Memetcan Demiray

Memetcan Demiray

Kemal Pinot Noir vs. Ekrem Sauvignon!..

“Burjuvalık” simgesi mi, kırsal yaşama duyduğumuz gizli özlem mi? Avrupa’da şarap tartışmaları bitmek bilmiyor. Ve işte Ekrem İmamoğlu… Zarifçe çevirip fondip yaptığı kadehle sosyal medyanın “elit cumhurbaşkanı adayı”na dönüşüyor! Yoksa Kılıçdaroğlu’nun hayli sıkıcı olması, mutfakta çay bardağıyla çektiği düşük tanenli, “monosepaj” videolardan mı kaynaklanıyor?


Hey gidi Reha Muhtar, hey gidi Ali Kırca!.. Eski habercilerden kim kaldı? Halbuki Ekrem İmamoğlu’nun bir restoranda şarabı “fondip” yaptığı video 20 yıl önce yayınlansa medyada ne kıyametler kopardı!
Acaba İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı menüde ne tercih etmişti? Firik pilavlı bonfile mi yoksa bildiğimiz çöp şiş mi? Peki yanında ne içmişti? Beef Stroganoff’la Cabernet Sauvignon gayet iyi gidebilirdi. Fakat ya mevsim balıklarından ızgara lüfer yediyse?.. Roka salatasına Riesling mi, Misket-Narince kupajı mı eşlik etmişti? Sahi, hesap ne geldi? Bu hepsinden önemliydi! 90’larda yaşasak İmamoğlu’nun damak tadı günlerce tartışılır, restoranın şefi ana haber bültenlerinde ağırlanırdı!
Ama maalesef yıllardan 2022’ydi ve başkanın ailesiyle yediği bu sade akşam yemeği, Twitter’a “Rabbi yessir” başlığıyla “sızdırılacak”tı. Klasik “havuz medyası”, içki üzerinden bir kez daha özel hayatın gizliliğini ihlal etmişti. Neyse ki asgari ücretin 8500’e fırladığı günlerde bu “haber” vatandaşta pek yankı bulmayacaktı. Öyle ya, kime ne şaraptan? Aynı hafta 19 litrelik damacana suyun fiyatı 40 lirayı aşmıştı.


YENİ MODA: AYIKLIK AKIMI!..

İşin ilginci, artık “dindar” kesimde dahi rağbet görmeyen şarap tartışmasının seküler cenahı ve esas olarak CHP seçmenini ikiye bölmesiydi. Baksanıza Ekrem Başkan’a, kadehi nasıl da zarifçe tutmuştu. Hele son yudumu şöyle bir çalkalayıp tek hamlede yutuşu… Kılıçdaroğlu muhalifleri nihayet “Avrupai” bir cumhurbaşkanı adayı bulmuştu.
Oysa aynı hafta Batı’da “sober-curiosity” (ayıklık merakı) akımı tartışılıyordu. Almanya’da örneğin, kişi başı içki tüketimi son 50 yılda neredeyse yüzde 30 azalmıştı. Üstelik şimdiki gençler kategorik olarak karşı olmasalar da “alkollü” partilerden ve içen arkadaşlardan kaçınıyorlardı. Sebep?.. Sağlıklı bir yaşamı denemek istiyor, “ayık kafa”nın dünyaya nasıl baktığını anlamaya çalışıyorlardı.
Philosophie Magazin’den Moritz Rudolph de son yazısında bu akımı ele alırken “Ayıklık, ama ne için?” diye soruyordu.

ÇİKOLATA: TEKİLADAN FARKLI MI?!

