Memetcan Demiray

Memetcan Demiray

Melis’in tatili ve Korona linçleri

Pandeminin başında “Bu yıl tatil yapılmasın!” diyen gazeteci Melis Alphan’ın plaj fotoğrafı ortaya çıktı, kıyamet koptu! Ama artık sadece bizden değil, Avrupa’dan da sürekli artan “Korona şiddeti” haberleri geliyor. Trenlerde insanlar birbirine giriyor, virüs kapan çocukların eve “hapsedilmesi” tartışılıyor! Görünen o ki sonbaharda insanlığı zorlu bir psikolojik sınav bekliyor.

Çok şükür, bu haftamız da linçsiz geçmedi. Sosyal medyanın hedefindeki isim, bu kez gazeteci arkadaşımız Melis Alphan idi. Henüz pandeminin başında bir “tweet” atan Melis, sağlık çalışanlarına destek olmak için evde kalmayı öneriyor ve “Bir yaz tatile gitmemek çok mu zor?” diye soruyordu. O “tweet”i kesip saklayan bir sosyal medya kullanıcısı, Melis’in geçen ay plajda çekilmiş tatil fotoğrafıyla yan yana getiriyor, bir anlamda el bombasının pimini çekiyordu. Şimdi dileyen, Korona öfkesini Melis’e yönlendirebilirdi!
Sahi, “Bu ne lahana turşusu, bu ne perhiz”di?!.. Zaten bu “Cihangir solcuları” en duyarlı “tweet”leri atarlar ama yaz geldi mi derhal Bodrum’a ve Çeşme’ye gitmezler miydi? Hem Melis’in kaldığı bilmem ne “resort”un şu kadar bin liraydı gecesi!.. Eh, zaten “moda eleştirisi yaparak ünlü olan biri”nden başka ne beklenirdi ki?!..
BASKI VE İSYAN
Melis tüm bu eleştirileri ilk başta soğukkanlılıkla karşılayacak ve kendini anlatmayı deneyecekti. Öncelikle nisandan beri şartlar değişmiş, Melis de güvenli bir tatil bölgesi seçmişti. Ayrıca kazandığı parayı dilediği gibi harcayabilirdi. Asıl önemlisi, eleştiri tamamdı ama bunca hınç ve kin niyeydi?
Melis’in açıklaması ve itidal çağrısı bir grup insanda karşılık bulsa da “öfke”yi dindirmeye yetmeyecekti. Atılan “tweet”ler şimdi “erkek şiddeti” boyutuna varıyor, ağza alınmayacak hakaret ve tehditler içeriyor, giderek tehlikeli hale geliyordu. Melis’e de “Yeter artık!” diye isyan etmekten başka çare kalmıyordu.
KİMİ HÂLÂ KARANTİNADA, KİMİNİN MASKE KOLUNDA!..
Normal şartlarda çok alışık olduğumuz bir durumdu Melis Alphan’ın başına gelenler. Zira işin içinde bir “ünlü”, özellikle de bir “kadın ünlü” varsa en ufak bir “hata”da kendisini çarmıha germeyi pek severdik. Bunun için de “aile değerleri”nden “ülkenin bölünmez bütünlüğü”ne kadar pek çok gerekçeye sarılabilirdik.
Ama linç ekibinin elinde şimdi çok değişik bir “silah” vardı ve bu da yeni milenyum insanının ilk kez tecrübe ettiği “Korona”ydı. Tüm dünya hazırlıksız yakalanmış, ne yapacağını şaşırmıştı. Ve yaz gelip önlemler gevşeyince iş çığırından çıkmıştı. Bir grup insan Korona kurallarına riayet etmeyi sürdürmüş, diğerleri ise kendini salmış, maskeleri kolda (!) taşımaya başlamıştı. Bu da yeni toplumsal çatışmalara kusursuz bir zemin hazırlamıştı.
GERGİNLİK TOPLU ULAŞIMDA
Avrupa gazetelerinde örneğin, sürekli “Trende kavga!” haberleri okumaya başlıyorduk. Avusturya’da maske takmamakta ısrar eden yolcular gerginliğe yol açıyor, sonu yaralamaya varan olaylar polis müdahalesi gerektiriyordu.
Aynı eve kapanmak zorunda kalan ailelerin patlama yaşadığını, evliliklerin çatırdadığını ilk günden beri duyuyorduk ve şimdi buna bir de patron baskısı ekleniyordu. Evden çalışanlar nasılsa “rahatlar” diye iş yerleri tarafından olur olmaz zamanda aranabiliyor, insanların özgürlük alanı fütursuzca ihlal edilebiliyordu. Ve tüm bunlar yetmezmiş gibi bir de ilgilenmemiz gereken çocuklar vardı! Sürekli evde oturmaları başlı başına bir stres nedeniydi. İyi de salgın devam ederken okula nasıl gideceklerdi?
ENFEKTE ÇOCUĞA
‘EV HAPSİ’!..
Bu sorunun cevabını, eğitimin yavaş yavaş başladığı Almanya’da bulabiliyoruz. Bazı öğrenci ve öğretmenlerin daha ilk haftadan enfekte olduğu Almanya’da şimdi Korona’ya yakalanan çocukların evde nasıl “izole edileceği” tartışılıyor. Ve yerel sağlık otoritelerinin “Virüs kapan çocukları 14 gün boyunca odalarından çıkarmayın. Yemekte bile onlarla bir araya gelmeyin!” uyarısı, aileleri dehşete düşürüyor. Çocuk hakları savunucuları bu öneriyi “çocuğa fiziksel şiddet” diye niteliyor ve kabul edilemez buluyor. Görünen o ki insanı değil ekonomiyi düşünen devletleri şimdi “okul”la sıkı bir imtihan bekliyor.
O devletler ki turizmi kontrolsüz şekilde açtılar, fabrikadaki işçilerin hastalanmasına göz yumdular, şimdi de masum yavrucakları adeta “denek” haline getirerek mevcut düzeni korumaya çalışıyorlar.
Şu durumda bize “en kötü senaryo”ya hazırlanmak, sonbaharla birlikte çok daha temkinli olmak, akıl ve beden sağlığımızı korumak düşüyor. Resmi kurumların biz insanlara birer “rakam” ve “istatistik” olarak baktığını, çevremizi ve kendimizi ancak kendimizin koruyabileceğini unutmamak gerekiyor.
Hepimiz sıkıldık, hepimiz imkânlar dahilinde gevşedik. Melis de bir süper kahraman değil, en nihayetinde bir insan. Ve Trump gibi, Merkel gibi, Putin gibi liderlere göster(e)mediğimiz tepkiyi Melis’e yansıtıyorsak hatayı biraz da kendimizde aramamız icap ediyor.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Memetcan Demiray Arşivi