Sinemamızın değerli yönetmeni Duygu Sağıroğlu, sonsuzluğa göçtü

Sinemamızın altın yılları sayılacak 1960’larda gerek yönetmen ve gerekse de oyuncu olarak  öne çıkan isimler, Ertem Göreç, Cüneyt Arkın, Fatma Girik yakın geçmişte peş peşe vefat ettiler. Bu isimler Türk sinemasının geçmişten bugüne varolmasında ve ayakta kalmasında önemli isimler. Bu sürecin son halkası Duygu Sağıroğlu oldu. Galatasaray Lisesi sonrasında, İTÜ’de mimarlık okuyan yönetmen, sanat alanındaki kariyerine sahne tasarımcısı olarak başladı ve Küçük Sahne’de çeşitli oyunlar için dekorlar yaptı; ayrıca Tiyatro Oyuncuları Derneği’nin de kurulmasına önderlik etti.

Ülkemiz sinemasının değerlerinden birisini daha, yönetmen, senaryo yazarı ve tiyatro dekor tasarımcısı Duygu Sağıroğlu’nu da yitirdik. Duygu Sağıroğlu aynı zamanda Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi GSF Sinema TV Bölümü’nde fahri profesör olarak uzun yıllar, sinemamızın pek çok sanatçısına hocalık yapmış, onlara önemli katkılarda bulunup, emek vermişti

SİNEMAMIZIN ALTIN YILLARI

Sinemamızın altın yılları sayılacak 1960’larda gerek yönetmen ve gerekse de oyuncu olarak öne çıkan isimler, Ertem Göreç, Cüneyt Arkın, Fatma Girik yakın geçmişte peş peşe vefat ettiler. Bu isimler Türk sinemasının geçmişten bugüne varolmasında ve ayakta kalmasında önemli isimler. Bu sürecin son halkası Duygu Sağıroğlu oldu. Galatasaray Lisesi sonrasında, İTÜ’de mimarlık okuyan yönetmen, sanat alanındaki kariyerine sahne tasarımcısı olarak başladı ve Küçük Sahne’de çeşitli oyunlar için dekorlar yaptı; ayrıca Tiyatro Oyuncuları Derneği’nin de kurulmasına önderlik etti.

“Sinemacılar Dönemi” diye bilinen ve 1952 yapımı Lütfi Ö. Akad’ın “Kanun Namına” filmiyle başladığı kabul edilen bu dönemde sinemamız, Tiyatrocular Dönemi ve Geçiş Dönemi sonrasında  ayağa kalkmış, koşmaya başlamıştı. Sinemamızın bu döneminde başta Lütfi Ö. Akad, Metin Erksan, Halit Refiğ, Atıf Yılmaz, Memduh Ün, Ertem Göreç ve Duygu Sağıroğlu önemli filmlere imza attılar.

Atıf Yılmaz’ın yönettiği “Karacaoğlan’ın Karasevdası” (1959) filmiyle sinemaya sanat yönetmeni olarak başlayan Sağıroğlu, ayrıca “Kırık Çanaklar”, “Ölüm Perdesi”, “Mahallenin Sevgilisi”, “Keşanlı Ali Destanı” gibi filmlere de sanat yönetmenliği yaptı.

SAĞIROĞLU’NUN BAŞ YAPITI: BİTMEYEN YOL

Duygu Sağıroğlu sinemamızda “Toplumsal Gerçekçilik” olarak adlandırılan bu dönemde, 1965 yılında ilk yönetmenlik sınavını verdiği “Bitmeyen Yol” filmiyle yönetmenliğe başladı. İçeriğinden dolayı sansürle uzun süre çatışan film, Türk Sineması’nın altın dönemlerini yaşadığı 1960/65 yıllarının en önemli filmlerinden biri oldu. Daha iyi yaşama koşullarını elde etmek için kırsal kesimden büyük kente (İstanbul’a) gelen bir avuç işsiz-güçsüz gencin bu kentteki emeklerini satarak yaşama savaşımı, o döneme dek Tük Sineması’nda görülmediği kadar gerçekçi ve çarpıcı bir şekilde ele alınıp anlatılarak sinemamızın en iyi göç filmlerinden biri oldu (...) Sağıroğlu yine aynı yıl içinde kotardığı Yılmaz Güney’li Ben Öldükçe Yaşarım filminde de benzer temayı yine kent motifi içinde yineledi. Bu kez kan davası nedeniyle İstanbul’a gelen taşralı bir gencin, büyük kentin koşullarına tutsak olması yerine, çıkış yolları arayarak bar fedaisi olması ilk filmdekinin aksine bir yenilgi değil de bir yükseliş çizgisinde anlatıldı. (1)

Sağıroğlu sinemaya ilk ve en önemli filmi “Bitmeyen Yol’ ile sağlam bir giriş yapmış ve eleştirmenler tarafından da bu film övgüyle karşılanmış, sinemamızın ilk on filmi arasında yer aldığı kabul edilmiştir. Bitmeyen Yol, Sağıroğlu’nun ilk ve en başarılı yönetmenlik deneyimidir; aynı zamanda “toplumsal gerçekçi” sinema akımının doruk noktasıdır. Dinsel vurguların yoğunluğu ve alt öykücüklerin karmaşıklığı açısından biraz eleştirilebilirse de, pek çok sinemacının o dönemlerde başarmaya çalıştığı “evrensel”, çağdaş bir sinema dili ile, “sosyo-politik duyarlılık” ve “ulusallık” arasında bir sentez oluşturma çabası, Bitmeyen Yol’da nihayet en somut meyvesini verir. (2)

Duygu Sağıroğlu ile tanışıklığımız uzun yıllara dayanıyor. Çelebi ve yumuşak kişiliği, samimi tavırlarıyla Sağıroğlu her zaman sevgi ve savgıyla hatırlayacağım bir dost... MSGSÜ GSF Sinema TV Bölümü’nde veya başka bir etkinlikte ne zaman bir araya gelsek, sohbet etmekten her zaman keyif almış ve zenginleştiğimi hissetmişimdir.

