Ölümünün 75 Doğumun 120. Yılında Cemal Nadir Güler,

Ölümünün 75 Doğumun 120. Yılında Cemal Nadir Güler,
45 Yıla Sığan, Karikatür Dolu Bir Yaşam...‘’ Ben karikatürü bir güzel koku gibi insana bir an zevk verdikten sonra, elde boş şişe veya sarı leke bırakıp da havaya karışan marifet olmaktan başka türlü anlıyorum. O ne palyaçoluktur,...

45 Yıla Sığan, Karikatür Dolu Bir Yaşam...

‘’ Ben karikatürü bir güzel koku gibi insana bir an zevk verdikten sonra, elde boş şişe veya sarı leke bırakıp da havaya karışan marifet olmaktan başka türlü anlıyorum. O ne palyaçoluktur, ne de göbek attıran yahut çeneleri ağırtan kahkahadır. Bence karikatür, insan beyninin muhtaç olduğu tebessüm ve düşünceyi sağlayan bir güzel sanat olmalıdır.’’ Cemal Nadir Güler

Hayatı ve Eserleri... 

13 Temmuz 1902 tarihinde Bursa’da doğdu. Bulgaristan göçmeni olan babası Şevket bey, memurdu. Annesi Nuriye hanım Bursa’nın yerlilerindendir. İlkokulu Bursa’da, ortaokulu ise Bilecik’te okudu. Ancak maddi yetersizlik nedeniyle öğrenim hayatını yarım bırakarak çalışmak zorunda kaldı. Bu dönemde bir süre Bursa Sahaflar Çarşısı’nda kasnakçılık, makinist çıraklığı, tabelacılık gibi işler yaptı. Sanayi-i Nefise Mektebi sınavlarına girdi ama başarılı olamadı, sanat alanda kariyerini yaşamı boyunca hep otodidakt olarak sürdürdü.

1920 yılında ilk karikatürü Sedat Simavi’nin Diken dergisinde yayınlandı. Bu tarihten sonra kendisini tamamen karikatüre verdi. Çizgileri Ayine, Zümrüdüanka ve Akbaba’da yayınlandı. Bursa’nın düşman işgalinden kurtuluşundan sonra köy ilkokullarında gezici resim öğretmenliği yaptı. 1923’te ilk evliliğini Melahat Hanım’la yaptı. Resimli Dünya’da çizgilerinin sürekli yer bulmasının verdiği güvenle 1926 yılında geçimini karikatürle sağlamak üzere İstanbul’a gitti. Bir süre Papağan dergisinde çalıştı, ancak burada kazandığı para ile geçimini sağlayamadığından bir süre sonra yeniden Bursa’ya döndü.

Bursa’ya döndükten sonra yeniden tabelacılığa başladı. Milli Sinema’nın hemen karşısına açtığı küçük tabelacı dükkanında program değiştikçe yenilenen kapı reklamlarını yaptı, sinemanın haftalık dergisine reklam karikatürleri yaptı. Bir yandan da Köroğlu, Karagöz, Akbaba, Yeni Fikir gibi dergilere karikatür çizdi. Kasım 1928’de Harf Devrimi’yle birlikte işleri birden düzelir, geceli-gündüzlü yeni harflerle tabela yapmaya başladı. İşlerinin biraz düzelmesiyle daha geniş bir dükkâna taşındı, burada en büyük tutkusu olan yağlıboya tablolar da yapmaya başladı.

Özellikle Akbaba’da yayınlanan karikatürlerinin ilgi görmesi üzerine, Akşam gazetesi başyazarı Necmettin Sadak tarafından 1928 yılında gazeteye davet edildi. Bir süre tereddüt etse de sonunda çizerlikte karar kıldı ve 15 yıl boyunca çalışacağı Akşam gazetesi için ikinci kez İstanbul’a yola çıktı.

Akşam gazetesinde işe başladığının hemen ertesinde (1929) ünlü bant karikatür tipi Amcabey’i (bantın ilk adı “Amcabey’e Göre”, bir dönem de “Bey Amca’ya Göre” idi) yarattı. Akşam’da çalışırken Karikatür, Yücel, Köroğlu, Babacan gibi dergilere de karikatür çizdi. Günlük gazete karikatürlerinin yanında “Ak’la Kara”, “Dede ile Torun”, “Dalkavuk”, “Yeni Zengin”, “Salamon” çizgi tiplerini yarattı. Bu tipleri de çeşitli gazete, dergi ve albümlerde yayımladı. Bu gazetede çok sayıda yazar ve sanatçının portreleri üzerinden yazıp çizdiği “Fotoğraf Tahlilleri” dizisini ve tamamen kendisine ait yazı, çizgi ve fotomontajlardan oluşan tam sayfa “Haftanın Mizahı” başlıklı sayfa yaptı. Yine Akşam gazetesinde çalıştığı dönemde okuyuculara yönelik kendi karikatürleriyle ilgili ödüllü yarışmalar düzenleyerek bu sanata karşı okur ilgisini artırmaya çalıştı. Sanatçı bu yarışmaları sonradan kendi çıkardığı Amcabey dergisinde de sürdürdü.  Gazete ve dergilerde çizdiği portre karikatürler yoğun ilgi gördü. Gazetede çalıştığı bu dönemde Yedigün, Doğan Kardeş, Yücel, Aydabir gibi mizah dışı dergilerde de karikatürleri göründü.

