60. yılında Antalya Altın Portakal Film Festivali İptal edildi!

Ülkemiz ulusal sinemasının en önemli ve aynı zamanda en eski film festivali olan Antalya Altın Portakal Film Festivali, bu yıl 7-14 Ekim tarihlerinde düzenlenerek altmışıncı yaşını kutlayacaktı; ne yazık ki aşağıda özetlediğimiz olaylar bağlamında başlamasına bir hafta kala iptal edildi.

KANUN HÜKMÜ FİLMİ FESTİVAL PROGRAMINDAN ÇIKARILDI 

Festivalin başlamasına iki hafta kala, Festival Yönetmeni Ahmet Boyacıoğlu’nun imzasıyla Ulusal Belgesel Yarışması seçkisinde yer alan ve yönetmenliğini Necla Demirci’nin yaptığı “Kanun Hükmü” isimli filmin festival programından çıkarıldığı duyuruldu. Bu filme konu olan kişiler hakkında devam etmekte olan yargı süreci bu kararın gerekçesi olarak gösterildi. 

Bu durum sinema dünyasında bir infiale neden oldu. Gerek sinema meslek örgütleri gerekse de festival yarışmalarının jüri üyeleri, sansüre karşı olduklarını belirten açıklamalar yapıp “Kanun Hükmü” 60. AAFF’ne geri dönünceye kadar jüri üyeliğinden çekildiklerini açıkladılar. Bu kararı yarışma filmlerinin çekilmesi takip etti.

FİLM FESTİVALE GERİ ALINDI

Ön jüri tarafından festival programına seçilip, festival başlamadan “Kanun Hükmü” filminin Ulusal Belgesel Film Yarışması seçkisinden çıkarılması daha önce vurguladığımız gibi sansürdü ama,  konjonktürle bağlantısı hakkında saptamalar yapmadan salt festival yönetimine  gösterilen tepki de otosansürdü... Ayrıca bu süreçte festival yönetiminin filmi festivalden çıkarma kararında, Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın festivale verdiği desteği geri çekeceği yönündeki söylentilerin etkisi olduğu ortalığa yayıldı.

Gelişmeler sürerken Ulusal Belgesel Film Yarışması seçkisinden çıkarılan “Kanun Hükmü” filmi, festival yönetimi tarafından yeniden festivale alındı ve bu karar sonrasında söylentilerin gerçek olduğu ortaya çıktı. Kültür ve Turizm Bakanlığı festivalden desteğini çekti, festival sponsoru olan kimi kurumlar da Bakanlıkla ilişkilerini bozmayı göze alamadı ve sponsorluktan çekildi. Yani festivale açıktan ve dolaylı bir baskı başladı. Ayrıca bu sürecin son halkası olarak filmi festivale geri aldığı gerekçesiyle Festival Yönetmeni Ahmet Boyacıoğlu hakkında soruşturma açıldı. Boyacıoğlu, kendisinin ve ekibinin can güvenliğini tehlike altında bırakan bu durum karşısında herhangi bir terör örgütünün destekçisi olarak tarif edilmeyi kabul etmemiz mümkün değildir diyerek “Kanun Hükmü” filmini festival seçkisinden çıkarıyoruz diye yeni bir açıklama yaptı. Sponsorların çekilmesinin ötesinde açılış töreni için festivale tahsis edilen salon, Gençlik ve Spor Bakanlığı tarafından geri alındı. Ayrıca Ulusal Uzun Metraj Film Yarışması Jüri Başkanı Demet Akbağ da jüri başkanlığından çekildiğini açıkladı.

