Meralar ve Yaylalar

Çocukluğumuzdan başlayarak bugüne kadar çok sık duymuşuzdur “meralarımız ve yaylalarımız” cümlesini. Ancak meralar ve yaylalar hakkında söylenenleri anlamamışız belli ki.

Mera, otlak, meyilli, engebeli ve taban suyunun derinde olduğu yem bitkilerinin bulunduğu alanlara ve hayvancılık amacı ile kullanılan alanlara verilen addır. Çayırlara göre daha kısa boylu, seyrek otların bulunduğu meralar kaba yem alanlarıdır. Bu topraklar hayvancılık amacıyla kullanılmaktadır. Hayvanların beslenmesinde kullanılan bu alanların erozyon üzerinde etkileri bulunmaktadır.

Meraların yeşil otu, tür bileşimine ve çevre şartlarına göre değişmekle birlikte %12-18,5 arasında ham proteine sahiptir. Buna karşılık buğday samanı %3,6 ham protein içermektedir. Bunun yanında mera otları bilhassa A, E ve B vitaminleri ve mineraller bakımından zengindir. Merada otlayan hayvanlar daha sağlıklı ve huzurlu olmaktadır. Ayrıca meradaki hayvanların ürünleri daha kaliteli ve lezzetlidir. Örneğin insan sağlığı için son derece önemli olup sütte ve ette bulunan konjuge linoleik asit merada otlayan hayvanlarda artmaktadır.

Çayır-meralar 14,6 milyon haile toplam kara alanımızın %18,8’ini kaplamakta ve bu alanların tümü hayvan otlatılarak değerlendirilmektedir. Ancak özellikle meraların yetersiz kaldığı dönemlerde hayvanlar diğer alanlarda da (tarım, orman, vb.) otlatılmak suretiyle karaların aşağı yukarı %80’inden yararlanılmaktadır.

Bu kadar önemli olmalarına rağmen, Türkiye’de meraların orta malı olmaları, onların gerekli bakımın ve ıslahın yapılmadan kullanılmalarına sebep olmaktadır. Bu durum mera hayvancılığımızın en büyük açmazı durumundadır. Ülke meralarının çoğunu kapsayacak şekilde yapılan çalışmada, Türkiye’de meraların yalnızca yaklaşık %12,4’ünün hayvanlar için yeterli ve nitelikli yem üretebildiği (iyi ve çok iyi durumda olduğu), kalan %87,6’lık kısmın ise orta ve zayıf durumda olduğu sonucuna ulaşılmıştır.

1969 yılında Orman Bakanlığı’nın kurulmasıyla 7,5 milyon hektar çalılık alan, orman – fundalık arazi kapsamına alınmıştır. Bu da Van gölünün 20 katı büyüklükte bir alana eşittir. Keçilerin yararlanabileceği bu alanlar yasaklanıp, keçilerin ormana zarar vereceği izlenimi yaratılmıştır.

Meraların önemli bir kısmı yüzey topraklarını kaybetmiş ve başka amaçlar için kullanılmıştır. Türkiye’de hayvan varlığı 1970 yılından 1980 yılına kadar artmıştır. 1980’den 2001 yılına kadar azalmıştır. Hayvan varlığının 2001 yılından beri düzenli olarak artmasına karşılık hayvan birimi başına düşen mera alanlarında sürekli olarak azalma olmuştur. Artan otlatma yoğunluğu bitki örtüsünün zayıflamasına neden olmaktadır. Türkiye’de meraların sadece yüzde 12,4’ü hayvanlar için yeterli nitelikte yem üretebilmektedir.

4342 Sayılı Mera Kanunu 28 Şubat 1998’de, bu yasaya göre hazırlanan Mera Yönetmeliği 31 Temmuz 1998 tarihinde yürürlüğe girmiştir. Böylelikle meraların korunması ve idaresi ile ilgili yasal boşluk büyük ölçüde giderilmiştir. 2018 yılına kadar tespiti yapılan mera alanı 11,1 milyon hektardır. Mera alanın tespiti 22 yılda tamamlanmamış olup geriye kalan 3,5 milyon hektar Belçika’nın toplam yüzölçümüne eşittir. Ancak 1970 yılından 2019 yılına kadar mera alanlarınız yüzde 33 oranında azalmıştır. Yani bu sürede meraların üçte biri yok olmuştur.

6360 sayılı yasa ile daha önce sadece o köyün gereksinmelerine özgülenen taşınmazlar artık o köyün malı olmaktan çıkmıştır. Köylünün bu taşınmazlar üzerinde tasarruf yetkisi kalmamıştır. Ormanlar, meralar, tarımsal nitelikli 2/B alanları sahipsiz kalmıştır. Belediyeler eliyle imara ve ranta açılmaları kolaylaşmıştır. Uzun erimli kiralamalar hak sahiplerinin yararlanmasını engellemektedir. Mera alanlarına OSB’ler, sanayi siteleri, oteller yapıldığı da bilinen bir gerçektir.

Köy meralarına yönelik tecavüzler TCK’nun 154. maddesine göre suç oluşturmakta ve ihlal edenlere 6 aydan 3 yıla kadar hapis ve 1000 güne kadar para cezası verilmekteydi. Artık belediye sınırları içinde yer aldıklarından bu koruma zayıflamıştır.

Umarım ülkemizin geleceği için hayati önem taşıyan mera ve yaylalarımızı koruyabiliriz.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Kubilay Kaptan Arşivi