Karikatür çalışmalarının yanı sıra yazarlık yeteneğini de gösterdi; “Yüzkarası” adlı oyunu 1939’da İstanbul Şehir Tiyatrosu’nda oynandı. Ankara ve İstanbul radyoları için skeçler yazdı. 1941’de Vedat Günyol’la birlikte “Arkadaş” adlı çocuk dergisini çıkarmaya başladı. Bir yıl sonra ünlü bant tipinin adıyla “Amcabey” mizah dergisini çıkardı. 1944’e kadar toplam 69 sayı çıkan bu dergide ilerde adları 50 Kuşağı olarak anılacak çok sayıda genç çizer karikatürlerini yayımlama olanağı buldu.

1943 yılında Akşam gazetesinden ayrılarak ölümüne dek çalışacağı Cumhuriyet gazetesine geçti. II. Dünya Savaşı’nın en sert günlerinde Hitler ve Nazizm karşıtı çizgileriyle büyük ilgi gördü. Haftada bir  “Harp karikatürleri” başlığı altında gazetenin arka sayfasına çizdiği yarım sayfalık renkli karikatürleri Türk basınında daha önce örneği görülmemiş çalışmalardı. Bu karikatürlerde Alman faşizmi kadar Batılı diğer emperyalist güçleri de var gücüyle eleştirdi.

1946 yılı seçimlerinde CHP tarafından Bursa’dan aday gösterilmek istendiyse de “Partili olursam karikatür çizemem” diyerek reddetti.

Çizerlik yaşamı boyunca beş kez karikatür sergisi açtı; ancak, çok istemesine ve hazırlıklarını sürdürmesine karşın ömrü yetmediği için ABD sergisini açamadı.

1932’de yayımladığı “Amcabey” albümü ülkemizde yayınlanan ilk yerli karikatür albümüdür. Sanatçı daha sonra dokuz karikatür albümü daha yayımladı. Birçok Halkevi’nde karikatür ve mizah üzerine konferanslar verdi. “Amcabey Plajda” adıyla bir çizgi film denemesine girişti; teknik ve maddi olanaksızlıklar nedeniyle ne yazık ki bu çalışması yarım kaldı.

İlk evliliğinden sonra üç evlilik daha yapan Cemal Nadir Güler, Eminönü Halkevi’nde verdiği bir konferanstan evine döndüğünde kendisini kötü hissetti. İlk olarak grip tanısı konulmuşsa da daha sonra pek çok hastalığın daha belirtisi görüldü. 27 Şubat 1947 tarihinde kalp iltihaplanması sonucu yaşamını yitirdiğinde henüz 45 yaşındaydı.

Ertesi gün İstanbul’da yoğun bir halk katılımıyla cenazesi Zincirlikuyu Mezarlığı’nda toprağa verildi.

Ölümünden sonra Bursa’da ve Ankara’da bir caddeye ve İstanbul’da Akşam gazetesinin bulunduğu (Eski adı, Acımusluk olan) sokağa onun adı verildi. Bursa Kültür Park’ta heykeli, adını taşıyan cadde üstüne büstü dikildi. 1967’de Galatasaray Lisesi’nde anısına bir sergi açıldı. Hilmi Yücebaş, Yalvaç Ural, Kamil Yavuz, Cihan Demirci, Süleyman Bulut gibi yazarlar tarafından yaşamını ve sanat anlayışını konu edinen kitaplar basıldı. Çeşitli yıllarda adını taşıyan yarışmalar düzenlendi, 1991 yılında PTT tarafından anma pulu basıldı.

45 yıla sığan karikatür dolu yaşamıyla binlerce eser üretmiş olan büyük usta Cemal Nadir Güler için bu yıl içinde bir dizi anma etkinliği olacaktır...

...