60. AAFF İPTAL EDİLDİ !

Film festivalleri klasik bir tanımlamayla halkındır. Film festivalleri ülkemiz sinemasının yeni örneklerini, dünya sinemasını içeren filmleri ve özel gösterimlerle sinemaya mal olmuş yapıtları önemli bir kültür ve sanat faaliyetinin parçası olarak halka ve sinefillere ulaştırdığı kadar; ülkemizde aksamalarla yoluna devam eden demokrasinin sürdürülmesine önemli katkılar sağlayan ifade özgürlüğünün de meşru mecralarıdır. Detaylarını yukarıda açıkladığımız ve 60. AAFF üzerinde bir baskıya dönüşen gelişmelere daha fazla dayanamayan Antalya Altın Portakal Film Festivali Başkanı ve Antalya Büyükşehir Belediye Başkanı Muhittin Böcek, festivalin başlamasına bir hafta kala yaptığı bir açıklamayla 60. AAFF’ni iptal ettiğini duyurdu. Ayrıca süreci yanlış yönettiklerini belirterek, Festival Yönetmeni, Festival Sanat Yönetmeni ve onların ekibinin işlerine  son verildiğini açıkladı. Bu son gelişme ise sinemamıza kazanç sağlamadığı gibi, ülkemiz film festivalleri içinde en önemli markalardan birisi olan Antalya Altın Portakal Film Festivali’nin de prestijine zarar verdi.



SİPARİŞ FİLM Mİ BİYOGRAFİ Mİ?

“Her Şeye Rağmen”, Almanya’da başarılı olmuş bir Türk vatandaşı İlhan Doğan’ın nasıl başardığının öyküsü. Film bu yanıyla bir biyografi örneği gibi görünse de, daha çok “bu dünyadan ben de geçtim” ve “izim kalsın” dürtüsüyle, İlhan Doğan’ın sipariş ettiği bir film algısına daha yakın duruyor.

“Her Şeye Rağmen” Cuma günü vizyona giren ve büyük kısmının Almanya’da çekildiği bir film. Ayrıca filmin oyuncu kadrosunda pek çok Alman oyuncu da var. Film, melodram ögelerinin baskın olduğu bir ana akım sinema örneği. 

YALANCI SAADET ZİNCİRİ!

Bir dönem dünyayı kasıp kavururken ülkemizi de bu dalganın içine çeken Amerikan kökenli bir marka olan “Amway”in, saadet zinciri olgusuna benzeyen ve kibar ismi “Networking Marketing” olan saadet zinciri olgusu, XNR markasıyla filmin odak noktasında yer alıyor.

Ülkemizin göçmenlerinin dramını da yansıtan “Almanya Acı Vatan” tanımlaması, Batı kampının itici motoru olan Almanya ile kurduğumuz iş gücü göçünün temel mottosu olmuştur. 1960’lardan başlayarak artan göç bağlamında bu ülkede yaşayan Türk insanlarının sayısı Alman vatandaşı olanlar dahil olmak üzere üç milyona yaklaşmıştır. Göçmen işçilerimizin ilk ve ikinci kuşakları her türlü zor koşullarda Alman vatandaşlarının çalışmak istemedikleri işleri yapmak zorunda kalmışken; sonraki kuşakların bu ülkede siyaset, sanat ve ekonomi alanlarında ortaya çıkardığı başarı öyküleri, bu asimetrik ilişkinin görünümünü kısmen değiştirmiştir.

Filmin ana karakteri İlhan Doğan (Erkan Petekkaya), bu değişimden çok etkilenmeden daha çok “yırtmak” amacıyla, gözünü para hırsı bürümüş babasının ve üvey annesinin eziyetinden uzaklaşarak kendi yolunu bulmaya çalışmış bir Türk. Daha önce vurguladığımız gibi Networking Marketing alanında kariyer yaparak, bu alandaki önemli bir şirketin başkanlığına kadar yükselme başarısı da göstermiş bir Türk aynı zamanda... Günümüzde direk satış kavramı altında küresel düzeyde, Networking Marketing faaliyeti sürdüren pek çok şirket bulunmaktadır.

“HER ŞEYE RAĞMEN” BAŞARMAK 

“Her Şeye Rağmen”, Almanya’da başarılı olmuş bir Türk vatandaşı İlhan Doğan’ın nasıl başardığının öyküsü. Film bu yanıyla bir biyografi örneği gibi görünse de, daha çok “bu dünyadan ben de geçtim” ve “izim kalsın” dürtüsüyle, İlhan Doğan’ın sipariş ettiği bir film algısına daha yakın duruyor.

