulları partisinin grup toplantısında yaptığı açıklamada, "Kimin eli kimin cebinde belli değil diyeceğim ama el de belli cep de belli. Hepsinin eli halkın cebinde. Bankalardan çaldıkları her kuruşu siz ödüyorsunuz, biz ödüyoruz. Bu foncuların çaldıkları paraları biz ödüyoruz." dedi.

Hatimoğulları'nın konuşmasından satır başları şöyle;

Madenciler yaşam ile ölüm arasındaki incecik çizgide yaşamlarını sürdürüyor

Dün 4 Aralık Madenciler Günü idi. Ne yazık ki Türkiye’de bugüne kadar maden ocaklarındaki göçüklerde, adına kaza dedikleri ama aslında cinayet olan göçüklerde yaşamını kaybeden madenci kardeşlerimiz var. Soma daha dün gibi hafızalarımızda. Rant ve sermaye çıkarları için ölümlere göz yumuluyor. Sağlıksız olan maden işletmelerine ruhsat veriliyor. Maden ocaklarında hayatını kaybeden madencileri saygıyla anıyorum. Geçtiğimiz günlerde katledilen Vezir Muhammed’i de saygıyla anıyorum. 

Madenci kardeşlerim; yeryüzü ısınsın diye, üretim çarkları dönsün diye sürekli yaşam ile ölüm arasındaki incecik çizgide yaşamlarınızı sürdürüyorsunuz. Güvencesiz bir şekilde, yarınınızın belli olmadığı bir şekilde. Bu ödediğiniz bedellere karşı mücadelenizin tarihine baktığımızda, zengin bir mücadele tarihine de sahipsiniz. Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi olarak; geçinebilecek bir ücret, sosyal haklar ve ölüme yol açmayacak iş koşulları talebiniz için sizlerin dün olduğu bugün de yanınızdayız. Dünya Madenciler Gününüzü kutluyorum, mücadelenizde başarılar diliyorum.

Ne yazık ki bu kürsüye her çıktığımızda, ölüm yerine yaşamı anlatmak isterken yine ölümlerden bahsetmek zorunda kalıyoruz. Çünkü coğrafyamızda coğrafyamızdaki savaşlar, coğrafyamızdaki çatışmalar bitmek bilmiyor. Ve bizler de ölümlerden bahsetmek zorunda kalıyoruz. İsrail Gazze’yi bombalamaya devam ediyor her gün. 2000’e yakın Filistinli küçük çocuk yaşamını kaybediyor, katlediliyor. İnsani yardım için bir haftalık süre belirlenmişti. Aslında 4 gündü, 3 gün daha uzatıldı. O bir haftanın bitiminde İsrail yine işgaline devam ediyor; yine mazlum Filistin halkını, mazlum bebekleri ve çocukları katletmeye devam ediyor. Açıklanan rakamlara göre ölü sayısı 20 bine dayanmış. Ama gerçek sayının bundan çok daha yüksek olduğunu biliyoruz. Zaten ne doğal afetlerde ne de savaşlarda ve çatışmalarda ne yazık ki gerçek rakamlara ulaşamayız. Ama yaşamını kaybedenler birer rakam değil; kandan, candan, ruhtan oluşan birer insan. 

Coğrafyamızda yaşanan sorunlar bitmiyor. İsrail Gazze'yi bombalamaya devam ediyor. Her gün 200 çocuk hayatını kaybediyor. Bu savaşı durdurmalıyız diyoruz. Ama bu konuda asıl yaptırım gücüne sahip olanlar sadece timsah gözyaşı dökmeye devam ediyorlar.

Bizler çağrımızı yineliyoruz. Türkiye'deki bütün güçlerle birlikte diyoruz ki; Gelin başta mazlum Filistin halkı olmak üzere, bölgedeki Kürt sorunu dahil olmak üzere hep birlikte elimizi taşın altına koyalım. Coğrafyamızda hiçbir insanın yaşamını kaybetmemesi için gelin hep birlikte Orta Doğu'da barış ağacını tekrar dikelim.

"İlla rezerv alan ilan etmek istiyorsan, Saray'ı ilan et"

En son biliyorsunuz yine bu parlamentoda çıkan kararlardan biri “rezerv alan planı”ydı. Pilot bölge Antakya seçildi. 207 hektarlık alan rezerv alan ilan edildi. Bu yaklaşık 50 bin insanın yaşam alanına denk geliyor. Depremzede yaşadığı şokun ikincisini bu haberle birlikte yaşadı. Yaşadığımız deprem evlerimizi başımıza yıktı ama bu haber bir kez daha oradaki halkın başına çadırlarını ve konteynerlerini yıktı. Bu uygulama tam anlamıyla toprağa da kayyım atama uygulamasıdır.

