DEM Parti Sözcüsü Doğan: Yerel seçimler için herhangi bir partiyle güç birliği kararı yok

DEM Parti Sözcüsü Doğan: Yerel seçimler için herhangi bir partiyle güç birliği kararı yok
DEM Parti Sözcüsü Ayşegül Doğan İstanbul'da partisinin CHP ile anlaşmaya varıp varmadığına ilişkin soruya "Herhangi bir partiyle yapılacak ve netlik kazanmış bir güç birliği şu an itibariyle yok" şeklinde cevap verdiHalkların...
DEM Parti Sözcüsü Ayşegül Doğan İstanbul'da partisinin CHP ile anlaşmaya varıp varmadığına ilişkin soruya "Herhangi bir partiyle yapılacak ve netlik kazanmış bir güç birliği şu an itibariyle yok" şeklinde cevap verdi

Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi (DEM Parti) Sözcüsü Ayşegül Doğan T24’ten Cansu Çamlıbel’in gündeme ilişkin sorularını yanıtladı.

Doğan, yaklaşan yerel seçimlerde İstanbul’da partisinin ne karar aldığına ve CHP ile ilişkisine gelen soruya “İki siyasi partinin de komisyonları çalışacak. Çok açık söyleyebilirim; herhangi bir partiyle yapılacak ve netlik kazanmış bir güç birliği şu an itibariyle yok” şeklinde cevap verdi.

Söyleşinin ilgili bölümü şöyle:

-Yola çıkarken bir parti adresi göstermemiş olsanız da Eş Genel Başkanlarınız ve CHP Genel Başkanı Özgür Özel’in yaptığı görüşmenin gündeminde bu güç birliği vardı. CHP ile DEM arasındaki görüşmeler hangi aşamada?

İki siyasi partinin de komisyonları çalışacak. Çok açık söyleyebilirim; herhangi bir partiyle yapılacak ve netlik kazanmış bir güç birliği şu an itibariyle yok.

-İstanbul kararını ne zaman alacaksınız?

Şu ana kadar açıklamadığımız il ve ilçelerdeki tutumumuza dair netlik kazanan bir durum yok. Netlik kazanmadığı için açıklamıyoruz. Bu konudaki tartışmalar ve görüşmeler sürüyor.

-Son yaptığın basın toplantılarından birinde sana şöyle soruldu; “Selahattin Demirtaş 14 Mayıs seçimlerinin ardından aktif siyaseti bıraktığını söylemişti. Fakat geçtiğimiz günlerde Eş Genel Başkanlarla görüşen Demirtaş, partiye önerilerde bulundu mu? Demirtaş DEM Parti ile siyasete geri mi döndü?” Sen de bu soruyu “Demirtaş zaten siyasette” diye yanıtladın. “Savunmalarında nasıl siyasetin içerisinde olduğunu görmüşsünüzdür” diye de ekledin.

Ben şunu söylemek istedim orada ve şimdi yine söylüyorum -ki bunu sadece Selahattin Demirtaş için değil tüm bedel ödeyen siyasetçiler için söylüyorum. Bu insanların hiçbiri aktif siyaseti bu sistemin izin verdiği ölçüler içinde tanımlamadı. Hapis tutulan siyasetçiler de oldukları yerlerden mücadele etmeye, direnmeye, siyaset yapmaya devam ettiler. Nitekim bunu Kobani kumpas davasında yargılanan siyasetçilerin savunmalarında da görüyoruz. Vaktiyle DEP milletvekillerinin Devlet Güvenlik Mahkemeleri’ndeki savunmalarında da gördük. Ara dönemde KCK yargılamalarıyla tutuklanıp hapsedilip yargılananların savunmalarında gördük.

Demirtaş’ın, Gültan Kışanak’ın, Sebahat Tuncel’in, Ayla Akat’ın, Figen Yüksekdağ’ın ve daha onlarca siyasetçinin siyaset yapma hakkı hapsedildiler diye ellerinden alınamadı. Bu gelenek, siyaseti bu tanımlara sığdırmayan, sıkıştırmayan bir gelenektir. Söylemek istediğim şey tam olarak buydu. Bugün yine aynı şeyi söylüyorum.