Yönetmen Erdal Murat Aktaş pek tanıdığımız bir isim değil. Şüphesiz bu bizim eksikliğimiz! Filmin oyuncu kadrosunda Erkan Petekkaya ile birlikte yakın zamanda talihsiz şekilde kaybettiğimiz  ve pek çok önemli filmin oyuncusu Rıza Akın da var. Filmin müziklerine ise önemli müzisyen Fahir Atakoğlu imza atmış. Görüntü Yönetmeni Ahmet Bayer de bu tanınmış isimlerden oluşan kadroyu tamamlamış.

FLASHBACK TUZAĞI

“Her Şeye Rağmen” sinema endüstrisinin taşıyıcısı ana akım sinema bağlamında rahat işleyen bir çalışma. Diğer yandan yönetmen Aktaş, başta yarattığı dinamik tavrını, anlatım vaadini, ana karakter İlhan’ın çocukluk yıllarına döndüğü Adana’daki flashback sahnelerini uzatmaya başlayınca, daha filmin başında tempoyu düşürüyor ve giderek flashback’ler filme egemen olurken, günümüz dünyası ise sanki flashback oluyor... Diğer yandan kısmen müsamere düzeyine düşen bu flashback sahneleriyle box office açısından filmin nasıl bir başarı yakalayacağı da merak uyandırıyor. 

ÖNE ÇIKANLAR GÖRÜNTÜ YÖNETİMİ VE FİLM MÜZİKLERİ

Sinematografik bağlamda filmin öne çıkan unsurlarının başında görüntü yönetmenliği geliyor ve filmin doğasına uygun görüntüleriyle Ahmet Bayer, İlhan Doğan’ın gençlik ve çocukluk yıllarını renklerden destek alan görsel düzenlemelerle yansıtıyor. Diğer önemli bir başka sinematografik unsur ise filmin müzikleri. Bu bağlamda film müziklerine imza atan Fahir Atakoğlu, özellikle dizi filmlere yaptığı müziklerle akıllarda yer ederken, film müzikleriyle de ülkemizde çıtayı yukarı koymuş sanatçılardan birisi. Filmin dünyasına Atakoğlu’nun müzikleri başarıyla hizmet etse de,  neredeyse film boyunca kesintisiz olarak kullanılması ise, yaratacağı etkiye zarar veriyor.

Oyunculuk performansları bağlamında ise çocuk oyuncuların öne çıktığını iddia etmek abartı sayılmamalı. İlhan Doğan ile fizik açıdan benzerliği filmin ana karakteri Erkan Petekkaya’nın avantajı olsa da, bu deneyimli oyuncunun dizi film estetiği dışına çıkamaması; filmin sonunda belge görüntüleriyle yer alan İlhan Doğan, kendisini oynasa daha  mı iyi olurdu sorusunu akla getiriyor.   Filmin Alman oyuncuları arasında öne çıkan bir performans ise dikkati çekmiyor.



AMERİKA’NIN YAPAY ZEKAYLA İMTİHANI: İKİNCİ ASYA BOZGUNU MU !

“Yaratıcı”, bugün emeklemekte olan ama yakın gelecekte yaşamın realitesi olabilecek yapay zeka ve bu bağlamda insan görünümlü robotların egemenliğine girebilecek bir dünya hakkında sorular ortaya atmakla kalmayıp, aynı zamanda bu süreçte insan soyunun yok edilebileceği yönünde fitili ateşlerken barışçıl mesajlar üretmeyi de ihmal etmeyen bir film. Diğer yandan Amerikanın çıkarlarıyla ilgili her türlü eylemi planlamak ve emir vermekte askerlerin önde olması ve film boyunca Amerikan başkanının hiç olmaması, gelecekte demokrasinin sürdürülemeyeceği hakkında da bir sübliminal mesaj içeriyor mu?

Yapay Zeka (Artificial Intelligence) günümüzün başat kavramı. Gün geçmiyor ki bilgisayar teknolojisinde yeni bir buluş ortaya çıkmasın ya da insan görünümlü geliştirilen robotlara, yeni bir halka eklenmesin. Bu konu hakkında yetkin bir bilim kurgu ve aksiyon örneği “Yaratıcı” (The Creator), Cuma günü vizyona girdi.

