Memetcan Demiray

Memetcan Demiray

Gündemi 'düşünmeme' sanatı...

Sistem bizden sürekli korkunç konulara odaklanmamızı talep ediyor, bu sırada hayatlarımız akıp gidiyor. Şöyle boş boş durup hayallere dalmamıza bile izin verilmiyor. Şimdilerde yediğimiz yemekten yaptığımız spora, yaşadığımız kentlerden soluduğumuz havaya, her şeyin 'değeri' ölçülebilir durumda. Peki ya 'düşünme kalitemiz'?.. İşte o hep unutturulmak isteniyor!

En büyük hayaliniz ne, son zamanlarda hiç düşündünüz mü? Türkiye'de çoğunluk bu soruya "Ev ve araba sahibi olmak" cevabını verir. Zira kendini ve çocuklarını 'garantiye almak" her şeyden önemlidir. Bu yönüyle bizim toplumda hayal, "hayal" olmaktan ziyade bir "ideal"dir. Alt tarafı 120 aya varan banka kredisi ve sıfır alımda ÖTV indirimiyle her an gerçekleşebilir!
Bundan olsa gerek, örneğin Arjantin'i karış karış gezmek isteyen birine "Hayal kurma!" denir. Çünkü hedefe ulaşmak için öncelikle para değil, cesaret gerekmektedir! Aklımızın ermediği bir sektöre yatırım mı? "Hayal o iş"tir! Ve Batı'da "dreamer" sözcüğü aynı zamanda "vizyoner" anlamına gelirken bizde "hayalperest"lik bir tür boşa kafa yorma, en iflah olmaz avareliktir! Ne şanslıyız! Pozitivizm ve akılcılık daha aile ve okuldan başlayarak içimize işlenmiştir!

BEETHOVEN MI ÖNEMLİ TOKİ Mİ?!

Oysa hayal kurmak ciddi vakit ve zihinsel emek ister. Dahası, insanın kendiyle baş başa kalması ve günlük dertlerden bir süreliğine de olsa arınmasını gerektirir. Eh, bir kilo tavuk kanadın 50 lira olduğu 80 milyonluk ülkede bu pek de mümkün değildir. Üstelik gündem durmadan değişirken kim Beethoven'ın biyografisine dalıp gidecek, 1800'lerin Viyana'sını düşleyecektir?
Sosyal medyayı açar açmaz kendimizi uyuşturucu ticareti, yolsuzluklar ve hatta "muhabbet tellalı" siyasilerin tam ortasında buluruz. Her biri başlı başına birer şoktur ama en geç on gün içinde unuturuz! Çünkü şimdi de ormanlarımız yanmaktadır ve sel mağdurları için "düşlerindeki evin" inşasına (!) TOKİ tarafından derhal başlanmıştır! Bizim de konulara Twitter'dan dahil olmamız gerekir çünkü vereceğimiz her tepki, bir anlamda vatana hizmettir! Birazdan Güzel Parti Genel Başkanı çıkıp "sınır namusu" hakkında sert bir açıklama yapacaktır. Şu halde Asya mutfağının incelikleri ya da uzayın derinlikleri kimin umurundadır?!

HER DERDE DEVA: MİLLİYETÇİLİK!..

Böyle böyle, ülkede istenen genel "kalite" geniş kitlelere aktarılır. Çünkü hayal kurmak doğası gereği "düşünmek" de demektir ve malum... Düşünmek tehlikelidir!
Pompei'nin kölelik kültürünü, Vikingler'in ölü gömme âdetlerini, Hunlar'ın Avrupa'ya nasıl akın edip sonra neden çöktüklerini hiç merak etmeyiz. Tarihte en görkemli imparatorluklar bile dağılmışsa 2100 yılında nasıl bir dünya haritası olacaktır? Bizi ilgilendirmez. Hem zaten Marcão saha ortasında takım arkadaşı Kerem Aktürkoğlu'na saldırmıştır ve önce bunu konuşmak lazımdır. Nasıl olur da bir "Brezilyalı", bizim milli oyuncumuza yumruk atar? Günümüz Türkiye'sinde "milliyetçilik", her sorunun üstesinden gelen sihirli bir anahtardır!

RESTORANIN DA 'FAŞİST'İ OLABİLİYOR!     

Tıpkı "faşist" tabiri gibi!.. Artık otobüs durağında sırayı bozan teyzeden Facebook'ta 29 Ekim kutlayan amcaya kadar herkes her an "faşist" damgası yeme riskiyle karşı karşıyadır! Üstelik hakaret değil siyasi bir terim olduğundan, kullanana kültürel olarak seviye atlatır!
Ve işte çocuklu aileleri kabul etmediği için hafta içi Twitter'da "ifşa edilen" bir restoran da hemen "faşist" olarak anılacaktır. Kimileri çocuk gürültüsünden köşe bucak kaçmak isterken bazı ailelere göre restoranın yaptığı kabul edilemez bir "ayrımcılık"tır. Çıplaklar kampı, "nüdist" plajlar, "swinger" kulüpleri ve sadece sigara içenlerin girdiği "+18" barlar peki?..
Farklılıkları anlayabilmek için hayal gücü şarttır ve maalesef "konsept" dediğimiz kavram birbirinin kopyası çiğ köftecilerle dolu mahallelerimize hayli uzaktır.   

HOBİSİ OLMAYAN TOPLUM VE HAYALLER

Günümüzde kentlerin yaşanabilirliğinden tükettiğimiz gıdalara, yaptığımız egzersizlerden soluduğumuz havaya kadar her şeyin "değeri" ölçülebiliyor. Ve maalesef Türkiye, eğitimden şehir estetiğine kadar birçok alanda sınıfta kalıyor.
Tam da bu noktada "düşünme kalitesi"nin önemi daha iyi anlaşılıyor. Tek hobisi Youtube'dan Demet Akalın dinleyip ATV'den dizi izlemek olan bir toplum, yeni bir fikir (ve etkin muhalefet!) üretemediği gibi giderek statik hale geliyor, katılaşıyor. Bu da Nietzsche'nin 140 yıl önce söylediği, "Devletler insanların 'kültürlenmesini' ancak 'iş hayatı'na yetecek kadar ister" sözünü doğruluyor. Edirne'den Kars'a uzanan bir coğrafya, göz göre göre bir hayal gücü çölüne dönüştürüldü, dönüştürülmeye devam ediyor.
Elbette çoğumuzun gündelik hayattan kopup kendini keman öğrenmeye; karavancılık, organik tarım ve su sporlarına adayacak hali yok. Ama hiç değilse "hayal etmek", bize sunulan fasit daireden kaçma imkânı sunuyor.
Çünkü "düşünme kalitemiz" dönüp dolaşıp sonunda yine günlük hayatımızı belirleyecek. Ve ister lüks rezidanslarımız, isterse son model Be-Me-Ve'lerimiz olsun. İçinde "hayal" olmadıktan sonra hiçbir işe yaramıyor.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Memetcan Demiray Arşivi