Kentlerin kalbi kültür ve sanattır

Kentlerin kalbi kültür ve sanattır
Kentlerin kalbi tarihtir, sanattır, insandır. Kentlilik bilinci insanı yurtsever, doğa sever, hayvan sever, insan sever yapar. Kent insanı geliştirir. Kentlilik insana onurlu bir duruş sergiletir.Kültür ve sanattan yoksun toplumların...

Kentlerin kalbi tarihtir, sanattır, insandır. Kentlilik bilinci insanı yurtsever, doğa sever, hayvan sever, insan sever yapar. Kent insanı geliştirir. Kentlilik insana onurlu bir duruş sergiletir.

Kültür ve sanattan yoksun toplumların geleceği yoktur…

Yerel seçimlere giderken; kültür sanat politikalarının çoğulcu olması, sosyal bütünleşmeyi sağlaması için neler yapmalıyız?

Ülkemizde kültür ve sanat çalışmalarına yeterince önem verilmiyor. Ekonomide yaşanan en küçük kriz anında, kamu yönetiminin “tasarruf” adı altında ilk vazgeçilen kalemler, kültür ve sanat alanları oluyor. Oysa asfaltı her zaman atabilirsiniz, yolu her zaman yapabilirsiniz, insan küçük yaşta eğitilir. Kültür ve sanat, insan zihninin gıdasıdır. Bu gıda, zamanında alınmadığında yetersiz sonuçlar verir. Yetersiz zihinsel beslenme, kültür ve sanattan yoksun bir toplumsal yapının oluşmasına yol açar. Kültür ve sanattan yoksun bir toplumun geleceği yoktur.

Sanat aklın besinidir. Mustafa Kemal Atatürk’ün söylemiyle “Sanatsız kalmış bir milletin hayat damarlarından biri kopmuş demektir...”

Sanat ve kültürden yoksun bir toplumun yöneticilerinin ufku dar olur ve toplumu tektipleştirir. Toplumun tektipleşmesi, farklılıkların yok olmasına neden olur. Oysa bakın insanlık tarihine, nerede sanat varsa orada gelişme var. Çünkü sanatçı muhaliftir, muktedirler sanatçıya düşmandır.

Ülkemizdeki farklılıklar, zenginliktir. Bu yüzden korunması, geliştirilmesi ve sürdürülmesi gerekir. Farklılığın en belirgin biçimde yayıldığı alan kültür ve sanattır. Bu alandaki zenginliğin çoğalması, toplumsal olarak dayanışmanın artmasına yol açar. İnsan zihni beslendikçe gerçeğin bütününü görmesi kolaylaşır.

Gerçeği görmek için ufkumuzun açık olması, kültür ve sanatın sonsuz denizinde yüzebilmemiz gerekir. Bunun için merkezi ve yerel anlamda kamu yönetimlerinin bütçelerinde kültür ve sanata anlamlı bir pay ayrılmalıdır. İlkokullardan başlayarak, eğitimin her aşamasında sahici kültür ve sanat dersleri konulmalı, toplumsal yaşamdaki kültür ve sanat insanları desteklenmelidir. Kültür Bakanlığı ve yerel yönetimler, binbir emekle yazılıp gün yüzüne çıkmış eserleri kütüphanelerine koymalı ki merak edenler kolayca ulaşabilsinler.

Sanatçılar özendirilmeli ki onlar da eserleriyle toplumun aklını beslesinler. Demokrasi, aklı beslenmiş toplumda gelişir. Ülkemizde kültür ve sanat politikaları etkili ve sürdürülebilir olmalıdır. Bizler, topluma karşı borcumuzu ödemek için bireysel çabalarımızla kültür ve sanatı geleceğe taşımalıyız. Bakın demokrasisi gelişmiş ülkelere, kültür ve sanat insanları el üstünde tutuluyor. Onlar biliyor ki kültür ve sanat insanlarının yaratıcılığı, toplumun ufkunu açar; ufku açılmış toplum da karşılaşabileceği krizlere karşı önlemlerini önceden alabilir.

Demokrasi gelişirse ekonomi de gelişir, siyaset de olgunlaşır, toplumsal cinsiyet eşitliği de sağlanır. Demokrasinin gelişmesini sağlayan insanın yaratıcı dehasının açığa çıkmasıdır. Bu da kendini sanatsal yaratıcılıkla dile getirir. Sanatın yapabileceğini hiçbir güç yapamaz. Nâzım Hikmet dünyada tanınan büyük bir şairimizdir. Nereye giderseniz gidin, Türkiye’den geldiğinizi söylediğinizde, bilenler, size “Nâzım’ın memleketi, öyle mi?” diye sıcak davranır. Bunu sağlayan sanatın gücüdür.

Kentlerin sadece binalardan, caddelerden ibaret olmadığını, her kentin bir kimliği, ruhu, kültürü, kalbi olduğunu “Kentlerin Kalbi” kitabımda yazdım.

Her kentin bir kimliği, ruhu, kültürü ve kalbi vardır. Kentler de bizim gibidir; sevinçleri, hüzünleri, heyecanları, kavgaları, direnç noktaları, gözyaşları, mücadeleleri vardır. İnsanların sesine neden kulak vermemiz gerekiyorsa; kentlerin sesine de o nedenle kulak vermeliyiz. İstanbul başka bir kenttir, Ankara başka bir kent… Hakkâri başka bir hamurla yoğrulmuştur, Sinop başka bir hamurla… Her birinin mayası farklıdır. O mayaların tutabilmesi, uygun ortamların oluşmasıyla olasıdır.

Kentlerin bellekleri vardır. O bellekleri silerseniz, geriye beton yığını kalır. Düşünün, İstanbul’dan Süleymaniye’yi silerseniz, İstanbul’u eksiltirsiniz. Vedat Türkali’nin, o ünlü “İstanbul” şiirinde geçen “Büyük ve sakin Süleymaniye’nle bekle” dizesi, bir dize olmaktan çok tarihin özetidir. Bu nedenle kentlerin sesine kulak vermeli; o kentlerin taşıyıcı kolonu niteliğindeki tarihi, toplumsal, kültürel, sanatsal ve insana dair ne varsa geleceğe taşımalıyız.

“Sanat, karın doyurmaz” derler. Doğrudur ama akıl doyurur, zihin doyurur. Aklımızın ve zihnimizin doyurulması, karnımızın doymasının da kapısını açar. Sanat ve kültür, demokrasimizin temel taşıdır ve demokrasisi gelişmemiş toplumlar, açlık ve sefaletle karşı karşıyadırlar.

Yerel yönetimler, önceliği belediye başkanında olmayan kurullar oluşturarak, o kentin kültür ve sanat yaşamını yönetmelidir.

Kentin kültür ve sanat insanlarının etkin katılımıyla kültür politikaları belirlenmeli ve uygulaması her aşamada denetlenmelidir.

Geleneğimizi geleceğe taşımak bizim ellerimizdedir. O nedenle yaklaşan yerel seçimlerde daha çok kültür ve sanat insanını öne çıkarmalı, o onların ufuk açıcı yöntemleriyle kentleri yönetmeliyiz.

Kentlerin kalbi tarihtir, sanattır, insandır. Kentlilik bilinci insanı yurtsever, doğa sever, hayvan sever, insan sever yapar. Kent insanı geliştirir. Kentlilik insana onurlu bir duruş sergiletir.