Memetcan Demiray

Memetcan Demiray

Şimdi istifa zamanı!..

AKP'li vatandaşlar her fırsatta gençlerin "iş beğenmemesi"nden şikâyet ediyorlar ki gayet haklılar: Yeni nesil kölelik şartlarında üç kuruşa talim etmek istemiyor! Sadece bizde değil, ABD'den Avustralya'ya birçok ülkede insanlar Covid-19 etkisiyle iş bırakıyor. Böylece garsonluktan tezgâhtarlığa, burun kıvrılan mesleklerin değeri artık daha iyi anlaşılıyor.


Yol TV'nin hafta içi yayınladığı yeni "sokak röportajı", dolar ve avro gündemi arasında kaynadı gitti. İstanbul Zeytinburnu'nda gezintiye çıkan Özge Doğan, insanlara ekonomik durumu soruyor, sokağın nabzını tutuyordu. Çoğu AKP'li olan vatandaşların bir kısmı, asgari ücretten şikâyetçiydi. Zira yaş 60'ı geçmiş ama kenarda köşede hiçbir şey birikmemişti. Üstelik dericilik gibi ağır bir sektörde çalışmalarına rağmen...
Ama kimileri içinse ülke güllük gülistanlıktı! Börekçiler ve kebapçılar dolu, ATM'lerin önü kuyruktu! Dahası, gurur duyacağımız yollar ve hastaneler vardı. "Milli irade"nin bu demode repertuvarı, "Çalışan kazanır, gençler iş beğenmiyor kızım!" klişesiyle tamamlanacaktı.
İşin en ilginç yanı, bozuk saat misali, AKP kitlesinin bu defa doğru bir tespit yapmasıydı! Sahiden de gerek çevremizde, gerek sosyal medyada görüyorduk ki artık kimse üç kuruş paraya çalışmak istemiyordu. Özellikle gençler, en güzel yıllarını kölelik şartlarında harcamaya karşıydı. Ulaşım, giyim, bir de hamburger-kola derken zaten 2800 lira maaşın yarısı daha yolda uçup gitmişti. E hani bunun kirası, eğlencesi ve gelecek için yatırımı?.. Şu durumda çalışmamak "ehvenişer" değil miydi?

TEK NEDEN PARA MI?


Üstelik sadece bizde değil, Covid-19'la birlikte tüm dünyada benzer bir ruh hali görülüyordu. Hep burun kıvrılan garsonlar ve tezgâhtarlar, salgının ilk dalgalarında işsiz kalmış, şimdiyse eski mesleklerine dönmeyi akıllarından dahi geçirmiyorlardı. ABD'de örneğin, ekim itibarıyla iş ilanları sayısı 10 milyonu aşmıştı ama başvuran yoktu. Benzin istasyonları ve süper marketler bu kez müşteri değil, eleman yokluğundan "sinek avlıyordu"! McDonald's ve Amazon, 1000 dolara yakın prim önermeye başlamıştı ama ne çare... Firmaların %94'ü boş pozisyonları dolduramıyordu. Demek ki krizin tek nedeni düşük ücretler, yani para değildi.
Araştırmaları göre iş gücünün bir kısmı hâlâ virüsten korkuyor, evde kalmayı tercih ediyordu. Kimileri de artık patronların baskısından bıkmış, yüksek maaş değil, daha çok esneklik ve özgürlük arıyordu. Hatta büyük şirket CEO'ları bile benzer saiklerle iş değiştirmeye hazırlanıyordu. 2021 yılında hayatımıza giren bu yeni akım, "Büyük İstifa" dalgası olarak adlandırılacaktı.

BİR HAYALİN PEŞİNDE: 'BÜYÜK İSTİFA'...


