HASAN HÜSEYİN OLMAK

Sanatın başkenti Ankara o yıllarda çok güzeldi.
Çiçeği burnunda bir sendikacı olarak sanatsal etkinliklere koşuyorduk. Bahçelievler’deki Arı Sineması henüz tarumar edilmemişti. Dinletiler, anmalar, etkinlikler yapılıyordu. O görkemli günlerin birinde Arı Sineması’nda Hasan Hüseyin Korkmazgil, şiirler okudu. O salonda o görkemli şairin sesinden şiirlerini dinlemek, o yeleli saçların seyri muhteşemdi. Bir şairin gönlünde işçiler, emekçiler olmasa, o şiirler dilinden dökülür müydü?
“bu demir divriği dağlarından/ ben söktüm ulan ben söktüm/ bu namlu divriği demirinden/ ben döktüm ulan ben döktüm/ bu ak bileklerde bu kara kelepçe/ ben dövdüm ulan ben dövdüm/ ben dövdüm ateşlerde bu kelepçeyi/ bu biçimi bu demire ben verdim.”
Koca çınar Hasan Hüseyin’in sesinden; “Koca Bebek” şiirinden emekçinin sesi, isyanı olmuş “Kızılırmak” gibi çağlıyordu. O da zaten “Kızılırmak boylarında bir şehir” olan Sivas doğumluydu. Dinlerken; işçi sınıfının, emekçinin böyle güçlü sesleri oldukça ne şanlı direnişlerden alnının akıyla çıkar, diye umudu büyüttüm.
Sendika geceleri, görkemli duruşu, gür ve davudi sesiyle çınlıyor:
“işime karım dedim, karıma Kavel diyeceğim/ ve soluğum tükenmedikçe bu doyumsuz dünyada/ güneşe karışmadıkça etim/ Kavel grevcilerinin türküsünü söyleyeceğim.”
Şiir için Hasan Hüseyin: “Yıllardır yazar, çizer, söylerim: Bilineni bilinmeze, görüneni görünmeze, duyulanı duyulmaza, kısacası, somutu soyuta itme değildir “Şiir”in işi. Tam tersi: Bilinmezi bilinir, görünmezi görünür, duyulmazı duyulur, duyumsanmazı duyumsanır, algılanmazı algılanabilir yapmaktadır.”
Hasan Hüseyin ince bir mizahla “Öpem Seni Gardiyan” adlı şiirinde;
“kadınlar nasıldılar gardiyan/ Altındağ’dan geçtin mi?” diyor.
Güvenpark’a, Kızılay’a gelen Altındağ’ın Gültepe, Çinçin Bağları semtindeki kadınlarını şöyle anlatıyor “İnsan Pazar”ı başlıklı dizelerinde:
“gondulardan gelmişik/ açlık nedir bilmişik/ aman ağbey yaman ağbey gör bizi/ sabahın seherinde sıcak yataktan/ gopmuşuk da gelmişik bu güvenpark’a/ gelmişik de birikmişik bu güvenpark’ta / angara angara gözel angara.”
Şiirleriyle, düşünceleriyle, kitaplarıyla günümüzde de yaşayan Hasan Hüseyin’le aynı şehirde yaşamanın, Orta Doğu Teknik Üniversitesi salonlarında sanatsal etkinliklerde dinlemenin, dost sofralarında olmanın, kısacası aynı şehirde nefes almanın, şiirleriyle soluklanmanın güzelliği ile kaç greve, kaç yürüyüşe koştum, anımsamıyorum. Anımsadığım şair Hasan Hüseyin, özgürlükçü kimliğinden asla ödün vermedi. Yıllar bu yürekli insanın şiirleriyle su gibi akıyordu.
“bir oğlum olacak adı temmuz/ uykusuz, korkusuz, beter mi beter/ ben beynimi satarak yaşıyorum/ o benden proleter”
Gri ve soğuk bir Ankara gününde iyice grileşen gökyüzünün hüznüyle ölümünü duyduğumda omuzlarıma acı, yüreğime hüzün çöktü. O hüzünle Remzi İnanç’a gittim. Ne yazık ki onu kitabevinde bulamadım. O ölünce işçiler, emekçiler, kadınlar yetim kaldı. O akşam Hasan Hüseyin şiirleri okudum.
“bir oğlum olacak adı temmuz/ karataşın göbeğinde aşk, karataşın göbeğinde barış/ karataş çatladı çatlayacak/ bende bitmeyen kavga, onda yeniden başlayacak”
Bu şiiri oğlu Temmuz’dan yeni kuşaklara nasıl güzel bir umut ışığı…
Onlar bu dünyadan göçünce Ankara sanatın başkenti olmaktan uzaklaştı. Yine yeniden sanatsal etkinliklere koştuğumuz günleri, sanat sohbetlerini, suskun sendikaların ses vermesini bekliyorum. İnanıyorum; Ankara sanat soluyunca ölümsüz şairlerimizin, yazarlarımızın, ressamlarımızın, heykeltıraşlarımızın, bilim insanlarımızın ruhları huzur içinde olacaktır. Acıyı bal eyleyen unutulmaz şairin anısı önünde saygıyla eğilerek.
Hasan Hüseyin olmak da zor, haziranda ölmek de… İyi ki sohbetine tanık olduk, şiirlerinle coştuk, yazılarınla direnç tazeledik, güzel sözlerin kulağımıza küpe oldu:
“nehirler boyunca git ve gör nehirlerin nasıl yol aldıklarını! sen de bir nehirsin ey yolcu!”
“oradadır işte o seni hangi türkü ağlatıyorsa hangi söz vuruyorsa ta yüreğinden oradadır işte o. iyi bak ona…”
“severim fırtınanın her türlüsünü/ ormanlar uğultulu sular dalgalı/ severim filizkıran fırtınasını/ kırıp kanatmıyorsa sevincin türküsünü.”

Önceki ve Sonraki Yazılar
Yaşar Seyman Arşivi