ASYANIN GELECEĞİ VE YAPAY ZEKA

Yıl 2065! Amerika Birleşik Devletleri’nin Los Angeles şehrinde robotların, yapay zekanın patlattığı atom bombası iki milyon insanın ölümüne neden olmuş ve bu önemli şehir haritadan silinmiştir. Dünyada bilim ve teknolojik gelişmenin en önemli öncüsü Amerika, dünyada varolan yapay zeka unsurlarının tümüne savaş açmış ve özellikle 2065 dünyasında ortaya çıkan “Yeni Asya”yı, teknolojinin son ürünü uzay istasyonuna benzeyen “Nomad” (Göçmen) isimli gemiyle kontrol altına alıp, periyodik bombalama eylemleriyle yok etmeye çalışmaktadır. 

Amerikan Silahlı Kuvvetlerinin Yeni Asya’ya yaptığı operasyonlarda eski bir asker olan çavuş Joshua (John David Washington), Yeni Asya’nın lideri Nirmata’nın (Yaratıcı) yok edilmesi için gizli bir görevdedir. Bu süreçte tanıştığı Maya’ya (Gemma Chan) aşık olup evlenmiştir. İkili çocuk beklerken yapılan Amerikan Kara Kuvvetleri operasyonu sırasında Nirmata’nın adamları ve Maya yok edilir.

Amerikan Silahlı Kuvvetleri Nomad ile sağladığı güç dengesinin, Yeni Asya’nın yaptığı yeni bir silahla tehdit altına girdiğini ve bu silahla Nomad’in yok edileceğini öğrenmiştir. Yaşamının anlamını kaybetmiş Joshua, General Andrews (Ralph Inneson) ve Albay Howell (Allison Janney) tarafından Maya’nın yaşadığına ikna edilerek büyük bir avın parçası haline getirilir. Filmin nasıl geliştiğini ve Nomad’i yok edebilecek silahın ne olduğunu keşfetmeyi ise seyirciye bırakalım.

BAŞARILI BİLİM KURGU VE AKSİYON SİNEMASI ÖRNEĞİ

“Yaratıcı”, her geçen gün yaşamda ağırlığını hissettiren yapay zeka hakkında yapılmış iyi bir bilimkurgu ve aksiyon sineması örneği olduğu kadar; bu olgu hakkında seyirciyi, yani insanlığı da  düşünmeye iten bir film. Şüphesiz “Yaratıcı”, yapay zeka hakkında yapılan ilk film olmadığı gibi son film de olmayacak.

Sanayi Devrimi ile ortaya çıkan bilimsel keşifler ve özellikle 20. yy’da hızla artan teknolojik gelişmeler, insanlığın fıtratında olan yıkıcılığı ve şiddete olan eğilimi değiştirmedi. Bilimin öncülüğünde uzaya çıkan insanoğlu, karmaşık işlemlere daha kolay çözüm üretmek arayışıyla keşfettiği bilgisayarlar aracılığıyla yapay zeka bağlamında bir başlangıç yarattı.

Yapay zekâ yazılım ve bilgisayar bilimlerinin olduğu kadar sosyal bilimlerin de ilgi alanına girmektedir. Yapay zekâyı konu edinen sosyolojik çalışmalar hem nitelik hem nicelik açısından artış göstermektedir. Sosyoloji içerisinde yapay zekâ üzerine çalışmalarda iki temel yaklaşım olduğu görülmektedir. Birinci gruptaki çalışmalar yoğunlukla yapay zekâyı toplumsal etkileri bağlamında sermaye ve siyasal iktidarların toplumsal kontrolü sürdürmelerinin bir aracı, toplumsal eşitsizlikleri yeniden üreten bir olgu ve onu üretenlerin kültürel yanlılıklarını taşıyan kültürel bir fenomen olarak ele almaktadır. İkinci gruptaki çalışmalar ise, genelde teknolojiyi özelde ise yapay zekâyı toplumsallığın üretiminde “toplumsal aktör” olarak konumlandıran çalışmalardır. (1)

AMERİKANIN KÜRESEL EGEMENLİĞİNDE  HOLLYWOOD’UN ROLÜ

“Yaratıcı”, Amerika’nın küresel düzeyde egemenliğini sürdürmesi ve emperyalist emellerini konsolide etmesi açısından da ipuçları içeriyor mu? Hollywood ana akım sinemanın kalesi olarak, genel anlamda sistemin, yani kapitalizmin çıkarları doğrultusunda inşa edilmiş bir yapı olsa da; zaman zaman içine bağımsız yapımların da sızdığı bir yapıdır. Bunlar bir bakıma sistemin sübaplarıdır. Ayrıca ana akım bağlamında da bu sübaplar sıklıkla devreye sokulur, “Yaratıcı” da olduğu gibi...

