ALATURKA*

Gaziantep havalimanındayım. Tuvalette klozet bulmakta güçlük çekiyorum. Yok değil ama az; belli ki genel eğilim bu değil. Açtığım kapıların çoğunda alaturka tuvalet taşları yerleştirilmiş. Tuvaletimizi nasıl yaptığımız büyük kentli ve Anadolulu olmakla değişen bir şey mi?

Bilgi şu ki, dünyanın üçte ikisi çömelerek tuvaletini yapıyor. Hindistan’dan Çine, Afrika’ya ve Türkiye’ye yaygın olarak kullanılan yöntem bu. Pek çoklarımız için oldukça zorlu ve konforsuz olan bu biçim, kaynaklara göre dolaşım ve boşaltım sistemimiz için daha sağlıklı olan üstelik. Diğer yandan eğer eklem, kas veya omurga problemleri yaşıyorsanız ve daha önemlisi hijyeni önemsiyorsanız alaturka tuvalet ile barışmanız mümkün değil.

Dünyanın pek çok ülkesinde yaygın olarak kullanılan ve dünya literatürüne de a-la-Turca  ( Türk tarzı) tuvalet olarak girmiş olan bir de endüstriyel ürünümüz var: hela taşı.

Her köşesinde Osmanlı hanedanının izlerini taşıyan İstanbul’da, kent yıkılarak ve yapılarak katmanlandığı için sokak ortasında bile rastlayabileceğiniz bir taştır hela taşı. Oysa Anadolu’da Hitit ve Urartu yapılarında oturak biçiminde ve sırt için arkalıklı tuvaletler ve kanalizasyon sistemlerine rastlanıyor. Antik Yunan ise daha çok kilden yaptığı kaplara yapıyormuş tuvaletini ve bunları sonra kapısının önüne bile boşaltabiliyormuş. Romalılar biraz daha medenileşmiş diyelim, kapılarının önlerine boşatmayı bırakıp açtıkları çukurlara boşaltmaya başlamışlar dışkılarını ve işçi ve köle sınıfı geceleri bu çukurlarla, kapıların önlerini temizleyip, kentten uzak bir yerlere götürüyormuş bu atıkları. Asya ve Anadolu’da çömelerek veya oturarak yapılan tuvaletin, sistemlerle toplanmasının yerine, Avrupa kıtasında bu iş daha çok kaplara mobil bir biçimde gerçekleştirilmiş ve 17. yüzyıl sonlarına dek görevi bu olan çalışanlarca bu atıklar kale duvarlarının dışına veya uzak yerlere taşınarak gömülerek çözülmüş. Çok görkemli Avrupa saraylarında, yüzlerce odaya rağmen tuvaletlerin bulunmaması bu nedenle.

Çin’e yaptığım birkaç seyahat sırasında, kentlerin her zaman bize gösterilen yanlarından fazlasını görmeyi sevdiğimden, yolum birkaç kez toplu konutların duvar gibi yükseldiği mahallelere düşmüştü. Bu çok katlı işçi bloklarında tuvaletler katlarda ortaktı ve sayı çoktu. Bu nedenle balkonu olan dairelerin balkonlarına dışkılandığını, yanımdakiler söylemişti ağır kokunun sebebini sorunca, ve eklemişti “ Hepsinin cep telefonu vardır ama !”

KLOZET HAKKINDA

Klozet denen eşya, özellikle kraliyet ailelerinde tuvalet için kullanılan “close stool” ile yaygınlaşıyor. Klozetin kelime anlamını araştırsanız pek çok yerde, buranın banyo yapılan, el yıkanan, ve tuvalet kabının bulunduğu küçük ve kapalı bir oda (water closet-WC) olduğu ve klozet isminin de buradan türediği, rastlayabileceğiniz bir bilgi.

Ancak başka bir bilgi Close Stool’un farklı bir anlamına işaret ediyor.