Nietzsche’ye göre modern insanın var oluş krizinde brendi de Hristiyanlık kadar tehlikeliydi. “Avrupa narkotiği” olarak içki… Yaratıcılığın önünde büyük bir engeldi. Tıpkı “tanrı” gibi… İyi de “ayık” gençlerin derdi kalıcı eserler bırakmak mıydı? Yoksa bedenlerinin kapasitesini görmek, bir tür “mükemmeliyet sarhoşluğu” tatmak mı istiyorlardı? İçkinin yerini “fitness”in aldığı bir dünya… Nietzsche’nin hayaline epeyce uzaktı.
Sahiden savaş, iklim krizi ve ekonomik buhran koşullarında insanların tutunacak bir dala ihtiyacı vardı ki bu bazen birkaç shot tekila olabileceği gibi pekala pasta ve tatlı kılığına da girebilirdi! İşte Die Welt’in haberi… Şekerin beyinde bağımlılık merkezlerini tıpkı alkol ve kokain gibi etkilediğini söylüyordu. Hatta… Covid-19’dan sonra Avrupa’da çikolata tüketimi patlamıştı! “Kendini ödüllendir” efekti… Belirsizlik dönemlerinde “küçük zevkler” her şeyden önemliydi. Peki çağların kadim içkisi şarap… Bu zevkler arasında neden hâlâ en “elit”ti?


‘KIRSAL BİR LÜKS’: ŞARAP…

The Observer’dan Morwenna Ferrier, “Kadehteki Klas” başlıklı makalesinde bu soruya cevap arıyordu.  Chicago’da bilim insanları, günde bir kadeh şarabın demansı önleyebileceğini (yüzüncü kez!) kanıtlamıştı. İtalya’da üniversiteler sevilen şarap türüyle tüketicilerin karakteri arasındaki ilişkiyi anlamaya çalışıyordu. Ve Brad Pitt!.. Le Domaine markasıyla piyasaya çıkardığı cinsiyetsiz kozmetik ürünlerinde kendi üzüm bağlarından ilham almıştı! Her gün yeni bir habere konu olan şarap… Basit bir “tarım ürünü” olmaktan çok uzaktı.
Ferrier’nin söyleşi yaptığı şarap yazarı Aaron Ayscough, bu ilgiyi bir çelişkiye bağlıyordu. Doğadan hayli uzaklaşan toplumlar, “kırsal geçmişin bilgeliği”ne hasret kalmışlardı. Şarap, insanın çoktan kaybolmuş bir hayata özlemiydi. Ama kadehi burnuna götürüp bukeleri algılamak için de degüstatör olmak, yani uzmanlık lazımdı. Bu da herkesin harcı değildi. “Lüks” ve “pastoral yaşam”… Şarapta bir araya gelmişti!

‘BAY KEMAL’İN AYIK SIKICILIĞI!..

Türkiye’nin en eski barmenlerinden Vefa Zat, Adnan Menderes’in viski, Süleyman Demirel’in Campari sevdiğini söylüyor. Rakı sofrasında şiir okuyan Alparslan Türkeş’in balolarda değişik içkiler denediğinden söz ediyor. “Ramazandan önce son cin toniğim. Artık bir ay içki yok!” diyen Turgut Özal… 80’lerde manşetleri süslüyor. Ve tabii Cem Uzan!.. Bugün Teleon ve Motorola’dan ziyade çiftliğinde çıkan Petrus koleksiyonuyla anılıyor!
Tayyip Erdoğan bile Kasımpaşa’dan çıkıp “ejder meyveli smoothie”ye uzanan yolculuğunda bir “hikâye”ye sahip. Oysa Kemal Kılıçdaroğlu’na bakınca mutfağında çay bardağıyla sıkıcı videolar çeken, eşi Selvi Hanım’la börek açan bir emekli memur profili göze çarpıyor. İçki zamlarına, “alkol”ün 20 yıldır öcüleştirilmesine ses çıkarmayan, “muhafazakâr oylara” talip “Bay Kemal”in CHP’si… “Yeni Türkiye”nin eğlence fakiri, kolalı-gazozlu “yılbaşı sepetleri”ni andırıyor.
Böyle bir tabloda Ekrem İmamoğlu’nun “suçlamaları” reddetmemesi ve şarap içtiğini kabul etmesi tarihî bir öneme sahip… Demokrasi diye dayatılan “monosepaj” yaşam tarzı fazlasıyla kabak tadı verdi. Yoksa cumhurbaşkanı Pinot Noir mı yudumlasın, kuşburnu ya da ıhlamur mu? Nietzsche’yi ilgilendirmiyor.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Memetcan Demiray Arşivi