Ramiz Gökçe (1947): "Biz, onu tanıyanlar ve sevenler kalplerimizde sönmez bir acı hissederken, gelecek nesillerin çocukları onun doğum gününü kutlayacaklardır."


Peyami Safa (1947): "Ölümü kendisine pek yakıştıramayan bir ruh enerjisi olduğunu karikatürlerinde görmek pek kolaydı."


Ratip Tahir Burak (1947): "Cemal Nadir olaylara kah biraz tuz, kah biraz biber, kah biraz şeker katarak uzun yıllar boyunca ağzımıza az mı tat vermişti! Onu kaybetmekle, kolumuzu, bacağımızı değilse de neşemizi, gülümsememizi kaybetmiş olmuyor muyuz?


Falih Rıfkı Atay (1947): "Amcabey, Hoca ve Karagöz geleneğine bağlıdır. İğreti ciddiliğin maskesini düşürür, somurtkanlığını gülünç yapar, huysuzluğun acılığını giderir."


Elif Naci (1949): "Cemal Nadir, baldırbacak karikatürcülerinden değildi... Onun eserlerinde hiçbir zaman rejime yaranmak için şaklabanlık, ne de baltalama gibi aşırı trüklerin yer aldığına şahit olduk."


Va-Nu (1955): "Cemal Nadir, artık Ramizvari kadın çizgileri değil, siyasi karikatürler yapıyordu ama bu sefer de Ankara’dan ürkütücü haberler gelmeye başladı. ‘Taraf ol! Lehte yapsana şu karikatürleri!’ Cemal Nadir rahatsız oldu. Karikatür tipini icat etti. Yani eleştirilerini siyasilere değil, bizzat halka iletti."


Turhan Selçuk (1955): "Konuları ve çizgileriyle içinde bulunduğumuz devri ve insanlarını en güzel şekilde hicvetmesini bilmiştir."


Semih Balcıoğlu (1957): "Hangi konuya el atsak onun da bu konuda çalıştığına şahit oluyoruz."

İbrahim Ersaraç (1949): ‘’Şubatın yirmi yedisi geldikçe ölüm haberini duyduğum o sıkıcı, tatsız, karanlık günü hatırlıyor ve o gümkü haleti ruhiyeyi aynen yaşar gibi oluyorum.’’

Semih Balcıoğlu (2002) ‘’Cemal Nadir, karikatürümüzde çok önemli kilometre taşıdır...’’

Oğuz Aral (2002) ‘’Cemal Nadir benim için bir çizgi, bir espri karikatür anlayışından ziyade, sosyal sanat anlayışıdır.’’

Ülkü Tamer (2002) Cemal Nadir de bir öykü anlatıcısıdır aslında. Dönemini sadece Amcabey, Dalkavuk, Dede ile Torun, Ak ile Kara gibi bantlarla değil, tek karikatürlerle de sanki öykü anlatarak yansıtmıştır.
Yıllar sonra onun çizgilerine "gülünecek karikatürler" olarak bakmıyorum ben. Onlarda 1930’ların, 1940’ların Türkiye’sini görüyorum. Tramvaylarıyla, kaldırımlarıyla, manavlarıyla, yeni zenginleriyle, memurlarıyla bir belgesel film izler gibi.

...

Cemal Nadir,  Akbaba Dergisi’ne yeni çizmeye başladığı yıllarda kazancının da az olduğu dönemde ek iş olarak kurban bayramı için bir kapak çizer. Bir koyun dört bacağı bağlı olarak yatar vaziyette çizilmiştir. Yusuf Ziya Ortaç çizime bakmış, orada Emin Ali ve Sakallı Celal’de var. Emin Ali: -Yahu Yusuf demiş, benim bildiğim kurbanın üç bacağı bağlanır, biri serbest bırakılır. Yusuf Ziya gülümsemiş: - Çizeri kurban mı kesti, fakirlik işte nereden bilecek der...

...

Amcabey tipi Nasıl Oluştu?

Cemal Nadir’in ünlü tiplemesi Amcabey’in nasıl oluştuğu, kendi ağzından kitapta şöyle anlatılıyor: "Son Posta gazetesi çıkacaktı. Bize ciddi anlamda rakip olacağı söylendi. Yazarlar köşelerinde yenilik yapacaklardı, ben de çizgilerimde yeniliğe gitmeliydim. Amcabey bu düşünceyle ortaya çıktı. Yani mecbur kaldım. İlk önceleri bir hayvan tipi üzerinde çalıştım. Bu fikirden vazgeçip Ömer Seyfettin’in Efruz Bey tipi bana çizgide ilham kaynağı oldu. Ben zayıf biriydim, Amcabey benim tam anlamıyla zıttım, yani şişman olmalıydı."