Ulaşılmaz olan İngiltere krallarına ve asilzadelerine yakın olmak, belirli bir dönemde oldukça arzu edilen bir mevkiydi. Bu satırları yazarken aklıma hemen büyük keyifle izlediğim Netflix serisi Downton Abbey ve oradaki tatlı rekabetler geldi. Beyefendinin en yakın uşağı olmak nasıl da onurlu bir görevdi. Bu onuru uşakların kendileri kendilerine biçiyordu ama olsun! İngilizlerin soylu yaşamında onlarla ilgilenen, örneğin evin beyefendisinin tüm işlerini yapan Valet veya Gentleman’s Gentelman ismi ile anılan uşaklar, aynı zamanda onların en yakın sırdaşları konumunda. Sanıyorum bu bütün yaşamlarda kaçınılmaz olarak böyle. Bir insanı giydirecek, saçını tarayacak ve hatta tıraş edecek kadar yakın iseniz, ister istemez onun duygularına ve düşüncelerine de yakınlaşıyorsunuz.

Bu nedenle özellikle kralların tuvaletlerini yaparken onlara eşlik eden, giyinip soyunmalarına destek sağlayan, hatta hijyenik temizliklerini yapan ve sonra da bu bok dolu kabı boşaltıp temizleyen Groom of the Stool ismindeki görevli olmak bile  monarşide can atılacak bir işti. Düşünsenize bir kralın en savunmasız halinde yanındasınız. Kralın kişilik özelliklerine göre onun en değer verdiği kişi veya sırdaşı olmanız böyle bir durumda işten bile değil.

Close Stool olarak tanımlanan eşyaya dönersek: “stool” kökleri çok eskilere dayanan bir kelime: kolçaksız oturak, tabure anlamına geliyor. Çoğunlukla ahşaptan olan, delik barındıran oturma kısmını kapatan kapağı, kadife kumaşlarla kaplanan bu tabureler kapaklı oldukları için onlara “kapanan tabure” ismi verilmiş olabilir. Medikal anlamda stool kelimesi - sanıyorum pozisyondan ötürü- dışkı anlamına da geliyor. Bir düşünceye göre, anlattığım bu görev ve onun önemi üzerine “close stool” yakın dışkılamak / tuvaletini yaparken ona yakın olmak anlamında zamanla yaygınlaşmış bir kelime öbeği. Anlamı ne olursa olsun, kullandığımız klozet kelimesi buradan geliyor.

Çağdaş yaşamda kullandığımız klozet tasarımı, bu taburelerden ve kaplardan evrilerek yaşamlarımızda yerini bulmuş. Türkiye vitrifiye ürülerin üretiminde oldukça öncü bir konumda. Bu sanayide oldukça büyük üçten fazla kuruluşumuz ve pek çok markamız var. Bunların her biri tüm vitrifiye ürünlerinin yanında hala, tuvalet taşı formundaki tasarımı da yaygın olarak üretiyor ve satıyor. Büyük kentlerde dahi,  eğer bir konutta iki tuvalet var ise bunlardan birinin mutlaka daha küçük ve çoğunlukla tuvalet taşı barındıran bir biçimde konumladığını görmek mümkün.

Bu biçimde tuvalet yapmanın sağlık bakımından önemi o kadar yaygın bir fikir ki, mevcut klozetlerde çömelerek oturmayı sağlayan bir takım ürünler de geliştirilmiş. Squatjoy isimli ürün, basit bir iskelet-basamak-tutacak üçlüsü ile klozetin üzerinde çömelmenizi sağlıyor. Uzmanlar, klozet kullanırken ayakların altına bir yükseltici koymanın sağlık bıkımından çok daha yararlı olduğunu belirtiyorlar.

GATES’IN TUVALET İŞİ

Şimdi ayrıldığı karısı Melinda ile yaptığı bir Afrika ziyaretinde gezdikleri yerlerin insan dışkıları ile dolu olmasından çok etkilenen Bill Gates, sonraları bu tuvalet işini oldukça ciddi bir profesyonelliğe dönüştürdü. 2018 yılında elinde bok dolu bir kavanozla yaptığı konuşma bir hayli ses getirmişti. Dünya üzerinde beş milyara yakın insanın tuvalete erişimi yok. Bu bilgiyi ilk kez 10-12 yıl önce idrak etmiştim ve benim için sarsıcı olmuştu.

