Tülay Hatimoğulları’ndan, Bahçeli’ye “kayyum” yanıtı: Sinan Ateş cinayetini açıkla sen önce

Tülay Hatimoğulları’ndan, Bahçeli’ye “kayyum” yanıtı: Sinan Ateş cinayetini açıkla sen önce
DEM Parti Eş Genel Başkanı Tülay Hatimoğulları, kayyum savunması yapan MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’nin açıklamalarına yanıt verdi. Hatimoğulları, “Sinan Ateş cinayetini açıkla sen önce” dedi.

Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi (DEM Parti) Eş Genel Başkanı Tülay Hatimoğulları, Meclis grup toplantısında gündeme ilişkin değerlendirmelerde bulundu.Kayyım ataması ile halkın iradesinin yok sayıldığını söyleyen Hatimoğulları, MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’nin bugün ki grup toplantısındaki söylemlerine tepki gösterdi.

Hatimoğulları, “Siz bu uygulama ile Kürtlere ‘senin seçme ve seçilme hakkın yok, sen bu ülkenin asli yurttaşı değilsiniz’ demiş oluyorsunuz. Kürt halkı ve onunla dayanışma içinde olan halklar ve demokrasi güçlerine ‘Siz ulusal güvenlik sorunusunuz’ demiş oluyorsunuz. Bunu milyonlarca insana diyorsunuz. Bunu da böylece kulağınıza küpe edin. Kalkıp buradan kürsülerden ahkam keserek bunu ters yüz edeceğinizi sanıyorsanız büyük yanılıyorsunuz. Bunlar dışarı çıktıklarında ‘Biz de eşitiz var Kürtlerle kardeşiz’ diyorlar. Etle tırnak edebiyatı yapmaya devam ediyorlar. Biz artık bu tiyatroyu fazlasıyla izledik ve çok sıkıldık. Bu tiyatro artık son bulmalıdır” dedi.

Hakkari Belediyesi’ne atanan kayyım sonrası kente gittiğini hem Hakkari hem de Türkiye’nin pek çok yerinde 7’den 70’e herkesin kayyım atanmasına tepki gösterdiğini belirten Hatimoğulları, şunları söyledi:

“Hakkari’den İstanbul’a halk direniş içerisinde. Genciyle, yaşlısıyla, kadınıyla, çoluğuyla çocuğuyla halk Hakkari’deki iradesine sahip çıkıyor ve bunu hiçbir şekilde ters yüz edemezler. Bakın AKP’nin en büyük mağduriyet edebiyatı neydi? Darbeler üzerinden konuşurdu ve 28 Şubat Darbesi’ni sürekli örnek verir. Bunu iddia eden bunun üzerinden mağduriyet edebiyatı gerçekleştiren AKP iktidarı var ya aynı zamanda o gün askeri de sokağa indirdi

"O görüntü aynen şudur; burası Hakkari Valiliğinin önü. Bu fotoğrafı tarih unutmayacak, bu görüntüyü tarih unutmayacak. Askeri cuntaya karşıyız diyorlar ya bakın asker burada. Bunlar gerçekleştirdikleri siyasi darbeyi, polis ve kolluk kuvvetinden güç aldıkları darbeyi bir de arkada dizmiş oldukları askerle beraber aynı zamanda Hakkari’de yapmış oldukları bu siyasi darbeye asker eşlik etmiş oldu” diye konuştu.

Hatimoğulları'nın konuşmasından öne çıkanlar şöyle:

'Neden 31 Mart’ta Kürt halkının verdiği karar sizi rahatsız ediyor?'

Siz darbe mağduruymuş gibi davranıyorsunuz ancak gerçek darbeci sizlersiniz. Kayyım atamaları, bir siyasi darbedir. Hakkari'de askeri sokağa çıkararak, bu siyasi darbeye asker de dahil olmuş oldu."

Siz darbecilerin paltosundan çıktınız ve FETÖ'cülerin yazdığı iddianamelerle halk iradesini gasp ediyorsunuz. Erdoğan, "yargının verdiği karar kimseyi rahatsız etmesin" demişken, neden 31 Mart'ta Kürt halkının verdiği karar sizi rahatsız ediyor? Sandıktan çıkan her iradeye saygı duyacağınızı söylerken, pratikte kayyım atayarak "Kürdün iradesi hariç" demiş oldunuz. Seçimlerde sürekli Kürt halkına yenilginizi kabul etmekte zorlanıyorsunuz.

Ant olsun, hem size hem de yanınızdaki suç örgütüne Kürt halkına, tüm halklara ve inançlara saygı duymayı öğreteceğiz. Bu, sadece sözde kalmayacak, eylemlerinizle de göstereceksiniz.

ifte standart uygulayan bir sömürge hukukudur'

Kalkıp diyorlar ki "siz de dosyası olmayan aday koysaydınız." Peki, Mardin Nusaybin Belediye Eşbaşkanı Semire Nergiz'in ya da Van Başkale Belediye Eşbaşkanı Erkan Acar'ın dava dosyası var mıydı? Hayır. Bu, dava dosyasının sadece bir bahane olduğunu gösteriyor. Gerçekte yaşanan, çifte standart uygulayan bir sömürge hukukudur.

