Memetcan Demiray

Memetcan Demiray

Mimiğini yitiren insan

Antropoloji profesörü Ursula Wittwer-Backofen, içimizdeki "avcı-toplayıcı"nın yaşamsal bilgileri "sosyalleşme"yle temin etmeye şartlandığını, bundan dolayı eve kapanmanın insan doğasına aykırı olduğunu söylüyor. Peki karantina varken "dışarı"yla iletişimimiz nasıl olacak? İşte bu noktada teknoloji devreye giriyor ve bize bir yanı "cennet", bir yanı "cehennem" formundaki sosyal medyada "emoji"lerle dolu yeni bir yaşam vadediyor.

COVID-19 salgınının ikinci dalgası birçoğumuzun moralini derinden etkiledi. Artan vaka sayıları karşısında Avrupa ülkeleri bir bir kapanırken ülkemiz belli saatleri ve hafta sonunu kapsayan sınırlı bir sokağa çıkma yasağı uyguluyor. Böylece kendimizi ne tam özgür ne de tam "hapis" hissettiğimiz, tuhaf bir durum ortaya çıkıyor. Ve en fenası, aşı haberleri biraz umut verse de insanlık, bu kâbusun ne zaman biteceğini hâlâ bilmiyor.

İyi de kış günü sıcacık evde oturup hobilerle ilgilenmek çok cazip değil mi? Neden normalde çok gezmeyenler bile sokağa çıkmak için can atıyorlar?

Freiburg Üniversitesi'nde biyolojik antropoloji üzerine çalışan Prof. Dr. Ursula Wittwer-Backofen, bu sorunun cevabını yaklaşık 20 bin yıl öncenin insan davranışında arıyor.

YOKSA HÂLÂ AVCI-TOPLAYICI MIYIZ?

Die Welt gazetesiyle yaptığı söyleşide Neolitik Çağ'ın "avcı-toplayıcı"larından söz eden Prof. Backofen, hayvan sürüleri nerededir, hangi bitki zehirlidir gibi en yaşamsal konularda bilginin o dönem yüz yüze iletişimle, toplumsal alanda paylaşıldığını söylüyor. Diğer bir deyişle "İnsanın hayatta kalması, sosyalleşmesine bağlıydı" diyor.

Evrim sürecinde günümüz insanına aktarılan bu özellik nedeniyle sinemaya, bara gitmek isteyen bizlerin de "prensipte" atalarımıza benzediğini ekliyor. Böylece arkadaşıyla buluşup futbol ve aşk hayatı gibi sabun köpüğü konular konuşan birinin bile aslında doğasına uygun hareket ettiğini belirtiyor!

Peki şimdi Korona zamanı dev kentlerde tek göz odalara "kapatılan" insanlık ne yapsın? Sosyalleşme eksiğini internetle kapatmak mümkün mü? Bu soruya da "kısmen evet" diyen Prof. Backofen, yine de iletişimde yüz ifadesinin çok önemli olduğunu ve "emoji"lerin asla mimiklerin yerini tutmayacağını vurguluyor.

INSTAGRAM VENÜS'TEN, TWITTER MARS'TAN

Sahiden de şu dönem sosyal medyanın durumu, Prof. Backofen'ın söylediklerini doğruluyor. "Gündemi öğrenmek" için girdiğimiz Twitter; kadın cinayetleri, hayvana işkence, bozuk ekonomi ve siyasi ahlaksızlık haberlerinden geçilmiyor! Sanki tam bir karabasanın içine düştük, yeryüzünde cehennem yaşanıyor! 

Derken Instagram'ı açtığımızda tam tersi bir manzarayla karşılaşıyoruz! Az önce savaş suçları hakkında isyankâr "tweet"ler atan arkadaşımız şimdi tek buzlu rakısını almış, ailesiyle "mangal keyfi" yapıyor! Bir diğeri ormanda yürüyüşe çıkmış, yeni eşofmanıyla "selfie" çekiyor! Kimi yıllardır görmediği dostuna kavuşmuş; Bostancı sahilinde... Kimi yine haylaz kedisinin verdiği "yaşam sevinci"ni videoya kaydetmiş, bol kalpli bir "story" ile paylaşıyor!

İyi de hayat bu kadar güzelse o duyarlı "tweet"leri kim atıyor? Yoksa "emoji"ler bizden bir şeyler mi saklıyor?

TOKSİK BUYRUK: "POZİTİF DÜŞÜN!"

Sanal iletişimdeki duyguların ne kadar yapay olabildiğine bir diğer örneği Elle dergisine yazdığı makalede Catherine Renton veriyor. Annesinin tatsız bir hastalığa yakalandığını öğrenen Renton, bunun üzerine yakın çevresinden aldığı "Her şey güzel olacak!"  ve "Pozitif düşün!" gibi mesajlardan nefret ettiğini söylüyor. Ve Michigan Üniversitesi'nden psikoloji profesörü Stephanie Preston'ın "toksik pozitiflik" kavramına atıfta bulunuyor.

"Gerçekten kederli" bir insana böyle basmakalıp cümlelerin moral vermediğini belirten Renton, tam aksine ona kendini değersiz hissettirdiğine değiniyor. Ve işini kaybeden genç bir kadının, "Pozitif düşünmek ay sonunda faturalarımı ödemeyecek!" cümlesini örnek gösteriyor.

İnsanın acısına yabancılaşmaması gerektiğinden de bahseden Renton, kötü duyguların hayatın bir parçası olduğunu ve bunları ancak yüzleşmeyle aşabileceğimizi hatırlatıyor. Ve klişe cümlelerle sahte iyimserlik saçan değil, "Durum hakikaten kötü ama ben senin yanındayım!" diyen bir arkadaşın çok daha değerli olduğunu vurguluyor.

MODERN AVCI-TOPLAYICININ ÇİLESİ!..

Görünen o ki sanallığın dehlizlerinde bir de pandemiyle içine kapanan insanın ruh hali, şu sıralar eşsiz bir mutlulukla trajik yıkımlar arasında gidip gelmekte. Ara tonlar artık hiç rağbet görmezken akla yine Prof. Backofen'ın söyledikleri geliyor. Mimiklerin o insanca telaşı, sevinci, hüznü ve coşkusu giderek silinirken yerlerini "emoji"lerin "robotik" dünyası alıyor.
Kahkahasız "gülen surat"lar, atmayan renkli kalpler, tatsız pastalar ve ezgisiz notalar... İşte 21. yüzyıl biz gökdelenler diken, uzaya otomobil gönderen ve iklimleri bile yönetmek isteyen postmodern "avcı-toplayıcılar"a bunları vadetmekte.

Belki de herkes hak ettiğini yaşıyor.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Memetcan Demiray Arşivi