İlla istiyorsan ey Erdoğan, önce sarayını rezerv alanı ilan et. Biraz itibarından vazgeç ve insanların yaşam alanlarının nasıl kurulması gerektiğine bak. Antakya'nın bir deney tahtası olarak kullanılacağını zaten hepimiz biliyoruz. Bununla ilgili çokça gazeteci de yazılar yazdı. Başta İstanbul olmak üzere Maraş, Adıyaman, Malatya bu rezerv alan ilanıyla mevcut iktidarın yandaşı olan sermayeye bir kez daha peşkeş çekilecek. Afet riski var diyerek de toplumda meşruiyet oluşturmaya çalışıyorlar. 

"Erdoğan, depremzedenin kanı üzerinden para kazanmayı helal görüyor"

Biz Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi olarak depremden önce de sonra da şu çağrımızı her zaman yaptık. Afet tehlikesi olan yerlerde mutlaka konutlar gözden geçirilmeli. İnsan yaşamı bizim için her şeyden önemlidir, bu konuda önlem alınmalıdır. Bu çağrımızı yaptık ama çağrımızı Erdoğan yanlış anlamış. Erdoğan kendi sermayesine peşkeş çekmek üzere depremzedenin kanı üzerinden para kazanmayı helal gören bir yaklaşım içinde. Rezerv alan ilanı bu anlama gelir.

Elbette kamunun görevi afet bölgesinde önlem almaktır. Ama yıkılan evlerin yerine o insanlara yeni yaşam alanları kurmak yerine -ki kamunun birinci görevi barınma sorununu çözmektir- bu iktidar insan kanı canı üzerinden kar elde etmekte bir beis görmüyor. Her şeye rağmen gözyaşları arasında geleneklerini yerde bırakmayan, bahurla, tütsüyle ve reyhanla bizi karşılayan Hatay’daki kadınlara, gençlere burada sizlerin huzurunda sonsuz teşekkürlerimi sunuyorum. Deprem bizim gündemimizden hiçbir zaman çıkmasın. Depremzedelere sözümüz olsun ki depremi unutmadık, unutturmayacağız ve sonuna kadar sizlerin yanında olmaya devam edeceğiz.

"TTB'ye kayyum atamayı kendinde hak gören anlayışı kınıyoruz"

Her yerde kayyım, kayyım, kayyım. Yaşamımızın neresine dönüp bakarsak bakalım, hangi kuruma bakarsak bakalım kayyım rejimiyle karşı karşıya kalıyoruz. Yakın zamanda yaşadığımız örneklerden biri de TTB’ye atanan kayyım. Geçtiğimiz gün Saray yargısının kararıyla TTB Merkez Konseyi görevden alındı ve yerine kayyım atandı. TTB deyince bizim aklımıza pandemide, depremde bütün olanaksızlıklara rağmen yaşamlarını tehlikeye atan, oradaki hastaları iyileştirmeye çalışan hekimler geliyor. “Savaş bir halk sağlığı sorunudur” diyen barış anlayışı geliyor.

Her şeyde olduğu gibi sağlığı da ticarileştiren, tekelleştiren anlayışa karşı kamucu anlayışı savunan zihniyet geliyor. Doğa ve insan için felaket olan zararlı asbestli gemi sökümüne karşı TTB’nin tutumu geliyor. Sevgili Şebnem Korur Fincancı, insan hakları alanında çalışma yapan bir adli tıp uzmanı. Uzman bilgisi ile bir açıklama yapmıştı. “Kimyasal silahlar konusunda ciddi araştırmalar yapılmalıdır” demişti. Şebnem Korur Fincancı bir bilim insanı olarak yaptığı hakiki bir açıklamadan dolayı yargılandı ve şu anda TTB'nin karşı karşıya kaldığı konunun ana başlıklarından biri de bu. Kürt gençleri üzerinde kimyasal silah kullanıldığını biz bu kürsüden defaatle söyledik. Kimyasal silah kullanıldığını biz defaatle söyledik. Kimyasal silahları kullanmaktan vazgeçmek yerine, bunu söyleyenleri yargılamak da her şeyi ayaklar altına alan, ahlaki ve hukuki her türlü çöküntüye imza atan bu iktidarın işi olabilir, başkasının işi olamaz. Boyun eğdiremediklerine, biat ettiremediklerine, kendi istedikleri gibi olmayan herhangi bir kuruma ve meslek odasına kayyım atamayı kendinde hak gören bu anlayışı kınıyoruz.

