Hüseyin Tapınç

Hüseyin Tapınç

HELALLEŞME

Geçtiğimiz Salı günü Roboski Katliamı’nın onuncu yıldönümüydü. Zamanın acıları hafifletmediğinin en canlı kanıtlarından biri olan bu olayda, sınır kaçakçılığı yaparken 17’si çocuk tam 34 kişi savaş uçaklarının dört ayrı bombardımanı sonucunda hayatlarını kaybetmişti. Dönemin Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç, yaşananlarla ilgili olarak resmi bir özür beklenmemesi gerektiğini, ancak ailelere tazminat ödeneceğini açıkladı. Aileler de kişi başına ödenen 123 bin liralık tazminatı geri çevirdi, tek kuruşuna dokunmadı. TBMM İnsan Hakları İnceleme Komisyonu da 2013 yılında tamamladığı çalışmasında yaşananlarda herhangi bir kasti durumun olmadığının altını çizdi. Geçtiğimiz on yılda da dava açılmasını gerektirecek bir şey olmadığı düşüncesinden yola çıkılarak sivil ve askeri mahkemelerde herhangi bir yargılama yapılmadı ve hatta ailelerin açtığı dava AİHM’den geri döndü.

Tüm bu yaşananlar hafızalarda canlı iken Roboski yıldönümünde CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, yakınlarını kaybedenlerin aileleri ile telefonda görüştü ve “Evlat acısını biliyorum, evlatların geri gelmesi de mümkün değil ama onlarla helalleşmemiz lazım” dedi. Bu suretle, Kılıçdaroğlu bir kez daha helalleşme çağrısını canlandırdı ve gündeme yerleştirdi.

Kılıçdaroğlu’nun helalleşme çağrısını yaptığı, bu kavramdan ne anladığını ve hangi toplumsal olayları bu çağrı çerçevesinde ele aldığını anlattığı dönemde, bu çağrının olumlu ve olumsuz çağrışımları ayrıntılı bir şekilde ele alındı, kavram enine boyuna medyada ve fikir liderleri arasında tartışıldı.

Helalleşme çağrısı kuşkusuz ki bizim gibi yaşanan tarihsel trajedileri ve acıları yok hükmünde gören ya da kolektif bilinçaltında bunları meşrulaştıran toplumlar için son derece olumlu ve değerli bir çağrı. Kavramın kendisi bir yana, tarihi değeri son derece yüksek ve toplumsal barış adına elzem bir adım. Ancak, Roboski Katliamı çerçevesinde kullanıldığında da hissettirdiği gibi, eksik ve yarım bir kavram; bağışlama, vazgeçme, unutma ve unutturma vaat eden bir talep. Helalleşme kavramının beni en çok rahatsız eden yanı da sanırım bu. Her ne kadar helalleşme sürecinde bir ön adım, bir ara basamak olarak referans verilen yüzleşmeden vazgeçilmemiş olsa da yüzleşme eyleminden ziyade helalleşmenin kavramsal olarak öne çıkarılması, aynı zamanda zalimin mazlum üzerindeki gücünü ve yaptıklarını hafifleten ve bağışlatan bir süreç. Zalim ile mazlum arasındaki güç ilişkisini yeniden üreten ve meşrulaştıran bir yapı. Yüzleşme ise zalim ile mazlumu aynı güçte gören ve onları eşitleyen, bu sıfatların içini boşaltan, yaşanan travmaları yeniden üretmeden sonlandırma potansiyeli son derece yüksek bir kavram.

Bu toplumda hiçbir kökü bulunmayan yüzleşme kavramından ziyade helalleşme, taşıdığı dini referanslardan dolayı toplumda daha çok karşılık bulacağı tahmin edilen ve bu nedenle de tercih edilen ve dolaşıma sokulan bir kavram olarak karşımızda bulunuyor.

Peki, toplum Kemal Kılıçdaroğlu’nun helalleşme çağrısını duydu mu, bu çağrı toplumda nasıl bir karşılık buldu?

Helalleşmeden ne anlıyoruz?

Sia Insight’ın içinde bulunduğumuz ay metropol illerinde gerçekleştirdiği bir araştırmaya göre (1), metropollü yetişkinlerin yüzde 53’ü Kılıçdaroğlu’nun helalleşme çağrısını duyarken geri kalan yüzde 47’si de bu çağrıyı duymadı. Helalleşme çağrısını duyanlar özellikle 35 yaş üzeri, erkek, üst ve orta üst sosyo-ekonomik sınıf mensupları olarak karşımıza çıkıyor.

Metropol illerinde yaşayan yetişkinlerin yüzde 30’u helalleşmeyi geçmişte yaşanan olaylara yönelik bir toplumsal barışma çerçevesinde değerlendiriyor, ancak bu kitlenin zihninde hemen canlanan ve helalleşme çerçevesinde düşünülen toplumsal ya da tarihi bir olay bulunmuyor. Geri kalan kitle için helalleşme herhangi bir çağrışım yapmamakta ya da kavramın içi yanlış değerlerle doldurulmaktadır.

Kılıçdaroğlu’nun bu çağrısını destekleyenlerin oranı metropollü yetişkinlerin yüzde 33’üne ulaşırken (bu oran CHP’nin son Genel Seçimler’de bu üç ilde aldığı oy oranından daha yüksektir) benzer orandaki bir kitle de bu konuda nasıl bir tutum alması gerektiği konusunda kararsızdır. Bu kararsızlığın en önemli nedeni ilgili kitlenin helalleşme kavramının içeriğinden yoksun olmasıdır.

Bugün itibarıyla ulaştığı toplumsal kitle sınırlı olsa da helalleşme çağrısının toplumsal bir karşılık bulduğunu öne sürmek son derece mümkün. Bundan sonraki aşamalarda ilk olarak hangi toplumsal ve tarihi olaylarda “helalleşme süreci”nin başlatılacağını belirlemek, hakikat komisyonlarının nasıl kurulacağını, yüzleşme ve özür dileme mekanizmalarının nasıl işletileceğini netleştirmek gerekiyor. Sürecinin itibarını ve güvenilirliğini korumak adına atılacak adımları çok geç olmadan tanımlamak ve şeffaf bir şekilde toplumla paylaşmak elzem. Tüm bu dönem içinde en az yapılması gereken de helalleşme kavramını son derece cömert bir şekilde hemen her olayda kullanıp, kavramın içini boşaltarak zayıflatmak olmalıdır.

(1) Sia Insight, Ekonomik Gündem Araştırması (Aralık 2021), 3 büyük ilde yaşayan 18-65 yaş grubu
409 tüketici ile 10 – 18 Aralık 2021 tarihleri arasında bilgisayar destekli telefon görüşmesi

Önceki ve Sonraki Yazılar
Hüseyin Tapınç Arşivi

Ayna

21 Mart 2024 Perşembe 07:00