Bakanlık ve TÜİK'ten 10 yılı aşkın süredeki 'Kadına Şiddet' raporu: Mor Çatı'nın eleştirileri dikkat çekiyor
Haber: Beril KALELİ/Kamera: Umut Emre GÖKBULUT
(İSTANBUL) Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı, Türkiye'de kadına yönelik şiddete dair ilk raporu 10 yıl aradan sonra yayımladı. Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) ve Marmara Üniversitesi'nin ortaklaşa hazırladığı bu raporun özeti, kamuoyuna duyuruldu. Açıklanan temel bulgular arasında; en fazla psikolojik şiddetin boşanmış kadınlarda gözlemlendiği ve en yaygın şiddet nedeninin öfke kontrolü sorunu olduğu dikkat çekti. Mor Çatı Kadın Sığınağı Vakfı'ndan Selime Büyükgöze, raporu ANKA'ya değerlendirirken, "Burada aslında Bakanlığın şiddete dair bulduğu yanıtları görüyoruz. Şiddetin nedenini kadınlara sormak ve alınan yanıtlardan yola çıkarak açıklama getirmek önemli bir çarpıtma olur. Araştırmacılar bu konuya daha dikkatli yaklaşmalılar" dedi. Ayrıca, medeni durumun vurgulanmasına da eleştiriler yönelten Büyükgöze, "Kadınlar evlendiklerinde daha mutlu bir yaşam sürüyorlarmış gibi bir imaj yaratılıyor" ifadelerini kullandı.
Türkiye'deki Kadına Yönelik Şiddet Araştırması sonucuna göre, yaşamının herhangi bir döneminde psikolojik şiddet yaşayan kadınların en yüksek oranı %62,1 ile boşanmış kadınlardan oluştu. Dijital şiddet uygulayanlarda ise %62,3 ile ısrarlı takipçi oranı, %39,6 ile yabancı biri olarak tanımlandı. En sık dile getirilen şiddet nedeni, %21,7 ile erkeklerin öfke kontrol sorunuydu. Ekonomik şiddette en düşük oran ise yükseköğretim gören kadınlarda %8,9 olarak belirlendi. İstihdamda olan kadınların çoğunun, şiddet gördüğü alan özel sektör olarak kayıtlara geçti. Son 12 ayda fiziksel şiddete maruz kalan kadınların oranı %2,6 olarak tespit edildi. Kadınların yaşları ilerledikçe duyduğu şiddet oranlarında azalma yaşandı. Son 12 ayda ekonomik şiddet vakaları %5,3 ile okula gitmemiş kadınlar arasında en yüksek kayıtlara geçti. Bunun yanı sıra, son 12 ayda psikolojik şiddete en az maruz kalan grubun %10,2 ile evli kadınlar olduğu gözlemlendi. Şiddet gerekçeleri arasında en önemlileri yine öfke kontrol sorunu olarak öne çıktı ve bu durumun kurbanları genellikle 25-34 yaş grubundaki kadınlardı.
Eşi ya da birlikte olduğu kişinin fiziksel ve/veya cinsel şiddetine maruz kalan kadınların bu şiddeti neden yaşadığını belirtenler arasında, %28,3 ile 25-34 yaş grubundaki kadınların önemli bir kısmı erkeğin öfke kontrol sorununu öne çıkardı. Şiddet davranışının nedenleri arasında maddi güçlük belirtenler %15,1 ile çoğunlukla 45-59 yaş grubundaki kadınlar; erkeğin kıskançlık duygusunu dile getirenlerin ise %14,1'i 15-24 yaş grubundaki kadınlardı. Bu durum, maddi sorunlar, alkol bağımlılığı, aile içi sıkıntılar ve erkeklerin iş sorunları yaş ilerledikçe artarken; erkeklerin kıskanç davranışları zamanla azalıyor gibi bir ortaya çıkıyor.
2014 yılına ait Türkiye'de Kadına Yönelik Aile İçi Şiddet Araştırmasının, yeniden güncellenmesi gerekliliği hâlâ tartışılmakta. Çalışmada nasıl sorular sorulduğu, kadınlarla iletişim şekli ve elde edilen verilerin yorumlanması konuları üzerinde durulmakta. Rapor toplumsal cinsiyet eşitsizliğini doğru yansıtıyor mu? Kadınlar ve erkekler arasında var olan eşitsizlik, günlük hayatta sürekli olarak hissedilmekte. Böyle bir güç dinamiği raporlarda yeterince ele alınıyor mu? Bu sorular oldukça mühim. Raporlar, metodolojik açıdan geçmişle ilgili soruları gündeme getiriyor.
Bu raporda, şiddetin nedenlerini kadınlara sormak ve yanıtları analiz ederek değerlendirmeye çalışmak önemli bir çarpıtma. Burada, aslında Bakanlığın şiddet üzerine ortaya koyduğu yanıtları görebiliyoruz. Erkeklerin öfkeleri, bağımlılıkları ve benzeri sorunların şiddet uygulayan erkeklerle bu kadar birebir ilişkilendirilmesi, toplumsal bir cinsiyet eşitsizliğinin varlığını göz ardı ediyor. Şiddeti durdurmanın bu şekilde düşünülmesi, toplumdaki cinsiyet eşitsizliğinin önemini vurgulamaktan uzak kalıyor.
Diğer yandan, raporda, erkek şiddetine yönelik bu dar perspektifin yanında, aile içindeki genç kadınların, babalarından ya da erkek kardeşlerinden gördüğü şiddeti görmezden gelen bir tablo çizildiği de dikkat çekiyor. Yabancı erkeklere yönelik belirlemelerin abartılmış olması, toplumsal bir sorun olarak sunulurken, evdeki cinsiyet temelli şiddetin normalleştirildiği algısını pekiştiriyor.
Son olarak, farklı medeni durumdaki kadınların maruz kaldıkları şiddete dair verilerin yetersizliği de dikkat çekiyor. Kadınların evliliklerinde daha mutlu oldukları imajı yaratırken, sayısal veriler daha çok kadının şiddete maruz kaldığı yaşlarda kısıtlama sağlamaktan çok ikinci bir yaşam şansı bulma imkanlarının azalmasına işaret ediyor. Raporun fiziksel şiddet verileri, gerçekte maruz kalınan şiddet oranlarının çok altında kalıyor. İstanbul merkezli bir kadın kuruluşu olarak, Türkiye genelinden kadınların başvurularını aldıklarını ve gerçeklerin çok daha çarpıcı olduğunun altını çiziyorlar. Kadınların, şiddeti adlandırmalarını doğru bir biçimde desteklemek ve gerektiği durumlarda (şiddet) yardım almalarına dair farkındalığı artırmak adına toplumun her kesiminde yapılması gereken çok şey var.
Kaynak:ANKA