"Foncuların çaldıkları paraları biz ödüyoruz"

Kimin eli kimin cebinde belli değil diyeceğim ama el de belli cep de belli. Hepsinin eli halkın cebinde. Bankalardan çaldıkları her kuruşu siz ödüyorsunuz, biz ödüyoruz. Bu foncuların çaldıkları paraları biz ödüyoruz.

Hukuk ve adalet sistemini ortadan kaldırarak hukuku ve adaleti çaldılar. Sandıkta halkın iradesini, adalet saraylarında adalet terazisini çaldılar.

Biz Susurluk'ta sadece fragman izlemişiz. Asıl film şimdi oynuyor. Bankalardan çaldıkları her kuruşu siz ödüyorsunuz, biz ödüyoruz, asgari ücretli ödüyor. AKP Genel Başkanı kalkmış diyor ki asgari ücrete tek zamla bu işi hallediyoruz. Ayakkabı kutularında dolar saklayan değil de, ayakkabı kutularının imalatında çalışan bir kişi olsaydın asgari ücretle dört kişilik ailene nasıl bakacağını çık da Türkiye halklarına anlat.

Hukuk ve adalet sistemini ortadan kaldırarak hukuku ve adaleti çaldılar. Sandıkta halkın iradesini, adalet saraylarında adalet terazisini çaldılar.

"Bizim olanı geri alacağız"

MYK toplantısında, batıda da aday başvurularımızı hızlandırma kararımızı açıkladık. Biz her yerde kazanmak üzere yola çıkıyoruz. Bölge belediyeleri için ellerini ovuşturanlar bilsin ki onlara oradan ekmek çıkmaz. O kayyımları söküp atacağız. Kayyımlara karşı koruma kalkanı oluşturacağız, o topraklar kayyımın değil, bizim toprağımız. Alın terimizi kayyıma teslim etmeyiz.

Bizim olanı geri alacağız, kendimizi, kentimizi yönetmek üzere yola çıkmış durumdayız.

"Bakana soruyorum: Emekli ve asgari ücretli neye, nasıl ve neden sabretsin?"

Dün Kasım ayının enflasyon oranları açıklandı. TÜİK verilerine göre enflasyon aylık bazda 3.28, yıllık bazda 61.98. TÜİK verileri tabii ki Saray’da hazırlanıyor, bilimsel olarak yapılan araştırmalarla hazırlanmıyor ki. O yüzden TÜİK’ten duyduğunuz her şeyi 2-3 ile çarpın ki asıl rakama ulaşın. ENAG’ın verilerine göre aylık baz 5.58, yıllık baz da enflasyonda yüzde 127.27. Bakan Şimşek şöyle bir açıklama yaptı. “Sabretmemize değecek” dedi. Onu Süpermen olarak ekonominin başına getirdiler. IMF’siz IMF uygulayan bir bakan. Biz onu tanıyoruz.

Onun IMF politikalarını nasıl hayata geçirmek isteyen birisi olduğunu, IMF’siz IMF’yi uygulayan, kemer sıkmayı dayatan biri olduğunu biz çok iyi biliyorduk. Ama topluma “süper bakan” geliyor diye anlattılar ve bu bakanın söylediği şey sabretmemize değeceği. Bakana soruyoruz: 7.500 lira alan emekli, 11.402 lira alan asgari ücretli neye, nasıl, ne şekilde ve neden sabretsin? En önemli soru neden sabretsin? Arkasından ne gelecek bunun? Zam zulüm dışında ne geliyor ki sabretsin. Hırsızlık ve enflasyon canavarı dört yanımızı sarmışken, yurttaşa sabretmeyi müminlikle eş değer gösteren AKP anlayışını buradan reddediyoruz. Sabretmeyeceğiz, haykıracağız, açız diye bağıracağız. Barınamıyoruz diye bağıracağız. Bağıracağız ki hakkımızı alalım değerli halklarımız, değerli işçiler, emekçiler. Hep birlikte sesimizi yükselteceğiz, hep birlikte mücadele ederek haklarımızı söke söke alacağız.