Homofobiniz sapıklık, yürüyüşünüz insanlık suçu!

Aileyi koruyacağız derken, kimin ailesini koruyor, kime karşı yürüdüğünüzü düşünüyorsunuz? Bizler çocuklarımızı koşulsuz severek onlara aile içinde özgüven ve destek veriyorsak, eğitimlerini tamamlayıp, sağlıklı bireyler olarak yetişmeleri için elimizden geleni yapıyorsak, hangi aile için çalışıyoruz? Konuştuğumuz “aile” aynı aile mi? Sizinki nasıl bir aile?.. Çocuklarınızın eşcinsel, trans olduğunu öğrendiğinizde onları evden mi kovuyorsunuz, evlatlıktan mı reddediyorsunuz, çözümü olmayan bir yolda onları şarlatan sözde hekimlere mi sürüklüyorsunuz, yoksa söylemeye dilimizin varmadığı başka şeyler mi yapıyorsunuz?..

Lût kavmini helâk eden eşcinsellik değildi. Lût kavmini esas helâk eden, azgınlık ve tacizdi.

Dolayısıyla Lût kavminin günümüzdeki karşılığı, kendilerine yönelik yıllardır işlenen insanlık suçuna bugün Fatih Saraçhane Parkı’ndaki nefret buluşması/yürüyüşü ile bir yenisi eklenecek LGBTİ+ bireyler değildir.

Lût kavminin günümüzdeki karşılığı, ardı arkası kesilmeksizin dini vakıf yurtlarında ve Kur’an kurslarında patlak veren ve her seferinde dinbaz iktidarca üstü kırk dereden su getirilerek örtülen, kız ve erkek çocuklarına yönelik tacizleri gerçekleştirenlerdir.

Girin arama motorlarına internette ve “dini vakıf cinsel taciz” yazıp taratın, birbiri ardı sıra ve birbirinden tiksindirici olayları-haberleri göreceksiniz!..

Nefret suçunda “kamu yararı”!

Yıllardır yazıyorum bu konuda, ha bire kendimi tekrar etme pahasına… Ama her seferinde daha beter daha berbat daha vicdansız mahiyette nefret suçu girişimleri ardı arkası kesilmeksizin ve katmerlenerek sökün etmeyi sürdürüyor ve biz de aynı minval üzere yazmaya devam ediyoruz.

İşte şimdi de zaten kendilerine her sene Onur Yürüyüşü zehir edilen LGBTİ+ bireylerin artık nefes almasını dahi zorlaştıracak mahiyette linç kampanyalarını teşvik etmeye dönük bir “karşı-yürüyüş” gerçekleştirme noktasındalar.

Bugün Fatih-Saraçhane Parkı’nda boy gösterecek, nefret kusacaklar. Ve RTÜK, bu insaniyetsiz utanç buluşmasına çağrının televizyonlarda bedava yayınlanması için, bunda “kamu yararı” var diyerek karar çıkardı.

Antisemitizmden homofobiye nefret açılımı

Toplumu topyekûn homofobikleştirme yolunda atılmış bu “maşist” girişime “Yesevi Alperenler Ocağı Kültür ve Yardımlaşma Derneği” öncülük ettiğini öğreniyoruz. Dernek başkanı Kürşat Mucan, Büyük Birlik Partisi’nin gençlik örgütlenmesi Alperen Ocağı’nın eski başkanı ve 2020 parti kongresinde Başkan Mustafa Destici’ye karşı aday olmaya kalkıp kongre öncesinde ihraç istemiyle parti disiplin kuruluna sevk edilerek tasfiyesi cihetine gidilmiş biri…

Şimdi kuvvetle muhtemel, bu tür girişimlerle göz doldurup şu seçim sathı mailinde yeniden ön almaya çalışıyor.

Yine basına yansıyanlardan öğreniyoruz ki sosyal ırkçılık ve nefret suçu bakımından sicilli biri var karşımızda. 20 Temmuz 2017’de İstanbul’da Neve Şalom Musevi Sinagogu’na düzenlenen saldırıda sinagogun kapısına taş ve tekme atmış, halkı kin ve düşmanlığa alenen tahrikten de yargılanıp bir yıl hapis cezası almış o…

Böyle sabıkalı biri bu ülkede anayasal olarak eşit vatandaşlık hakkına sahip, işinde-gücünde, hiçbir suça bulaşmayan, kimseye taciz-tecavüzde bulunmayan, vergisini de ödeyen LGBTİ+ yurttaşlara karşı dindar-muhafazakâr kesimleri tahrike ve kışkırtmaya meyyal bir girişimin öncüsü…

RTÜK de “kamu spotu” kararıyla bu gayriinsani girişimin çanak tutucusu.