REPLİKLERİNİN SİNDİĞİ OKULA BURUK VEDA!

Bu önemli sanat ve kültür insanı aynı zamanda eğitmenlik vasfıyla ölünceye kadar kesintisiz bir şekilde MSGSÜ GSF Sinema TV Bölümü’nde hocalık yaptı. Ülkemizin önde giden bu önemli sinema televizyon eğitimi veren kurumunda, sinemamızda öne çıkan yönetmenlerin, görüntü yönetmenlerinin, senaryo yazarlarının yetişmesinde büyük payı oldu ve muhtemelen bu okula da buruk bir vedada bulundu. Çünkü uzun yıllardır eğitmen olarak görev yaptığı Sinema TV Bölümü ve sinemamızın hafızası olan Prof. Sami Şekeroğlu STV Merkezi’nin mekanları, yıllarca bu kurumlara emek veren kişilere kapatıldı ve vasat koşulların egemen olduğu fiziksel mekanlara mecbur bırakılmalarını da gördü ve yaşadı...

Bugünkü adıyla Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi'nin Sinema TV Enstitüsü ülkemizde sinema eğitiminin öncülüğünü yapmış; bu oluşum daha sonra Sinema TV Bölümü olarak eğitimi sürdüren ve bugünkü adıyla Prof. Sami Şekeroğlu Sinema TV Merkezi ve Uluslararası Film Arşivi Federasyonu'nun (FIAF-International Federation of Film Archives) üyesi de olan film arşiviyle kurumsal bir yapı olmuştur.

KÜLTÜREL MİRASI KORUMAK

MSGSÜ Sinema TV Bölümü'nün ülkemizde sinema eğitimi açısından farklı bir yeri ve işlevi olmuştur. Geçmişi İstanbul Devlet Güzel Sanatlar Akademisi'nden gelen, ülkemizin ilk sinema kulübünü (Kulüp Sinema 7), ilk film arşivini (Türk Film Arşivi), ilk sinema müzesini ve sinema alanındaki ilk bilim-sanat-kültür ve eğitim kurumu olan Sinema-TV Enstitüsü'nü Prof.Sami Şekeroğlu kurmuş; 1974 yılında başlattığı Türkiye'deki sinema eğitiminin öncülerinden olmuştur. İstanbul Devlet Güzel Sanatlar Akademisi'nin 2547 sayılı YÖK yasası ile Mimar Sinan Üniversitesi'ne dönüşmesiyle statüsü yeniden düzenlenen Sinema-TV Enstitüsü, Mimar Sinan Üniversitesi Sinema-TV Merkezi ve Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Sinema-TV Bölümü adı altında organik olarak çalışan ve birbirine bağlı iki ünite olarak çalışmalarını sürdüren bir kurum niteliğine dönüşmüştür. (3)

Yakın geçmişte MSGSÜ Rektörü, önceki Merkez Müdürü hakkındaki bir suç duyurusunu gerekçe gösterip hakkında soruşturma açmış, daha sonra bölüm ve merkezin bulunduğu binaları depreme dayanıksız olduğu ve can güvenliği gerekçesiyle tahliye etmiş ve yıkım kararı alındığı yönünde duyum oluşmuştu. Beş yıla yakın bir süredir, milyonlarca lira para harcanarak yeniden restore edilen ve  çağdaş teknoloji ile donatılan sinema salonları, dijital restorasyon üniteleri de bu süre içinde adeta çürümeye terk edilmiş ve değeri parayla ölçülemeyen film arşivinin akıbeti ise belirsizlik içine girmişti. Yargıya intikal ettiği söylenen yıkım kararı hakkında yürütmeyi durdurma kararı çıktığı, yakın zamanda bu kararın da iptal olduğu yönünde duyumlar var. Bu olası durum yıkımı yeniden gündeme getirir mi? Konu yargıya intikal ettiği için yorum yapmadan okucularımıza konu hakkında T24’de 13 Ekim 2019’da ve 14 Şubat 2021’de Gazete Pencere Pazar’da yazdığımız yazılarımızı  salık verelim.

Diğer yandan MSGSÜ Rektörü Prof. Dr. Handan İnci Elçi’nin, bölüm ve merkez binalarının işlevlerini sürdürüp sürdüremeyeceği hakkında yeniden kapsamlı bir bilirkişi incelemesi yaptırıp, binaları güçlendirme seçeneğini tercih etmesini, başta Prof. Sami Şekeroğlu ve çalışma arkadaşlarıyla, sinemamızın önemli yönetmenlerinin repliklerinin sindiği bu mekanların korunmasına, ayrıca olası taşınma sırasında arşivin göreceği zararın da önüne geçebileceğini umalım.

KAYNAKLAR  

  •  Evren, Burçak, Türk Sinema Yönetmenleri Sözlüğü, 43. Antalya Altın Portakal Film Festivali Yayını, 2006.
  •  Daldal, Aslı, 1960 Darbesi ve Türk Sinemasında Toplumsal Gerçekçilik, Homer Kitabevi ve Yayıncılık Ltd. Şti., 2005.
  • Vardar, Bülent, T24 Haftalık, 13.10.2019.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Bülent Vardar Arşivi