Hakkari Belediye Eş Başkanları Mehmet Sıddık Akış ve Viyan Tekçe, halk oylamasıyla ve Yüksek Seçim Kurulu'nun (YSK) onayıyla, YSK denetiminde yapılan seçimlerde yüzde 49 oy alarak seçildi. YSK tarafından mazbataları verildi, her şey yolundaydı. Ancak sonra "Terörle mücadele" bahanesiyle, "Seçilebilirsin ama yönetemezsin" denildi. Bu, açıkça Kürde karşı düşmanlık olarak adlandırılabilir.

Erdoğan, geçen gün "Yargı burada kanunu değil, hukuku konuşturmuştur" diyerek aslında yaşananları itiraf etti. Bu, Kürt halkına yürürlükteki kanunlar yerine sömürge hukuku uygulandığını açıkça ifade ediyor.

Sömürge hukukunu açıklamak gerekirse; bu, ortakları MHP'lilerin, belediyede Erdoğan'ın fotoğrafını indirdiğinde ses çıkarmayıp, DEM Partili bir belediye eşbaşkanı aynı şeyi yaptığında kıyamet koparan ve yargıya talimat veren ayrımcı bir anlayıştır.

'Erdoğan fotoğrafı' tartışmaları

Adalet Bakanı, Tatvan'da Erdoğan'ın fotoğrafının indirilmesi hakkında "birliğimize yönelik saldırıdır, milletimizin birliğini bozmaya yöneliktir" demiştir. Bu ifadeler, ayrımcı tutumun açık bir göstergesidir."

Bugün Filistin'deki zulümle Hakkâri'de yaşanan irade gaspı arasında hiçbir fark yok. Hakkâri, mazlumların gözünde Gazze gibidir; Gazze ne kadar meşru bir direniş alanıysa, Hakkâri için de direnmek aynı derecede hak ve meşrudur. İsrail ve Hakkâri'de polis şiddetinin benzer yüzlerini görmekteyiz.

Biz, ayrımcı ve darbeci hukuka karşı "Direniş Hukuku" ile mücadele ediyoruz. Meşru olanı savunmak, haktır. Sokaklarda, meydanlarda, parlamentoda, her yerde direnmeye devam edeceğiz. Hiç kimseye boyun eğmedik, eğmeyeceğiz.

Hakkari Belediyesi’nin eşbaşkanı viyan Tekçe'dir

Bu vesileyle, Hakkâri Belediye Meclisi tarafından başkanvekili olarak seçilen Eş Başkanımız Viyan Tekçe'yi kutluyoruz. Meşru olan Viyan Tekçe ve seçilmiş belediye meclisidir. Atanmış kayyım Valiyi tanımıyoruz, meşru değildir."

1 Eylül 2016'da AKP ve ortağı MHP'nin oylarıyla çıkan Kayyım Kararnamesi, Venedik Komisyonu'nun Ekim 2017 raporunda hem Türkiye yasalarıyla hem de Avrupa Sözleşmeleriyle derin çelişkiler içinde olduğu belirtilmiştir. Kayyım rejimi, Avrupa Yerel Yönetimler Özerklik Şartı'nı da ortadan kaldırmaktadır.

"Türkiye Yüzyılı" adı altında çıktıkları yolda, Tanzimat döneminden bile geriye düşmüşlerdir. Yeni dedikleri yüzyıl adeta 18. yüzyıldır. Şimdi, iktidar ve ortakları, Kürt vatandaşların yerel seçim hakkını kayyım atayarak ellerinden almakta ve Türkiye'yi Tanzimat öncesi, yani Padişahlık dönemine geri götürmektedir. O dönemde bile Kürtlerin hakları bu kadar gasp edilmemiştir. Bu politika, açıkça bölücülük politikasıdır.

"Bakanlık, yargı, polis, asker benim emrimde. Anayasayı dahi çiğneyebilirim" demek, Firavun ya da Dehak hükmüne eşdeğerdir. Bu, keyfiyet ve tek adam yönetiminin açık bir göstergesidir.

Zulüm ile abad olanın akibeti berbat olur. Bu dünya ne şahlar, ne padişahlar, ne Dehaklar, ne Firavunlar gördü; ama büyük insanlık asla boyun eğmedi.

Diyoruz ki; Yürü bre Hızır Paşa. Senin de çarkın kırılır. Güvendiğin Padişahın. Gün gelir o da devrilir"

'Ayhan Bora Kaplan’a kredi var, esnafa ve işçiye yok'

Devlet çaya, buğdaya komik zamlar yapmış, üretici isyanda. Esnaf faiz zamları yüzünden krediye ulaşamıyor, gün içinde siftah etmeden kepenk kapatmak durumunda kalıyor. Esnaf bu durumdayken kemer sıkma politikası uygulayanlar, Ayhan Bora Kaplan çetesine, 550 milyon TL krediyi verebilmiş. Bu krediyi esnafa, çiftçiye, işçiye vermiyorlar."