Hem kayyım hem kaymakam

Bu satırları Urla’da yazıyorum. Urla’yı düşündüğünüzde aklınıza ne gelir? Deniz? Tatil? Eğlence?

Sizi bilemiyorum ama benim aklıma ilk önce “kayyım” geliyor. Bu tür garip çağrışımlar Türkiye’de yaşamanın bedelidir. Soyları tükenmekte olan birkaç turist, denizin keyfine bakarken siz kayyım düşünürsünüz.

Bir hatırlatma yapalım: 2019’un son ayında İzmir Cumhuriyet Başsavcılığı’nın yürüttüğü FETÖ soruşturması kapsamında Urla Belediye Başkanı Oğuz, savcıya ifade vermişti. FETÖ ilişkisi gerekçesiyle kapatılan İzmir Genç İşadamları Derneği’nin (İGİD) bir dönem yönetim kurulu üyesi olduğu belirtilen Oğuz, örgütte sohbet hocalığı yapmak ve mahrem imamlarla da iletişim kurmakla suçlanmıştı. Şüpheli Oğuz, sorgusunun ardından sevk edildiği sulh ceza mahkemesinde tutuklanmıştı. İbrahim Burak Oğuz, 31 Mart seçimlerinde CHP’den Urla Belediye Başkanı seçilmişti. 2020’nin temmuz ayında yattığı süre ve sonuç ceza süresi dikkate alınarak hükümle birlikte tahliye edildi.

Peki bu sırada Urla’ya ne oldu? CHP’li Burak Oğuz’un yerine Urla Belediye Başkan Vekili olarak Urla Kaymakamı Önder Can görevlendirildi.

Sonra ne oldu? 2020 yılının son günlerinde, göreve gelmesinden bir yıl bile geçmeden, kayyım olarak Urla Belediyesi’ne atanan Urla Kaymakamı Önder Can’ı görevden aldı. Can’ın yerine Antalya Kemer Kaymakamı Murtaza Dayanç görevlendirildi.

Tamamen liyakate, eşit seçime, deneyime, devlet terbiyesine dayanan ve dünyada örnek gösterilen “başkanlık sistemimiz” Urla’nın arazi pazarının düzgün işlemesi için elinden geleni yapmış oldu böylece.

Bu arada kayyım Can’ın görevden alınmasına neden olan olay da şuydu: O hafta İzmir İl Jandarma Komutanlığı Kaçakçılık ve Organize Suçlarla Mücadele Şubesi, Urla’da Hazine’ye ait orman arazilerinin kanuna aykırı olarak satıldığı iddiasıyla operasyon gerçekleştirmişti. Suç işlemek amacıyla örgüt kurmak, rüşvet, irtikap, nitelikli dolandırıcılık, görevi kötüye kullanma iddiaları soruşturması doğrultusunda 24 Aralık 2020 günü düzenlenen operasyonda, 6’sı kamu görevlisi 8 kişi gözaltına alınmıştı.

Başka bir yerde, başka bir kaymakam olan Balıkesir Burhaniye Kaymakamı, 17-21 Ağustos tarihlerinde gerçekleşmesi planlanan Zeytinli Rock Festivali’ni ‘kamu güvenliği ve sağlığı, toplumun huzuru, çevrenin korunması’ nedeniyle yasakladı. Bu yasağın dini vakıfların baskısıyla alındığı oldukça açıktır.

12. yüzyılda en yücesinden en rütbesizine kadar ne kadar kilise görevlisi varsa hepsi cinsellik ile ilgili konuşmaya bayılıyor, cinsellik konusunda insanları aydınlatıyorlardı. Sadece ufak teknik bir sorun vardı; ders verdikleri konunun ana eylemini yapmaları yasaktı. 1123 yılında Latron Konsili mecburi bekarlığı zorunlu kıldı. Bu kararın nedeni din adamlarını cinselliğin kötü ruhlarından korumak değil, kilisenin sahibi olduğu arazilerin tapularını paylaşmak istenmemesiydi. Böylece Kilise’nin malları kadınların ve çocukların miras hakkından kurtarılmıştı. 12. yüzyılın başlarında Kilise, Avrupa’da bütün toprakların üçte birinin sahibiydi.

Sadece 2015’ten üç olay yazayım:
• Edirne Valiliği, Tiyatro Kumpanya’nın, ünlü şair Can Yücel’in şiirlerinden oluşturulan “Can” adlı oyununun Edirne’de sahnelenmesini yasaklamıştı;

• Maden Tetkik Arama (MTA) Enstitüsü Tabiat Tarihi Müzesi’ndeki müze tanıtımında “insan evrimi” ile ilgili bölüm sansürlenerek, ziyaretçilerin bölümü gezmeleri
engellenmişti;

• TRT Çocuk televizyonunda Pepee isimli çizgi filmdeki bazı diyaloglar sakıncalı bulunduğu için yayından kaldırılmıştı.

Bir yerde garip ve özelikle yaşam şekline yönelik yasaklar varsa sadece tek amaç vardır: Rant.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Kubilay Kaptan Arşivi