-O zaman sana göre Selahattin Demirtaş aktif siyaseti bırakmadı.

Bence bırakmadı. Tabii ki keşke özgürlüğüne kavuşarak siyaset yapabilse.

Demirtaş tartışmaları

-Siyaset sorusunu diğer tutuklu yöneticileriniz üzerinden değil de Selahattin Demirtaş üzerinden sormamın sebebi kendisinin Kürt seçmenler arasındaki popülaritesi. Bu söyleşide birkaç kez referans verdiğim Kürt Barometresi’ne göre Demirtaş Kürtler arasında. Kürt olan olmayan bütün siyasi liderlerden açık ara önde. Bu verinin üzerine Mayıs seçimleri sonrasında Demirtaş’ın partinize getirdiği eleştirileri de ekleyelim. DEM Parti ile Demirtaş arasındaki siyasi makas giderek büyüyor gibi gözüküyor. Demirtaş’ın partiniz yönetimine alternatif bir liderlik sergiliyor gibi bir görüntü verdiği gibi bir rahatsızlık var mı parti içinde?

Zaman zaman bir parti içinde makasların olması olağandır. Demokratik güç birliklerinden oluşan bir partiden bahsediyoruz. Başka siyasi partilerin üyeleri de var bizde. Dolayısıyla böyle herkes birbirinin aynı düşünecek, kimse birbirini eleştirmeyecek diye bir şey yok. Zaten Türkiye’deki düzenin eleştirisi üzerine kurulmuş bir partinin kendi içinde farklı düşünenlerin olması bizi biz yapan şeydir.

Selahattin Demirtaş bu geleneğin bağrından çıktı. Selahattin Demirtaş’ı da ilk seçildiğinde kimse tanımıyordu. Selahattin Demirtaş’ı da bu mücadeleye kazandıran bu harekettir sonuç itibariyle. Dolayısıyla bizim parti olarak böyle bir kaygımız yok. Aksine, güçlenen ve bu mücadelede sembole dönüşen, bu mücadelenin sözünü taşıyan herkese çok da büyük bir değer ve kıymet veriliyor. Böyle bir kaygı yok ama böyle bir kaygı yaratılmak isteniyor. Sanki Kürtler arasında bir ayrılık, bir kavga varmış gibi bir hava yaratılmak isteniyor. Bunu yapan iktidarın kendisi ve iktidar medyası. Yeri geliyor bizimle Demirtaş arasında bir kavga var gibi, ya da işte demin konuştuk Öcalan ile Demirtaş arasında bir kavga var gibi manşetler atıyorlar.

Bir kere aynı pozisyonda olan insanlardan bahsetmiyoruz. Herkesin yeri ayrı. Demirtaş’ın yeri ayrı, Sayın Öcalan’ın yeri ayrı. Ben bunu sadece Selahattin Demirtaş özelinde söylemiyorum. Kimse kimsenin rakibi değil. Aksine, herkes sözünü nihayetinde aynı kaygı ve hedefler için söylüyor. Bu çok net. Bunu tartışmayı açmak, bunu tartıştırmak kasıtlı bir yaklaşım. Bunun kökeni var. Bu, on yıllardır aynı yerlerden beslenen bir şey. Kürtleri ayrıştırmak maalesef bir devlet politikası. Belki bu yeni kuşaklar için bir şey ifade etmiyordur ama bizim çok iyi bildiğimiz bir yöntem. Ben seçildikten sonra cezaevindeki siyasetçilerimize ziyaretlerde bulundum. Selahattin Demirtaş ve Selçuk Mızraklı’ya iki kez gittim. Figen Yüksekdağ, Gültan Kışanak’ı, Sebahat Tuncel’i, Ayla Akat’ı ziyaret ettim. Tabii ki eleştirileri var, tabii ki önerileri var, tabii ki “Şöyle yapmasaydık, böyle yapsaydık” dedikleri yerler var. Farklı düşüncelerin olmasından daha doğal ne olabilir? Ama sonuçta hepimizin daima birleştiği ortak bir mücadele var.

Söyleşinin tamamı için TIKLAYINIZ