Bugün, Kara Pazar!

Hiç kimseye kendi yaşam biçimi/cinsel yönelimi doğrultusunda bir dayatmada bulunmayan; zaten hanidir dinbaz siyasi manipülasyonlarla homofobik-transfobik bir nefret yangınına kesmiş şu topraklarda güvercin ürkekliğiyle dolaşan; demokratik hakları çerçevesinde “Biz varız, biz de insanız” demeye kalktıklarında da resmi-sivil linçlerin, saldırıların, cinayetlerin kurbanı olan LGBTİ+ yurttaşlara karşı bugün sergilenecek gösteri, bu ülke tarihine bir “Kara Pazar” olarak geçecek ve öyle anılacak.

Peki ya duaların-tekbirlerin-salât-ı selâmların ardına gizlenip emellerini görünmez kılarak yurtlarda-kurslarda nice oğlan ve kız çocuğunu taciz edip ırzına geçenler…

Onlar nerede olacaklardır bugünkü karanlık buluşma ve yürüyüşte sizce?..

Siz bu soru üzerine düşünürken adı insanın içini acıtırcasına, aymazca “Büyük Aile Buluşması” konulmuş bu nefret mitingine karşı LGBTİ+ birey ailelerinin dayanışma örgütü LİSTAG (Lezbiyen, Gey, Biseksüel, Trans, İnterseks + Aileleri ve Yakınları Derneği) tarafından yayımlanmış açıklamadan bazı kısımları ilginize, bilginize ve vicdanınıza sunarak noktalayalım!..

Kız Mehmet/Erkek Fatma: Bizim Çocuklarımız!

“Bizler çocuklarını koşulsuz seven, onları şu veya bu nedenden dolayı yanlarından uzaklaştırmayan, kucaklayan, kapsayan, anlamaya çalışan anne ve babalarız, bizler AİLELERİZ. Bizim çocuklarımız eşcinsel, biseksüel, trans, interseks, hatta tanımlara sığmayan, gün geçtikçe yenisini öğrendiğimiz cinsel yönelim ve/veya kimliklere sahip; insanlık gibi çok renkli, çok çeşitli ve çok coşkulular. Kimin çocuğu değil ki? 

Siz, LGBTİ diye bir kısaltma duyuyorsunuz, birileri de kendi kişisel gündemleri, politik çıkarları için bunu ötekileştiriyor, nefret öznesi haline getiriyor, terörize ediyor. Hatta çocuklarımıza karşı yürüyüşlere bile çağırıyorlar. 

Bizse LGBTİ+ yerine ısrarla eşcinsel, biseksüel, trans, interseks çocuklarımız diyoruz! 

Çünkü onlar; bizim çocuklarımız, sizin arkadaşlarınız, komşularınız, bakkalınız, doktorunuz, avukatınız, öğretmeniniz, öğrenciniz, isçiniz hatta vekiliniz. Daha açık söylemek gerekirse, toplumumuzda ‘kız Mehmet’, ‘erkek Fatma’ diyerek yüzyıllardır birlikte yaşadığımız insanlar, dostlarımız, yurttaşlarımız, kültürümüz, tarihimiz… Bizim çocuklarımız!

Şimdilerde birileri LGBTİ kısaltmasının açılımının aslında eşcinsel, biseksüel, trans, interseks insanları ifade ettiğini ısrarla söylemiyor ve bu durumu kasıtlı olarak çarpıtıyor. Birlikte yaşadığımız tanışıklarımızı, arkadaşlarımızı, çocuklarımızı bizden uzaklaştırmaya çalışıp, zekâmızla alay ederek, başka sorunumuz yokmuş gibi bize onların topluma ve aile yapısına tehdit olduğunu söylüyor. Oysa hepsi bizim ailelerimizden doğdu, onları bizler doğurduk, onlar da isterlerse kendi ailelerini kurarlar veya kurmazlar ama zaten sayıca azınlıktayken nasıl toplumun aile yapısına tehdit olacaklar, buna anlam veremiyoruz. Hatta biz, çocuklarımıza kendi ailelerini kurmaları için politik, hukuksal, sosyo-ekonomik haklarını vermezsek, nasıl sağlıklı bireyler olarak yetişecekler ve toplumumuzun bir parçası olacaklar, bilemiyoruz.

