SPD, CHP, DEM ve ittifak

SPD, CHP, DEM ve ittifak
Ekonomik krizle iç içe geçen gelecek kaygısı, gelir dağılımındaki adaletsizlik, artan işsizlik ve yoksullukla birlikte büyüyen güvenlik kaygısı Türkiye'de de Avrupa’da da sola, sosyalistlere, sosyal demokratlara yönelimi arttıracağına,...

Ekonomik krizle iç içe geçen gelecek kaygısı, gelir dağılımındaki adaletsizlik, artan işsizlik ve yoksullukla birlikte büyüyen güvenlik kaygısı Türkiye'de de Avrupa’da da sola, sosyalistlere, sosyal demokratlara yönelimi arttıracağına, azaltıyor. İspanya hariç Avrupa solu iktidarın uzağında.

Ekonomik krizle iç içe geçen gelecek kaygısı, gelir dağılımındaki adaletsizlik, artan işsizlik ve yoksullukla birlikte büyüyen güvenlik kaygısı Türkiye’de de Avrupa’da da sola, sosyalistlere, sosyal demokratlara yönelimi arttıracağına, azaltıyor. İspanya hariç Avrupa solu iktidarın uzağında. Almanya gibi iktidar ortağı olduğu ülkelerde de oy kaybediyor. Üstelik sosyal demokrat partiler oy kaybederken, sosyalistler ya da komünistler güçlenmiyor yine Almanya örneğinde olduğu gibi onlar da oy kaybediyor. “Yabancı düşmanı” kavramıyla ölçülmeyecek şekilde, ırkçı, faşist, otoriteyi öne çıkaran eğilimler güçleniyor. İş öyle bir noktaya evrildi ki, Avrupa’daki “aşırı sağcı” faşist partiler muhafazakarı “fikirlerini kopyalamakla” suçluyorlar…

Silahlanmanın, savaşın ve şiddetin göçü teşvik etmesine solun açıktan tavır almakta zorlandığı, NATO’nun sorgulama dışı tutulduğu bir ortamda göçmen karşıtı, yabancı düşmanı, ırkçı, faşist eğilimler güçleniyor. Solun, sosyal demokrasinin Rusya Ukrayna savaşında, Putin’e yönelik haklı eleştirileri, sıra Zelenski’ye, NATO’ya, ABD’ye gelince yerini övgüye bırakıyor. Tıpkı HAMAS saldırısı sonucu katliama dönüşen Filistin meselesinde olduğu gibi. HAMAS’ın siyasal islamcı, terörist yanını eleştirmek, sıra İsrail’e gelince İsrail’i eleştirmek bir yana desteğe dönüşüyor. 20 bine yakın Filistinliyi katleden İsrail’i kınamak bir yana ateşkes bile savunulamıyor! Almanya Başbakanı Olaf Scholz "İsrail'in güvenliği Almanya'nın varoluş nedenidir" diyor!

Bu siyasi tablo anketlere de yansıyor: Örneğin Almanya’da geçen hafta yapılan bir ankete göre muhafazakar CDU / CSU yüzde 31 oy oranıyla birinciyken, ikinci parti yüzde 22 ile yabancı düşmanı, ırkçı ve faşizan parti AfD. İktidardaki koalisyon partilerinin toplam oyu ise yüzde 32’ye kadar gerilemiş durumda; SPD yüzde 14, Yeşiller yüzde 13, FDP yüzde 5. Sol Parti (Die Linke) ise yüzde 4.

İşte böyle bir ortamda geçen hafta Almanya Sosyal Demokrat Partisi (SPD) kongresi yapıldı. Yüzde 14 oy oranıyla SPD’nin kendi tarihindeki en düşük oy oranıyla karşı karşıya kaldığı bir ortamda yapılan kongrede ilginç bir şekilde ciddi bir özeleştiri ya da olağanüstü tartışmalar yaşanmadı. Başbakan Olaf Scholz “net ve zor zamanların lideri olmakla” övüldü! “Güçlü bir Almanya için Hep Birlikte” sloganıyla yapılan Kongre’de 588 delegenin önemli bir bölümünün oylarını alan Saskia Esken ve Lars Klingbeil yeniden eş başkan seçilirken, daha solda duran ve önümüzdeki
dönemin potansiyel genel başkanı Kevin Kühnert delegenin yüzde 92,5 oyunu alarak yeniden Genel Sekreter seçildi. Türkiye kökenli Serpil Midyatlı, Aydan Özoğuz, İbrahim Yetim de yönetime seçildiler.

Kongre sonrası daha önceden tartışmaları ve hazırlığı yapılan 953 sayfadan oluşan kararlar metni yayınlanırken, “Geçiş halindeki bir dünyaya sosyal demokratik tepkiler, Almanya bir göç ülkesidir- Göçü biz şekillendiriyoruz, refah devletinden vazgeçmeyeceğiz” gibi kararlar alınırken “güçlü bir ülke olarak kalmak istiyorsak eğitime yatırım yapmamız gerekiyor” denildi ve “eğitimde daha fazla eşitlik için sosyal demokrat bir uyanışı hayata geçireceği” vurgusu yapıldı.

Doğru bir kararla kongreye katılan CHP Genel Başkanı Özgür Özel ise kongrede yaptığı konuşmada Filistin için ateşkes çağrısı yaparken, “sorun ve çatışmaların çözümünün şiddet ve savaştan değil, diyalog ve iş birliğinden geçtiğine inanıyoruz" dedi, Sosyalist Enternasyonal’e atıf yaptı ve “insanlığın tüm zorlukları aşmasını sağlayacak temel aracın sosyal demokrasi olduğuna” vurgu yaptı.

Özel’in bu vurguları iki açıdan önemli. Birincisi, nitel ve nicel açıdan (1 milyon 400 bin üye ve 14 milyon seçmen) dünyanın en güçlü sosyal demokrat partilerinden biri olan CHP önümüzdeki dönem “solun, sosyal demokrasinin ve tabi ki Sosyalist Enternasyonal’in yeniden yapılanmasında” doğrudan rol üstlenmeli; çünkü Türkiye değişirse, bölge de değişir, Avrupa da!

İkincisi ise bunun adımının atılabilmesi için CHP başta olmak üzere muhalefet, Türkiye’de yerel seçimleri en başta da büyükşehirleri kazanmalı. Kazanmak için de AKP’nin 21 yılda yaşattığı ve yarattığı ideolojik politik hegemonyayı elimizin tersiyle itecek bir cesarete sahip olmalı! Bu anlamıyla, ittifakın masa başında değil, sokakta, fabrikada, üniversitede oluşarak sandığa yansıyacağı ortaya çıktığı bir ortamda Özel’in beklemek yerine “mesajı doğru alarak” HEDEP’i ya da yeni ismiyle DEM’i ziyaret etmesi, bir protokol ziyaretini aşıp yeni dönemin büyütülmesi gereken adımına dönüşebilmeli. Bu adım İYİ Parti seçmenini de sağ seçmeni de reddetmek anlamına gelmez, tam tersine ”bu iktidar gitsin” diyen bütün seçmeni kucaklar! Yerel seçimler her tarafı çürüyen sistemin değişebileceğini, “Başka Bir Türkiye’nin Mümkün” olabileceğini gösterecekse cesaret ve ittifak hem partiler içinde hem de kamuoyunda yan yana taşınması gereken zorunlu iki kavramdır. CHP ve DEP’in verdiği ortak resim, “ittifak bürokrasisine” ve tartışmalarına takılmadan bu sürece katılma potansiyeli olan bütün güçleri de sürece dahil ederek sokakta ve sandıkta güçlendirilmeli…