Mezhepçi siyasetin ölümü

Kılıçdaroğlu’nun “Alevi” videosu çok ses getirdi, nitekim video yaklaşık 24 saatte 20 milyon izlendi, 71 milyon da görüntülendi…

Kılıçdaroğlu, herkesin bildiği ama üzerine gitmekten kaçındığı kimlik meselesini iktidarın elinden çekip aldı, mezhepçilik üzerinden yürüyen tartışmaları toprağa gömdü, mezhepçi siyaseti öldürdü!

Kılıçdaroğlu aynı zamanda “Alevi biri bu ülkede Cumhurbaşkanı seçilemez” diyenlere de “Alevi olmaz diyen bu sisteme, doğru olan, dürüst olan, ahlaklı olan olur” ve seçilir diyerek tarihi bir ders verdi. Bir savunma psikolojisi içinde hareket etmeden, hem kendi kimliğiyle barışık olmanın önemine vurgu yaptı hem de “artık kimlikleri konuşmayacağız, başarıları konuşacağız. Artık ayrışmaları ve farklılıkları konuşmayacağız. Ortaklıklarımızı ve ortak hayallerimizi konuşacağız” diye doğru bir bakış açısı ortaya koydu…

Kılıçdaroğlu’nun videoda kullandığı dil ayrıştırıcı değil yapıcı ve birleştirici bir dil olduğu için yalnızca milyonlarca insan tarafından sahiplenilmedi, Türkiye’nin önemli siyasi aktörleri tarafından da sahiplenildi ve yeni bir “siyasal açılımın” adımı oldu…

Kılıçdaroğlu’nun videosunu Saadet Partisi kurumsal twitter hesabından “Kutuplaşmayı, ötekileştirmeyi ve “kimlik siyaseti”ni değil güzel âhlakı, adaleti, hakkaniyeti ve samimiyeti seçerek, bu çarpık düzene hep birlikte son verebiliriz” diyerek, Selahattin Demirtaş da “Bu topraklarda ayrımcılık olmadan, eşitçe, kardeşçe, huzur içinde yaşamak mümkün. Sayın Kılıçdaroğlu’nu kutluyor, bu güzel mesajlarını canı gönülden destekliyorum” diyerek paylaşınca “hepimizin bildiği sır” gerçek anlamda sır olmaktan çıktı ve kimlik siyaseti üzerinden, ayrımcılıktan ve kutuplaşmadan beslenenleri boşa düşürdü.

KUTUPLAŞMADAN BESLENENLER
Kılıçdaroğlu’nun bu çıkışı ve kucaklayıcı dilinden dolayı milyonlarca insan derin bir “oh” çekerken, kutuplaşmadan, ötekileştirmeden beslenen çevreler ise bu çıkıştan çok rahatsız oldular!

Nitekim, 85 milyonun vergileriyle faaliyet yürüten, bir kamu aracı olan TRT World yazarı Tallha Abdulrazaq Kılıçdaroğlu’nun bu konuşmasını hedef alarak 16. Yüzyıldaki Alevi katliamlarının sembol ismi Yavuz Selim’e atıfta bulunarak “Sultan Selim’in hatırası mezhebinizi iktidardan uzak tutsun” diye paylaşım yaptı, birçok ırkçı ve mezhepçi de sosyal medyada Yavuz Selim portreleri paylaştı…

Yeni Şafak’ın eski Genel Yayın Yönetmeni İbrahim Karagül ise, Kılıçdaroğlu’nun açıklamasını “Kılıçdaroğlu bizi; Türk-Kürt, Sünni-Alevi olarak iç savaşa çağırıyor” demekle kalmadı, “Kılıçdaroğlu Türkiye’yi Suriyeleştirmeye çalışıyor” diyerek “kendi mahallesine” hem korku yaymaya, hem de kışkırtmaya çalıştı. Ümit Özdağ konuşmanın içeriği ve ruhuyla uzaktan yakından ilgisi olmayan bir yaklaşımla “Sayın Kemal Kılıçdaroğlu Türkiye’yi Lübnanlaştırmayın” derken, Bahçeli de sürpriz olmayan bir şekilde “küresel emperyalizm” vurgusu yaptıktan sonra “Kılıçdaroğlu’nun karanlık ağzı bölücü terör örgütü PKK’nın ağzıdır” deyiverdi!

DÖNEM KİMLİKLERİ AŞMA DÖNEMİDİR
1980’ler sonunda dünya sosyalist sistemi çökünce, dünyada yeni bir düzen oluştu ve bu düzenin en önemli özelliklerinden biri de etnik ve dini kimliklerin öne çıkması oldu. Irkçılıkla beslenen milliyetçilik ciddi pirim yapıyor hale geldi. Emek sermaye çelişkisi yerini dini ya da etnik kimliklere bıraktı, uluslararası güçlerin de müdahaleleriyle kimlik siyaseti gerilimi, kutuplaşmayı ve savaşları tetikledi, arkasından başlayan göç dalgası da her yerde “kültürel kimlikler” üzerinden ırkçılığı tetikledi. Bu gerçek önce Balkanlarda ve İslam coğrafyasında kan ve gözyaşına dönüştü…

Kılıçdaroğlu geçen hafta “Kürtler” dün de “Alevi” videosuyla bu yaraya parmak bastı ve “Unutma, tek bir oyla sen bu ülkeyi can yakan mezhep tartışmalarından, bataklığa dönüştürülen Orta Doğu’dan çekip çıkaracaksın, ait olduğu yere taşıyacaksın” diyerek olması gerekeni işaret etti, yeni bir perspektif sundu ve Cumhuriyetin ikinci yüzyılında “bütün renklerin” yan yana kardeşçe yaşadığı yarının Türkiye’sini işaret etti!

Çok açık ki, bu topraklar siyasal iktidarların yüzlerce yıla yayılan kimlikçi siyasetinden, mezhepçi siyasetinden çok çekti. Ayrımcı ve kutuplaştırıcı siyaset yalnızca “yazılı olmayan kardeşlik hukukunu” öldürmedi, iftiraların ve kışkırtmaların yönlendirmesinde derin acılar yaşattı. “Etle tırnak gibiyiz” söylemi büyük bir yalan olduğu gibi, kimlik siyaseti ülkeyi ilerletmedi, tam tersine geriletti…

Etnik ya da inançsal kimlikler üzerinden yapılan siyasetin kapsayıcı ve kucaklayıcı değil, ayrıştırıcı ve bölücü olduğuna kerelerce tanıklık ettik. Anayasa’da vurgulanan “eşit yurttaşlığın” uygulanabilir olmadığına, devletin inançlar ve kimliklere karşı “hakem” rolü oynamadığına, tam tersine “taraf” olduğuna kerelerce tanık olduk. Meydanlarda insanların Alevi, Zaza, Ermeni gibi kimliklerinden dolayı yuhalandığına tanıklık ettik…

Devletin “hakem” olması için herhangi bir inançsal ya da etnik kimliğe yaslanmaması gerekir. Herkesin kendi kimliğiyle barışık olduğu, eşit yurttaşlığın uygulandığı bir Türkiye hedef büyütür. Bu hedef büyütme becerisi de açık ki, kutuplaşmadan beslenen mevcut iktidarın değil, demokrasi isteyen bütün siyasi aktörlerin ortak görevi. Kılıçdaroğlu bu yolu açarak “gelin, bu ayrıştırıcı sistemi kökünden yıkalım” çağrısı yaptı. Şimdi beceri, bu çağrıya kulak verip büyütmede…

Önceki ve Sonraki Yazılar
Necdet Saraç Arşivi