Amerikan sinemasının yakın geçmişteki favori teması “after earth”(dünya sonrası) olarak belirlenmişti. Bu konu hakkında yapılan onlarca filmi saymak olasıdır. “Gelişmiş ülkeler” günümüzde kültürel emperyalizm ile geleceğin dünyasında da egemenlik emellerini garanti altına almak istiyorlar. Salt Amerika değil, Avrupa, Rusya, Çin hatta Hindistan bu çerçevede emeller besliyor. “Yaratıcı” bu bağlamda, Amerika’nın bugünden geleceğe Asya’nın öne çıkacağını ve küresel liderliğe soyunma emellerini tescil ettiği kadar; bu sürecin nasıl şekilleneceği hakkında da ipuçları barındıran bir yapım. Diğer yandan bekası söz konusu olduğunda atom bombası kullanmaktan çekinmeyen bu ülke, gelecekte de bekasını bahane ederek kendi başlattığı yapay zeka sürecinin, kendi kontrolünün dışına çıkmasını engellemek için de yapamayacağı hiç bir şey olmadığını; Asyalı robotları bile katliamdan geçirebileceğini barındıran bir fütürizm örneği sergiliyor “Yaratıcı”… Tıpkı geçmişte komünizmin yayılmasını önlemek için birinci Asya bozgununu yaşadığı Vietnam’da yaptığı katliamlar gibi...

GELECEĞİN OTOKRATI YAPAY ZEKA MI?

“Yaratıcı”, bugün emeklemekte olan ama yakın gelecekte yaşamın realitesi olabilecek yapay zeka ve bu bağlamda insan görünümlü robotların egemenliğine girebilecek bir dünya hakkında sorular ortaya atmakla kalmayıp, aynı zamanda bu süreçte insan soyunun yok edilebileceği yönünde fitili ateşlerken barışçıl mesajlar üretmeyi de ihmal etmeyen bir film. Diğer yandan Amerikanın çıkarlarıyla ilgili her türlü eylemi planlamak ve emir vermekte askerlerin önde olması ve film boyunca Amerikan başkanının hiç olmaması, gelecekte demokrasinin sürdürülemeyeceği hakkında da bir sübliminal mesaj içeriyor mu?

Filmin yarattığı etkide özel efektler öne çıkıyor. Yapay zekanın en güçlü sembolü bilgisayarların sinema sektörünün üretim ve özellikle post prodüksiyon koşullarına egemen olmasıyla, konvansiyonel sinemanın yarattığı büyü de hızla yok oldu. Şüphesiz bir filmi yaratmak açısından neredeyse her türlü hayali perdeye yansıtmaya olanak sağlayan bilgisayarlar, sinemayı da hemen hemen  masa başında üretilen mekanik bir üretim sürecine dönüştürdü. Bu gelişme ise yalın ve naive öyküler anlatan filmler haricinde, baş köşeye bilgisayarların yerleşmesine neden oluyor.

Filmin diğer sinematografik unsurlarına bakıldığında, oyunculuk performanslarında çocuk robot Alpie’yi oynayan Madeleine Yuna Voyles öne çıkıyor. Görüntü yönetmenliği sanatı ise özel efektlerden büyük destek alan bu dünyanın, etkili bir bütünlük oluşturmasına başarıyla hizmet ediyor.

KAYNAKLAR

Adaş, E. & Erbay, B. (2022). Yapay Zekâ Sosyolojisi Üzerine Bir Değerlendirme . Gaziantep University Journal of Social Sciences , 21 (1) , 326-337 . DOI: 10.21547/jss.991383

Önceki ve Sonraki Yazılar
Bülent Vardar Arşivi