"Büyük İstifa", yani "The Great Resignation", tabii herkese 1930'ların "Büyük Buhran"ını (The Great Depression) çağrıştırıyordu. Hatta bazı ekonomistler, şu anki durumu adı konmamış bir "genel grev"e benzetiyorlardı.
Nitekim ABD'deki anketler, mevcut çalışanlardan yüzde 35'inin de ilk fırsatta istifa edeceğini ve daha fazla hayat kalitesi peşinde koşacağını ortaya çıkarıyordu. Hayalperestler pekala kripto paradan "köşe dönme"yi düşünebilirdi. Tıpkı bizde kredi çekip "coin" alanlar gibi!.. Ama çoğunluk, "hayat kalitesi"nden kendi işini kurmayı ve insanı "köle" haline getiren mevcut sistemden kopmayı anlıyordu. Özellikle de mesai saati stresinden usanan "Z kuşağı", özgürlükçü harekette başı çekiyordu.
Bunun sonucunda İngiltere, sadece kamyon sürücüsü değil, Londra gece hayatında "bar fedaisi" dar boğazı yaşıyordu! Keza taksi şoförleri de sektörü terk etmiş, Manchester'da ciddi ulaşım sorunları başlamıştı. Eh, "sıradan" insanların da gece 3'te sarhoşlarla uğraşmaktansa ailelerine daha çok zaman ayırmak gibi bir "hayal"leri vardı!

İŞİNİZ SİZİ SEVMİYOR!


Değişmesi gereken profesyonellik algımıza Sarah Jaffe'nin bu yıl çok ses getiren kitabı da vurgu yapıyordu. Türkçeye kabaca "İşiniz Sevginize Karşılık Vermeyecek" diye çevirebileceğimiz (Work Won't Love You Back) kitabında Jaffe, öncelikle düzgün iş saatleri ve güvenliğinin, dolgun bir maaşın "geçen yüzyıla aitmiş" gibi gösterilmesini eleştiriyordu. Oysa bunlar bugün de gayet insanî taleplerdi.
Ayrıca biz kiramızı ödemek için mücadele ederken, işimizin başkalarını nasıl zengin ettiğini çıplak gözle görmek de hiç hoş değildi! Öyle ya, biz hafta sonu ucuz birayla yorgunluk atarken patronumuzun İsviçre Alpleri'ndeki tatilini "story"lerde izlemek ne kadar adildi?  
Zaten firmaların "Takım arkadaşı arıyoruz" ilanları da "Biz bir aileyiz!" sloganları da kocaman bir yalandan ibaret değil miydi? Tüm bu eşitsizlikleri aşabilmek için öncelikle "Sevdiğiniz mesleği yapın! Bunun için de şükredin" şeklindeki çağımız mottosuna kanmamak gerekirdi. Çünkü "iş" dediğiniz şeyin duyguları yoktu ve kapitalizm kimseyi sevemezdi. 

AVRUPA'DA DİLENMEK DAHA KÂRLI!


Elbette tüm bunlara bakıp Covid-19'un küresel neo-liberalizmi yıkacağı ve yerine Marxist bir ütopya getireceği söylenemez! Ama neredeyse iki yılı bulan pandemi, geniş kitlelerin hayat şartlarını, "hayal" ve ideallerini sorgulamasına vesile oluyor. Sonucunda da tüm dünyada maaşlar yükseliyor, hemşirelikten gündelikçiliğe birçok meslek itibarını yeniden kazanıyor. Nitekim 2008 finans krizi esnasında işsizlik patlayınca inşaat ustasında bile üniversite diploması arayan ABD'li şirketler, şimdi müstakbel çalışanından "uyuşturucu - temiz" belgesi istemeye çekiniyor! Sarah Jaffe'nin de dediği gibi, gerçek değerinin anlaşılması için önce kendimizin emeğe değerini vermesi gerekiyor.
Türkiye'de de yaşanan (dolar bazında 1'e 11 ölçeğinde de olsa!) benzer aslında... Dünyayı tanıyan yeni nesil, Avrupa'da birkaç saat dilencilik yapsa Türkiye'dekinden çok daha fazla kazanacağını biliyor. Ve kendi potansiyelinin farkındaki pırıl pırıl gençler, bu son derece kalitesiz ortamda kimsenin ağız kokusunu çekmek istemiyor. Azıcık parası olan Ege sahillerine yerleşip küçülüyor; parası olmayansa aile evinde, Instagram ve Youtube izliyor. Ufku betondan ibaret "AKP'li dayıları" kızdıran da tam olarak bu aslında... "Nankörler" işte! "Baksanıza, Suriyeliler ve Afganlar iki bine çalışıyor!"
Bunun adına da "adalet" ve "kalkınma" deniyor.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Memetcan Demiray Arşivi