Yürüyeceklermiş, lütfen yürüsünler, sakın yasaklamayın!

Yasaklara, yasaklamalara değil, ‘nefret söylemine/suçuna’ varmadığı sürece fikirlerin çarpışmasına ihtiyacımız var. Demokratik kültür böyle kurulur, ancak Nefret Suçları yasamızda eşcinsel, biseksüel, trans, interseks çocuklarımıza karşı nefret, küfür, kıyamet serbest, bunu biliyor muydunuz?  

Yürüsünler, yürüsünler ki kim olduklarını görelim! Kim olduklarını hatırlayalım. Toplumsal ve tarihsel hafızamıza kazıyalım. Ne de olsa artık aynılar aynı yere, ayrılar ayrı yere yazılıyor. Ancak yürümek istediğimizde bizim de demokratik haklarımızı kullanmamıza, yürüyüş ve ifade özgürlüğümüze alan açın, yasaklamayın! 2014’teki İstanbul Onur Haftası Yürüyüşü’nden beri bizler, eşcinsel, biseksüel, trans, interseks çocuklarımızla yürüyemiyor, bir basın açıklaması bile yapamıyoruz. Oysa bizlerin yürüyebildiği Onur Haftası Yürüyüşleri’ne karşı görüşte olanlar da gelir; kolluk kuvvetleri kadar Onur Haftası Komitesi de onları gözetirdi. Bunu en iyi bugün ‘Büyük Aile Buluşması’nı organize edenler biliyor, biz sadece hatırlatmış olalım. 

Şimdi soruyoruz:

- Aileyi koruyacağız derken, kimin ailesini koruyor, kimin kime karşı yürüdüğünüzü düşünüyorsunuz? Bizler çocuklarımızı koşulsuz severek onlara aile içinde özgüven ve destek veriyorsak, eğitimlerini tamamlayıp, sağlıklı bireyler olarak yetişmeleri için elimizden geleni yapıyorsak, hangi aile için çalışıyoruz? Konuştuğumuz ‘aile’ aynı aile olmayabilir mi? Sizinki nasıl bir aile? Çocuklarınızın eşcinsel, trans olduğunu öğrendiğinizde onları evden mi kovuyorsunuz, evlatlıktan mı reddediyorsunuz, yoksa çözümü olmayan bir yolda onları şarlatan sözde hekimlere mi sürüklüyorsunuz, yoksa söylemeye dilimizin varmadığı başka şeyler mi yapıyorsunuz?

- ‘Büyük Aile Buluşması’na biz eşcinsel, biseksüel, trans, interseks anne ve babaları olarak gelirsek bizleri de koruyacak mısınız? Kolluk kuvvetlerimiz bizim için de var mı?

- Siyasi irade olarak, LGBTİ+ karşıtı olarak düzenlenen bu yürüyüşe izin veriyorsanız LGBTİ+’ların, kadınların, öğretmenlerin, doktorların vb. demokratik haklarını kullanacakları yürüyüşlere ve gösterilere ne zaman izin vereceksiniz?

- Vergilerini aldığınız eşcinsel, biseksüel, trans, interseks yurttaşların da bir aileleri olduğunu, onların da anne ve babaları olduğunu, bunlardan birinin de bir gün siz olabileceğinizi, ne zaman kabul edeceksiniz?

Dayanamıyoruz!

Eşcinseller, biseksüeller, translar, interseksler, farklı cinsel yönelimler ve kimlikler hep vardı, hep var olacaklar! Biz sadece onlara farklı isimler verdik ama hep şunu unuttuk, onlar bizim çocuklarımız, kardeşlerimiz, ailelerimiz ya da belki selâmlamadıklarımız ama yüzyıllardır birlikte yaşadıklarımız. Eşit olmak istiyorlar, eşitlenmek istiyorlar. Kimseden daha fazlasını istemiyorlar ama artık daha azına da dayanamıyorlar. Kimse dayanamıyor. 

Dayanamıyoruz…

Ama bırakın ‘Büyük Aile Buluşması’nı yapsınlar, yürüsünler ki bizler de kalplerini çocuk sevgisine kapatan, çocuklarını olduğu gibi kabul edemeyip, koşullu seven, üstelik bunu yapabilen aileleri, toplumun bir kesimini aşağılayan, dışlayan bu insanların kim olduklarını görelim ve yarın öbür gün kendilerini hatırlayalım.”

Önceki ve Sonraki Yazılar
Tayfun Atay Arşivi