Gates çifti, bu konudaki çalışmalar ve araştırmalar için cömert bir fonu ve gerekli kamuoyunu oluşturacak çalışmaları vakıflarının merkezine oturttular. Çeşitli üniversitelerle yapılan iş birliklerinde daha hijyenik, daha erişilebilir, suyu daha az kullanan ve böylece doğal kaynakları daha az tüketen pek çok farklı tasarım çıktı.

Gates’i amacı kuşkusuz yenilikçi tasarımlar değil. Dünyanın enerji politikaları üzerinde böylesine söz sahibi olan bir dehanın, dışkının yaratacağı enerji gücü ile ilgilendiğini görmek kısa bir araştırmadan sonra mümkün oluyor. Büyük resim ne olursa olsun, bu araştırmalardan oldukça farklı tuvalet tasarımları da ortaya çıkıyor. Kimyasal olarak doğaya zararlı olan insan dışkısının, tasarım gücü kullanılarak faydaya dönüşmesi buradaki asıl odağımız olmalı.

Tuvaletimizi yapma biçimlerimizle birlikte tuvalet kağıdından önce kullanılan çubuklara değinmeden olmaz. Romalılardan kalma bir deyim, “iki ucu boklu çubuk veya” çubuğun yanlış ucunda olmak” tuvalet sonrası kişisel temizlik için kullanılan bu eşyadan günümüze geliyor. China Stick olarak bilinen ve aynı işlev için kullanılan bambu çubukların 15. yüzyılda Osmanlılarca kesintiye uğratılıncaya kadar İpek Yolu’nu kullanan tüccarlar tarafından Avrupa kıtasına pek çok bulaşıcı hastalığı ve bakteriyi de taşıdığı, yapılan bir araştırma ile ortaya çıkmış.

Bizim toplumumuzda bu temizlik suyla gerçekleşir. Klozet kullanıyorsak taharet musluğu, hela taşı kullanıyorsak plastik bir maşrapa bu tuvalet ritüelinin vaz geçilmezleridir. Bu deneyim yere yakınlaştıkça, bu eşyalarla birlikte tümü ile hijyenik olmayan bir hal alır.

TASARIM İÇİN BİR FIRSAT ALANI

Dışkılamak her günümüzün önemli bir zamanını alan ve hepimizin ortak bir noktası iken, konunun nahoşluğundan bu alana ve bu ürünlere eğilmek pek istemeyiz. Oysa tasarım, hayat kalitesini arttırmak için var. Kültürümüzün önemli bir yerini kaplayan ve önemli bir eşya olan tuvalet taşını, daha hijyenik hale getirip bunu bugünlerde çok da gündemde olan sağlık bilgisi ile birleştirip kim bilir hangi ufuklara yelken açılabilir. Buna dair bir ürün tasarımına da rastladım aslında; hatta kendine ücret ödeyerek başvuran herkese ödül veren uluslararası bir kuruluştan ödül bile almış! Benim bahsettiğim klozetmiş gibi yapan bir yenilikçi tasarım değil kuşkusuz. Sağlık için ortaya atılan bilimsel bilgiyi tasarıma dönüştürmek için bildiklerimizin tümünü unutmak ve bu eylemi, ergonomisini, ritüelini, kullandığı kaynakları baştan düşünmek gerekli; profesyonel tasarım düşüncesi bunu böyle yapar.

Umarım başlıkta alaturka kelimesini görünce aklınıza Mozart düşmemiştir; öyle ise büyük hayal kırıklığı yaratmış olurum. Siz yine de Pazar keyfinize bu eşsiz eseri dahil edebilirsiniz. Aslında tuvalet alışkanlıklarımızla ilgili eşyalardan bahsetmek yerine bu kavramın hayatlarımızı kaplayan pek çok davranışa da verilen bir isim haline dönüştüğünden dem vurup felsefesine de odaklanmak içimden geçmedi değil hani. Alaturka, eğer Türk usulü, Türk tarzı demek ise, bunun altını yüzlerce olumsuz davranış biçimi ile doldurabiliriz hepimiz; ben şimdilik nasıl dışkıladığımızın ironisi ile yetineyim; felsefe uzmanlık alanım değil.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Özlem Yalım Arşivi